12 Aralık 2019’da kurulan Gelecek Partisi’nin üçüncü kuruluş yılı toplantısında partinin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, aralarında benim de bulunduğum bir grup gazeteciyle yaptığı toplantıda anlattıklarını, sorulara verdiği yanıtları aktarmaya devam ediyorum. Dün iktidarın anayasa teklifi hakkında söylediklerini yazmıştım.
Bu yazı yayınlandıktan sonra aralarında hala milletvekili olan CHP’lilerin de olduğu bir grup ‘iktidarın anayasa teklifine destek verilememesi gerektiğini savundu. Önümüzdeki günler bu tartışmaların özellikle ana muhalefet partisi içinde yoğunlaştığını görebiliriz.
Bu yazıda Davutoğlu’nun altılı masanın önümüzdeki süreçteki yol haritasıyla ilgili anlattığı kısımları ve altılı masa ortaklarıyla ilgili anlattıklarını aktaracağım. Ama önce partisini kurduktan sonra kendisinin ve ailesinin, partideki arkadaşlarının başına gelenler arasında en yeni ve ilginç olanı. Davutoğlu’nun kızı Sefure Davutoğlu bir yardım kuruluşunda gönüllü. Kamuoyunda pek tanınmadığı için kendisini bu kuruluşun bir toplantısına konuşmacı olarak çağırıyorlar. Toplantı bir teknede. Bu arada ‘protokol masasında’ Hazine Bakanı Nureddin Nebati’nin eşi ve AKP’den birkaç yöneticinin de ailesinden isimler var. Konuşmanın bir yerinde Sefure Hanım’ın Davutoğlu’nun kızı olduğu anlaşılınca huzursuzluk çıkıyor. Konuşması engellenmek isteniyor. Bu arada toplantının olduğu tekneye başka bir tekne yanaşıyor. Ve AKP’li yöneticilerin eşleri bu tekneyle oradan ayrılıyor. Davutoğlu kadın hastalıkları uzmanı olan eşinin muayenehanesine de sık sık CİMER’e şikayet var diye gidildiğini anlatıyor. Kendisine ve partili arkadaşlarına yapılanları da sıralıyor. Gelelim masadaki son duruma. Ay sonu ya da 2023 il günlerinde altılı masa bir araya gelecek. Toplantının ev sahibi Davutoğlu. O yüzden liderlerle toplantı öncesi görüş trafiğine başladı. İki tur yapacak.
Bundan iki buçuk ay evvel altılı masanın belirlediği isimlerle bir ‘hükümet programı-yol haritası’ hazırlığı yapılıyordu. Buradaki 72 başlığın 36 tanesi tamamlanmış diğer bunların dört-beş tanesinde ‘ufak pürüzler’ varmış. 20 Aralık gibi 72 maddenin de tamamlanması bekleniyor. Nedir o maddeler? Bir zaman çizelgesiyle beraber asgari ücretten enflasyona EYT’ye somut olarak çözüm önerileri. Davutoğlu çözülemeyen konuları da (eğer kalırsa) liderler zirvesinde halledebileceklerini söylüyor.
Yine Davutoğlu’nun aktardığına göre kendi partisi de dahil cumhurbaşkanı aday ismi konusunda çalışmalar başlamış. Seçim tarihi açıklandığında adayı açıklarız dense de ocak ayı ortası masanın adayı belli olacak gibi duruyor. Ahmet Davutoğlu burada kritik bir cümle kuruyor: Cumhurbaşkanı adayı yedinci parti gibi davranmayacak.
Bu arada seçimden önce her partinin bir bakanlık alacağı diğer dağılımın seçim sonrası oy oranına göre belli olacağını kaydediyor. Zor olan kısmın ‘parlamento seçimlerinde’ nasıl bir yol izleneceğine dair konu olduğunun altını çiziyor. Tek liste mi, illere göre özel liste mi…
Seçimlerden sonra eğer 360 ile 400 arası bir Meclis çoğunluğu bulunursa hızla parlamenter sisteme dönülebileceğini düşünüyor. Tabii bu gerçek olursa Türkiye’nin önüne bir yıl içinde yeni sandık ya da sandıklar gelebilir. Parlamenter sistemin partisinin oy oranına bakıldığında en çok Erdoğan’ın işine yarayabileceği fikrine ise katılmıyor; bir kere kaybettiğinde bir daha seçilemez fikrinde.
Kimi çevrelerde ‘herhangi bir ülkeyle savaş çıkar ve seçim yapılmaz’ tartışmaları yapıldığı söylendiğinde şu cevabı veriyor: Balkan Savaşı sırasında bile (1912 seçimleri) seçim yapıldı. Savaş bile olsa seçim yapılır. Bu arada şunu da söyleyeyim. Kolay seçim, kolay zafer yok. Seçimi o yapmayacak, biz yaptıracağız.
Ahmet Davutoğlu’na ‘Erdoğan’ın son kez seçimlere gireceğini söylemesi’ hatırlatıldığında ‘2011’den beri bunu söylüyor, inanılır mı’ yanıtını veriyor. Davutoğlu’nun masadaki ortaklarıyla ilgili söylediklerini de şöyle not ettim:
Türkiye'de umutlandıran şeylerden biri de şu. Bu yeni uzlaşı dönemiyle ilgili hemen hemen her ideoloji veya siyasi akım kendi limitlerini gördü. Yani eğer biz iktidara gelirsek şunları şunları şunları yapacağız dedikten sonra geldi ve limitlerini gördü. Türkiye'de o bakımdan otoriterizmin limitlerinin yaşandığı bir geçmişe sahibiz. Otoriter laikliğin limitleri 28 Şubat’ta görüldü. Bin yıl sürecek dendi. 5 yıl sürmedi. Otoriter milliyetçiliğin yol açabileceği sonuçlar; işte mafyatik yapılar dahil olmak üzere 90’lı yılların perde gerisi aktörleri tarafından kullanıldı ve limitlerini gördüler. Türkiye'yi birleştirmek yerine parçalayan bir etki yaptı. Otoriter muhafazakarlık gele gele Tayyip Erdoğan’ın egosuna itaat etmeyi neredeyse dindarlık ölçüsü olan bir yere geldi. Herkes gördü bu limitleri. O altı liderin temsil ettiği ideolojiler bu limitlerin görülmesinden sonra her akımın kendisini reforme etmesinin önünü açmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu ile ilk buluşmamızda şunu söylemiştim kendisine. İlk buluşmadan kastım partiyi kurduk bizi ziyarete geldi hayırlı olsuna. Baş başa görüşürken sayın Kılıçdaroğlu dedim yani sizin otoriter laikliği, özgürlükçü laikliğe dönüştürme hızınızla bizim otoriter muhafazakarlığı özgürlükçü muhafazakarlığa dönüştürme hızımız bir yerde buluştuğunda Türkiye barışa kavuşacak. Ve şu anda oradayız aslında ve şunu da ifade edeyim sayın Kılıçdaroğlu o anlamda kendi tabanıyla yüzleşerek büyük çaba sarfediyor. Ben bunu görüyorum, bunu takdir etmek gerekir. Tayyip bey bundan rahatsız. İstiyor ki Kılıçdaroğlu eski CHP diye tanımlayalım, orada kalsın ve o politikaları söylesin. Kendisi eski CHP aktörleriyle iş tutuyor. İsim zikretmeyeyim. Zaten otoriterlik değişmeyen düşman üzerine yükseliyor. Değişmeyen iç düşman. Hiç değişmiyor onlar. Halbuki Kılıçdaroğlu değişiyor, değiştiğini ifade ediyor. Helalleşme diyor ve kendi partisini de değiştirmeye çalışıyor. Ben bunu tercih ediyorum. Onun için Kılıçdaroğlu ile beraberim. Sayın Erdoğan da Perinçek ile beraber. Çünkü Perinçek değişmeyen düşmanı tarif ediyor.
Ben sayın Akşener’i geçmiş siyasi mücadele döneminden tanıyorum, dostluklarımız da var. Ve sayın Akşener’e dönüp o ahlaksızca iftira atıldığı zaman anında aradım ve sonuna kadar yanınızdayım dedim. İftirayı atan ATV’ydi. Meral Akşener Hanım ile mutlak bir güven ilişkisi var aramızda. Aynı şeyi Başak Demirtaş’a ahlaksızca saldırdıklarında, Başak Hanım’a da söyledim. Sare Hanım ile (eşi) birlikte arıyorum, sizin onurunuzu zedeleyecek bir şey olursa kapınızın önüne geleceğim ve kapınızı bekleyeceğim dedim. Şimdi sayın Akşener’in de milliyetçiliği demokrat ve özgürlükçü milliyetçiliğe dönüştürme çabasını görüyorum ben. İçinde herkesin içinde eski uhdeleri olan unsurlar olur. Ve bizim içimizde her parti her gelenekten var. Bizim bu açıdan gerçekten biraz yapımız farklı. Yani pür muhafazakar bir parti değiliz. Ama muhafazakarlığı benim eski genel başkan konumum dolayısıyla olduğunda ben de açıkça herkesin takdir etmesini beklemiyorum ama en azından görmesini isterim. Kendi camiasıyla en fazla savaşan benim şu anda. Sen biliyorsun Kenan Bey neler çektiğimi. Dışlama mı dersin, ötekileştirme mi dersin her türlü şeyle mücadele ediyorum. Yılıyor muyum yılmıyorum. Çünkü haklıyım. Şimdi işte budur bizi yeniden inşa edecek olan. Ve bu okunda ben Kılıçdaroğlu’na Akşener’e de güveniyorum. Ve onların da bize güvendiğini görmekten mutluyum. Ya böyle yol alacağız ya da herkes kendi mahallesine çekilip karşılıklı sloganlar atacaklar. Sayın Akşener’in söylemleri ile sayın Bahçeli’nin söylemlerini karşılaştıralım benziyor mu benzemiyor mu? Benzemiyor. Ve sayın Akşener’in gittikçe değişik kesimlere açılan bir kadrolaşma çabası var takdir ediyorum bunu. Yani klasik bir MHP’li değil kopuş oradan oldu ama orası gibi olmadı. Aynen bizim AK Parti’den ayrıldıktan sonra kadromuzun çeşitlenmesi gibi. Ve beni ümitlendiren başka bir şeyi söyleyeyim. Siz de ümitlenin. Bizim altı liderin anlaşması ne kadar iyi gidiyorsa kadrolarımızın, ekiplerimizin anlaşması da o kadar iyi gidiyor. Yani sadece altı lider anlaşması değil, şu anda bu bizim altı temsilcimiz ortak politika, hükümet metni yazıyor.
Dün sordum Feridun Bey'e "herhangi bir sıkıntı var mı?", "Efendim çok iyi gidiyor merak etmeyin" diyor. Şimdi biz böyle yol alacağız. Yoksa gerçekten herkesin mahallesine çekilip slogan attığı bir dünyada bir yere gidemeyiz biz. Şimdi olacağından değil aklınızın ucundan geçmesin de ben dönüp de kendime ya beraberiz tekrar desem baş tacı edilirim kahraman ilan edilirim. O bana saldıranların hepsi benim ne büyük teorisyen olduğumu, aslında benden ders aldıklarını aslında benimle şu kadar iş yaptıklarını söylemeye başlar. Yarın ölsem de aynı şeyi söyleyecekler biliyorum. Ama yapar mıyım? Yapmam. Sayın Akşener dese ki bugün ben evet cumhur ittifakının teklifini kabul ediyorum. Veya en azından bir sıcak mesaj gönderse önüne nice kapılar açılacak. Ama net tavır sergiliyor değil mi? Kıymetli bunlar. Akşener’de bir tereddüt gördünüz mü siz? Ne dedi? Kumar masasına oturmam dedi. Cidden kumar masası orası. Şimdi bizim altımız belliyiz. Eleştirecekseniz eleştirecek şeylerimiz belli. Ya karşı tarafta nasıl bir masa var? Bak o masanın aktörlerini bir kere saymıştım. Bir daha sayayım. Tayyip Erdoğan nereden nereye geldiği belli. Bahçeli, Perinçek. Ben Büyük Birlik Partisi’ni koymuyorum. Onlar kendini oraya yamamaya çalışıyor da zaten Bahçeli de söylemiyor. Hemen yanında organize suç örgütleri işte adını saydınız Kürşat Yılmaz bunlar kimin himayesinde? Sayın Akşener’in himayesinde mi? Değil. Bunlar Bahçeli’nin himayesinde. Dolayısıyla Erdoğan’ın himayesinde.
Bakın az bilinen bir şey anlatayım size. Alaattin Çakıcı hapisten çıktı. Benim Alaattin Çakıcı ile bir davam var. Bana da hakaret etmiş Erdoğan’a da. Erdoğan davasını çekmiş. Ben kaldım. Ben niye çekeyim? Kırıkkale’de dava var. Bizim de Kırıkkaleli genç bir avukatımız var İl Başkanımız Gülfem Hanım. Gülfem Hanım ‘ben gideceğim katılacağım oraya dedi’, bana yetki verin. Dedim sen gitme. Buradan Ankara’dan avukatlar gelir. Yok dedi ben katılırım. Ya dava günü Alaattin Çakıcı Kırıkkale adliyesine özel eskortlarla geldi. Karşılanmış şeref odasına götürülmüş. Bizim avukatımız geldiğinde kızı kenara çektiler. Biz dosyaları başka avukatlarla gönderdik. Ne olur çaktırmadan şu arka kapıdan seni alalım diye başka kapıdan aldılar. Ve o anda mağdur olmamak için mahkeme salonuna ayrı kapıdan sokup o kapıdan çıkardılar. Ya şimdi bu Allah aşkına bu tablo kimin eseri? Bu tablo Erdoğan’ın eseri. Bu tablo Bahçeli’nin eseri. Şimdi onlar o masada. Ve o masanın parçası, onun için saldırıyorlar. Uyuşturucu baronları, imar rantiyecileri bütün bunlar o masada…"
Ahmet Davutoğlu toplantıda bunları anlattı. Çok değil en geç bir ay içinde muhalefetin durumunu göreceğiz. Ama anayasaya destek noktası sıkıntı yaratabilir.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |