Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; başta İstanbul neredeyse tüm büyükşehirleri kaybetmesinin, ittifak ortağı Devlet Bahçeli’nin hesabına göre oyunun yüzde 33’e düşmesinin, (Bahçeli MHP’nin oyu yüzde 19 demişti), bir önceki Cumhurbaşkanı, kendisinin ‘yol arkadaşı’ Abdullah Gül’ün ‘partinin kurucu ilkelerinden yolunu çeviren ben değilim’* demesinin ardından ilk kez konuştu:
“Dönem kızgın demiri soğutma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir.”
Erdoğan böyle konuşurken, televizyon programında ‘barış çağrısı’ yapan Ayşe Öğretmen cezaevine girdi. Öğretmen Ayşe Çelik’in avukatı Avukat Mahsuni Karaman, Twitter hesabından konuya ilişkin şu paylaşımı yaptı:
“Kent merkezlerindeki çatışmalı süreçte Beyaz Show programına bağlanıp “çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” diyerek sivil yaşam alanlarındaki mağduriyete dikkat çeken Ayşe Öğretmen, mahkûm olduğu 15 aylık cezanın infazı için yeniden cezaevine girdi. Ayşe öğretmenin cezasının infazı, daha önce 3 kez ertelenmiş, bu süre zarfında Anayasa Mahkemesi önünde bulunan bireysel başvurusunun karara bağlanması umut edilmişti. Ancak maalesef bir karar verilmedi. AYM’den, incelemede olan, görüşmek ve karar vermek için hiç bir eksiği bulunmayan başvurunun biran evvel karara bağlanmasını, bu mağduriyeti ortadan kaldırmasını bekliyoruz. İnfaz gerçekleştikten sonra çıkacak hiçbir karar telafi edici olmayacaktır.”
Barış istemenin hapislik bir suç olması mı ülkenin en üst mahkemesi konumundaki Anayasa Mahkemesi’nin hâlâ bu dosyayı görüşmemiş olması mı daha utanç verici? Hep beraber düşünelim...
Başka bir utanç…19 Nisan Cuma günü saat 12.30’da İstanbul Tabip Odası’nda bir konferans var. Konferansı verecek isim Türkiye’de ve dünyada yaptığı çalışmalarla tanınan bilim insanı Prof. Dr. Füsun Üstel. Bu konferansın özelliği Üstel’in çok kısa bir süre sonra hapse girecek olması ve en azından bir süre bu tip etkinliklerde onu göremeyecek olmamız. Peki nedir Füsun Hoca’nın suçu? Barış istemek.
Kısa bir süre önce İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan Prof. Dr. Füsun Üstel’in mahkûmiyet kararını onamıştı. Oy çokluğuyla alınan karar uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası alan Üstel’in cezası kesinleşmiş olmuştu. Karar 'Barış için Akademisyenler'e yönelik istinafın verdiği ilk onama idi.
Biter mi? Devam… Cumhuriyet gazetesi yazar, çizer ve yöneticileriyle ilgili ‘ceza’ da istinafta onaylanmıştı. 5 yıla kadar ceza almış meslektaşlarımın/arkadaşlarımın Yargıtay aşaması olmadan yeniden hapse girmelerinin yolu açılmış idi. Aralarında benim de bulunduğum 6 kişi ise cezaları 5 yılın üstünde olduğu için Yargıtay sürecini de bekleyecekti.
(Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286’ncı maddesinde cezaların Yargıtay’da temyizine ilişkin 5 yıl sınırı var. Bu maddenin ikinci fıkrasına göre, birinci derece mahkemesinin verdiği 5 yıl ve altındaki hapis cezalarının istinaf mahkemesinde onaylanması halinde hüküm kesinleşmiş oluyor. Böylece kararın Yargıtay’da temyiz edebilmesi yolu kapanıyor. Aynı maddeye göre istinafta onaylanan mahkûmiyetlerin 5 yılın üstünde olması halinde ceza kesinleşmemiş kabul ediliyor ve Yargıtay’da temyize gidilebiliyor.)
Bu hukuki garabet tartışmaları da beraberinde getirmiş Adalet Bakanı Abdülhamit Gül gazeteci Sedat Ergin’e 31 Mart sonrası bu durumun düzeltilebileceği sinyalini vermişti:
‘Aslında istinaf mahkemelerinde yolun daha başındayız. Adalet Bakanlığı olarak başlattığımız bir çalışmayla başlangıç döneminde uygulamada ortaya çıkan meseleleri değerlendiriyoruz. İstinaf sistemi daha verimli hale nasıl getirilebilir, uygulamada eksiklikler varsa bunlar nasıl giderilebilir gibi konulara bakılıyor. Bizim buradaki temel amacımız hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak. Şu anda bu mutfak çalışması yürüyor. Muhtelif fikirler ortaya atılıyor. Ancak alınmış bir karar yok.”
Bu açıklama ile beklenti; yapılacak düzenleme ile Yargıtay yolunun Cumhuriyetçilere ve bu durumdaki başkalarına açılabileceği yeniden cezaevi yolunun kapanacağı idi. Ancak seçimlerin bitmesinin ardından (karardan 2 ay sonra) Bölge Adliye Mahkemesi harekete geçmeye karar verdi. Kesinleşme şerhlerini hazırlayıp UYAP’a yükledi. Şimdi İnfaz Savcılığı harekete geçecek ve 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin işlemiyle aralarında Musa Kart, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Önder Çelik, Emre İper, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör’ün bulunduğu Cumhuriyetçiler hapse girecek.
Aradan 2 yıl 4 ay geçti Anayasa Mahkemesi dosyayı hâlâ bekletiyor. Aradan 2 yıl 1 ay geçti AİHM dosyayı bekletiyor.
Gelelim yazının başına… Erdoğan ‘kızgın demiri soğutmaktan-kucaklaşmaktan’ bahsediyor. Ancak anlaşılan Erdoğan usulü bir kucaklaşma olacak bu. Akademisyenler, gazeteciler, hak savunucuları, avukatlar seçimlerin hemen ardından yine, yeniden hapse girecekler. Türkiye bir yanda ekonomik buhran öte yanda S-400’lerle derinleşen dış politika krizlerinin arasında sürekli ve durmadan içi boş iddianamelerle verilen/verilmek istenen cezalar, yeni hapis kararlarıyla sarsılıyor. Aylardır hâkim karşısına çıkmayı bekleyen tutuklulardan iktidarın ve yandaşlarının pek sevdiği tanımla ‘medeni ölü haline getirilmeye çalışılan’ KHK’lılara bu derin sarsıntılar memleketin hayrına olmuyor. Tabi ‘hayrı’ düşünen kaldı ise…
* Kaynak: Veysi Dündar