Biri bana Ülker dese…
Çocukluğumun damağındaki tat, kulağımdaki melodisi derim…
Artık hiç gelmeyecek babamın, maaşını aldığında ‘akşama unutmadan getirdiği’, evdeki sevinç diye eklerim…
Arkasından da…
Yakın geçmişte…
28 Şubat’ta en büyük haksızlığa uğramış gruplardan biri olduğunu hatırlarım…
“Çikolata laiklerinin” yeme, yedirme kampanyaları yüzünden yabancı sermayeye satılmaktan nasıl son anda direkten döndüğünü de ilk ağızlardan dinlemişliğim vardır.
Türkiye’nin en önemli araştırmacıların birinin tespitiyle; Ülker biraz da “endişeli modernlere” mesaj vermek için dünya markası Godiva’yı aldığında, grup futbolun birleştiriciliğine sığınarak “aslında biz sizdeniz” demek zorunda bırakıldığında da, içim cız etmişti.
Şimdi elimde bir kitap var.
Grubun kurucusu bugün hayatta olmayan; Sabri Ülker’in hayat hikâyesi.
Ülkenin önemli araştırmacı gazetecilerinden Hulusi Turgut’un kaleminden…
Ama kitap bildik “sen ne güzel bir işadamıydın” dilinde yazılmamış.
Çok açık ve net cümlelerle aile nereden nereye geldiklerini anlatmış.
Kariyerinin önemli bir kısmını ekonomi gazetecisi olarak yapmış da olsam ilk kez duyduğum onlarca bilgiyi öğrendim.
İtiraf edeyim bu bilgilerin bir kısmı beni şaşırttı.
Kitapta beni çarpan birkaç bölümü aktarayım.
Birincisi 1980 öncesi dönem…
Ülker Ailesi’nin sendikayla özellikle DİSK ile arası hiç iyi olmamış.
Kitapta “Ülker’deki 1974 olayları” diye anılan günlerde, fabrika işgali, grev, lokavt karşılıklı restleşmeler olmuş. Bu süreçte olan da “kadın işçilere” olmuş.
O günlerde yaşananları Sabri Ülker’in yeğeni Faruk Ülker (Berksan) şöyle anlatıyor: (sayfa 371)
“1970’li yıllarda biz de fabrika olarak işçi olaylarından fazlasıyla etkilenmeye başladık. İşçiler zaman zaman işi bırakma eylemleri yapıyorlardı. Benim ağzımdan işçilere yönelik eleştirel bir söz çıksa hemen işi bırakıyoruz diye tavır alıyorlardı. İşçi liderleri bu tehditlerini yaparken genellikle kız işçileri kullanıyorlardı. Düşünebiliyor musunuz daha önceden kurulmuş bayan işçiler bir anda sahaya çıkıp ne çalışıyorsunuz siz erkek değil misiniz” diye bağırıyorlardı. Kız işçilerin bu sözleri erkek işçiler üzerinde büyük baskı oluşturuyor herkes bir anda işi bırakıyordu. 1974’te yaşanan bu olaydan sonra Sabri Bey bir daha bayan işçi almadı. Ama mevcutları da çıkarmadı. Bu bayan işçi meselesini Sabri Bey’in dindarlığına ve kadın erkek ayrımına bağlamaya çalıştılar.”
Kitapta ilginç bir bilgi de Sabri Ülker’in kızı Ahsen Özokur’dan geliyor. (sayfa 373)
“İşçiler işi durdurma kararı almışlar. Fabrikanın telefon tellerini kesip dışarıyla haberleşmeyi engellemişler. Fabrikanın demirden yapılmış dış kapısını kaynak yapıp sabitlemişler. İşçiler içeride eylem yapıyor dışarıdan müdahale ise kaynaklı kapıdan girilemediği için yapılamıyormuş. …Babam tek başına idare binasından sokağa yönelmiş direnişçi işçilere ‘açın’ demiş. Kapıdaki işçiler toparlanmış babama ‘efendim eylememiz size karşı değil’ demiş”
Özokur’un anlattığına göre “İstanbul’a gelen polis panzerleri” ilk defa Ülker fabrikasındaki direnişte kullanılmış. Bu olay o günün manşetlerine “ilk panzer Ülker’de” (21 Eylül 1974) diye yansımış.
Kitaba göre o günlerde (1980 öncesi) tüm aile tehdit altında. O yüzden Murat Ülker ve kardeşi Ahsen Hanım silah eğitimi alıyor (sayfa 391) talimi bizzat baba Sabri Bey yaptırıyor, aile kimi zaman bir otelde (TEM Otel Mecidiyeköy) kimi zaman şehir dışında yaşıyor. (Bursa), Sabri Ülker çelik yelekle damadı Orhan Özokur çelik levhayla geziyor. Eve tehdit telefonları geliyor. Yine kitaba göre sıkıyönetim komutanları ailenin ölüm listesinde olduğunu söylüyor.
Ülker ailesi bir süre Haseki’de camları film kaplanmış bir evde oturuyorlar. Hatta kapıda fedai bekliyor. Murat Ülker anlatıyor:
“Lisenin son yıllarında fabrikada işçi olayları iyice tırmanışa geçmişti. Bunun üzerine ailemiz bizi özel araba ve güvenli bir şoförle okula göndermeye başladı. Bu anlattığım yıllarda Türkiye’de özel güvenlik sistemi henüz başlamamıştı. Devletin güvenlik sorunu yaşayanlara yakın koruma vermesi de çok sınırlıydı. Bu durum karşısında babam “Foliberjer Ahmet” isimli bir kişiden fedailer kiralamıştı.” (sayfa 376)
İlerleyen günlerde 1979 yılında Sabri Ülker fabrikada yaşanan olayların sürmesi üzerine lokavt kararı alıp, bir Ramazan Bayramı’nda gece yarısı sökülen makinaları TIR’lara yükleyip Ankara’ya götürüyor. Bu arada kitap işçi olayları sırasındaki kimi muhbirlerden de söz ediyor. Sabri Bey oğlu Murat ile birlikte muhbirleri dinleyerek sendikaların yeni eylemleri hakkında ipucu elde ediyor. Bu muhbirlerin kimi işçi kimi imam. Muhbirlerden biriyle Sultanahmet Cami avlusunda buluşuluyor, bilgi alınıyor. (sayfa 395)
Murat Ülker anlatıyor:
“Topkapı’da fabrikamıza yakın bir cami vardı. O caminin imamı bizde çalışırdı. İmam sendikanın da bir numaralı adamıymış. Sabri Bey bir gün imama ‘Yahu Hoca senin fikrin ve zikrin ile sendika yöneticilerinin fikrinin birbiriyle uyuşmaması lazım. Doğrusu onlarla nasıl imtizaç ettiğini merak ediyorum’ dedi. Hoca şöyle yanıt verdi: Sabri Bey, Kemal Nebioğlu’na (DİSK’in efsane başkanlarından MS) işçileri azdırdığını söyledim. Durumu hadislerle izah ettim. Kemal Bey de bana ‘Biz iktidara geleceğiz, hepsini hallederiz’ dedi. Ben de Kemal Bey’e ‘Adam azmış nasıl çalıştıracaksın? İktidara gelince sana fabrika lazım değil mi?’ dedim. Kemal Bey de “Çekeriz sopayı çalıştırırız” demişti.
Hoca efendi böyle söylemişti. Sendikal olayla sırasında epey sıkıntı çektik. Ülker’de sendika var ama yeni kurulan şirketlerde sendikaya yer vermedik.”
Dönemin etkili sendikası DİSK’ti. Karşısında ülkücülerin MİSK’i (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) yer alıyordu. Kitapta MİSK’in eski Genel Başkanlarından Tekin Küçükali’nin anlattıkları da yer alıyor. Küçükali 1979 yılında MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’ten emir alarak Ülker’deki olaylara “el koyuyor”…(sayfa 406)
“Alparslan Bey bizi makamına çağırarak şöyle bir görev verdi. Sabri Ülker Bey dostumuzdur. Zora düşmüş. Gidin selamımızı söyleyin. Bir talimatları var mı bakın. Şartlar ne olursa olsun mutlaka Sabri Bey’in problemi çözülsün.”
Küçükali bu süreçte ne yaptıklarını şöyle anlatıyor:
Biz Ülker’de devreye girdikten sonra yapılması gerekenleri tespit ettik. Önce fabrikaya giriş çıkışların kontrol altına alınması gerekiyordu. Çünkü fabrika kapısında ve çevrede hem silahlı çatışmalar hem fiili güç denemeleri oluyordu. Bu olaylar çevre sokaklara da taşıyordu. Öncelikle Ülker ailesi fertleri için can güvenliği aldık. Onları başka mekânlara naklettirmek mecburiyetinde kaldık.
…Birinci meseleyi hallettikten sonra bütün ağırlığımızı fabrikaya verdik. Doğru ile yanlışı ayırt etmekte zorluk çeken işçilere psikolojik tedavi uyguladık. Ardından da personel taşıyan servis araçlarının içine arkadaşlarımızı koyarak karşı tarafın gücünü kırmaya çalıştık. Zor kullanmak kolaydı. Oysa biz akla dayalı organizasyon yapmak istiyorduk. Sabri Bey de aklıyla bizim fabrikadaki gücümüzü çok iyi organize ediyordu.”
Kitapta anlatılanlara göre ilerleyen günlerde Sabri Ülker DİSK’ten Kemal Nebioğlu ile “gizli görüşme” yapacak ve anlaşmaya varacaktı. (sayfa 417) 1980 darbesinde Nebioğlu tutuklandığında Sabri Ülker hem hapiste hem evinde onu ziyaret edecekti.
Sabri Ülker “biz bisküviciyiz, siyasetle ilgimiz yok” dese de grubun yolu sık sık siyasetçilerle kesişecekti. Türkiye kesişen ismi bir dönem grubun distribitörlüğünü yapan, sonra hisselerini satarak grupla ilişkisini kesen “Tayyip Erdoğan” ile ansa da kitap ilişkilerin örnekleriyle dolu.
Bitirirken…
Grubun 28 Şubat’ta yaşadıklarının tanığı dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin’den o günler: (sayfa 26):
Önüme Ülker müesseseleriyle ilgili bir problem geldi. Problem merhum Sabri Ülker’in hayat tarzından kaynaklanıyordu. Aslında Sabri Ülker milliyetçi ve muhafazakârdı. Ancak bu hayat tarzını kendi dünyasında yaşardı. Hal böyle iken TSK camiasında yanlış bir algılama sonucu Ordu Pazarları’nda Ülker ürünlerine karşı bir boykot başladı. Bu sıkıntılı durum Ülker yönetimi tarafından bana intikal ettirildi. Konuyu TSK ilgililerine götürdüm. Kendilerine Sabri Ülker’in yurtsever, milliyetçi, muhafazakâr ve aydın bir vatandaş olduğunu hiçbir aşırı ve zararlı cereyanın içinde bulunmadığını belirttim…”
Kuruluşuyla yükselişiyle ilişkileriyle Türkiye’nin önemli markalarından birinin hikâyesi… Kimi yerlerde şaşırıp kimi olayları benim gibi rahatsız edici bulabilirsiniz. Yine de alıp okuyun.