CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in “HDP’ye bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir” açıklamasıyla başlayan tartışma durulmuyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bu konuda çok net; “HDP’nin olduğu masada biz olmayız” dedi. HDP Sözcüsü Ebru Günay “Hiçbir HDP’li zaten senin olduğun masaya gelmez, hatta oturduğun kıraathanede çay içmez” diye yanıt verdi. Masaların kahvelerin ayrıldığı bir süreç. Tayyip Erdoğan nasıl keyifle izliyordur.
Aslında zaten en başından beri HDP’nin Altılı Masa’ya gelmesi gündemde değildi. Ama cumhurbaşkanı adayı belirlenirken kendileriyle şeffaf bir şekilde konuşulmasını istemişlerdi. Bunun sadece ‘oy için değil’ aynı zamanda Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt seçmenin dışlanmaması için de önemli olacağının altı çiziliyordu.
Bu arada HDP’nin altı yıldır tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinden ‘birlik ve ortak yaşam üzerine önemli mesajlar’ veriyordu:
“Ortak paydamız demokratik cumhuriyettir, ortak evimiz Türkiye’dir, ortak devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletidir…” (T24)
Ya da:
“Türkiye toplumunun bölünme korkusunu silah, şiddet, terör korkusunu ortadan kaldıracak barış politikaları, birlik söylemleri üretmeliyiz. İnandığımız şeyi daha somut ve cesaretle gösterebilmeliyiz. Örneğin Çanakkale Şehitliği’ni ziyaret ederek çiçek bırakmayı, dua etmeyi, orada yatanlar gibi yan yana durmamız gerektiğini göstermek isterim.” (Halk TV)
Demirtaş da HDP’nin şu anki eş başkanları da Kürt sorununun çözümü için Meclis’i adres gösteriyorlar. (Demirtaş’ın Kobani davası sırasında çözüm ile ilgili ‘yanlış aktarılan’ sözleri üzerine söylenecek-yazılacak çok şey var. Biraz daha detaya ulaşınca yazacağım.)
Gürsel Tekin’in çıkışı ardından yaşananlar, muhalefetin ‘milliyetçi kanadının’ iktidarın ve ortağı MHP’nin çizdiği çizgilerden farklı bir noktada durmadığını gösteriyor. İYİ Parti’den kimi yöneticiler bu durumu “iktidardan çözülen-çözülecek oyların alınması için bir yöntem” olarak anlamlandırırken, kimileri “sorunu çözmek için tek aktör HDP değil” diye anlatıyor.
Altılı Masa’da özellikle CHP ile İYİ Parti arasında bu konuda oluşan anlaşmazlık, Kemal Kılıçdaroğlu’nun masayı dağıtmamak için takındığı soğukkanlı tutumla şimdilik donmuş durumda. Ama iş sadece bu iki partide Kürt sorununun çözümü ya da oradan oy alma noktasında düğümlenmiyor. Aynı zamanda cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi noktasında da açık farklılık var. Önce İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun “Alanda Mansur Yavaş ismini duyuyoruz” (Habertürk) çıkışı. Ardından Meral Akşener’in Yeniçağ TV’de kullandığı “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine‘kazanacak adayla gidilmeli” sözleri. Anket şirketlerinin Erdoğan ile yarışa girdiği takdirde en açık farkı Mansur Yavaş’ın yaratacağı, onu Ekrem İmamoğlu’nun izleyeceği, Kılıçdaroğlu’nun ise kıl payı kazanabileceğine dair sık sık raporları yayınlanıyor. CHP yönetiminden bir isim “Akşener’in bu konuşmasıyla bunu da ima ettiğini düşündüklerini” aktardı. Bir diğeri “İki genel başkanın hukuku çok iyi, her şeyi konuşur çözerler” şeklindeydi. Bir üçüncüsü ise “Örgüt Kemal Bey’in arkasında, vazgeçerse motivasyon gider CHP üçüncü parti olur” diye konuştu.
Gelelim, “Kılıçdaroğlu olmasın” diyenlerle ilgili olarak, ayrı ayrı görüştüğüm CHP’li isimlerin ortak aktardıklarına. Aynı cümlelerle olmasa bile, “Kılıçdaroğlu’nun aşağıda kimilerini aktardıkları kırmızı çizgilerin üzerine gitmesinden dolayı” CHP liderinin adaylığına karşı çıkanların olduğunu belirterek, şunları söylüyorlar:
- Kılıçdaroğlu ‘beş müteahhit’ten ‘suça ortak olan bürokratlara hesap sorma’ya, ‘kamulaştırma’dan ‘daha sol ekonomi ve sosyal adalet’ söylemine kadar 20 yıldır, devlete ve iş dünyasına yerleşmiş yapıyı karşısına aldığı için…
- Kürt sorunundan dış politikaya mevcut yönetim anlayışının dışında pozisyon aldığından…
- Ekonomik çöküşün faturasını yoksul kesimlere çıkartmama kararlılığından…
CHP yönetiminden isimler Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı oluşan havayı böyle okuyor. Son bir cümle yine CHP’lilerden:
Tüm partiler bu süreçte hassas olmalı. CHP’ye Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sorduğunuz kadar İYİ Parti'ye, Meral Akşener'e Urfa'da Sedat Bucak ile görüşmesini sormadınız.
Eminim okurlar hatırlayacaktır. Susurluk skandalının baş kahramanlarından biri Bucak. Ve uzun süredir devam eden görüşme talebim karşılık bulursa elbette bu konudaki açıklamasını da sorarım Meral Hanım’a…
Murat Sabuncu kimdir? Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |