İZMİR
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi toplantılarını izlemek için İzmir'deyim. Toplantının üçüncü günü açılış oturumunu bekliyorum. Yanıma uluslararası sermayeyi yakından tanıyan, bir dönem Türkiye'deki kimi ekonomi bakanlarını konferans için yurt dışına götürmüş bir isim geliyor. Yabancıların kendisine yaptığı bir gözlemi bir de soruyu aktarıyor. Gözlem şu: İktidar değiştiğinde yabancı sermaye gelmek istiyor. Soru da şu: İktidar değiştiğinde ekonomi yönetiminde İYİ Parti'de, DEVA'da, Gelecek'te var olan piyasacı kısmen liberal politikacılar mı daha aktif olacak? Yoksa CHP'de egemen gözüken daha devletçi yapıdaki isimler mi? Hangi politikalar uygulanacak?
Bu soru burada dursun. Ancak ekonomi yönetimi, gelecek ve seçim sürecine ait konularda düşünmeye devam. Türkiye'nin en önemli sosyologlarından Prof. Dr. Sencer Ayata'nın iki gün boyunca T24'te meslektaşım Metin Kaan Kurtuluş ile yaptığı söyleşiler... Düşündüren, ilham veren pek çok analiz ve tespit var içinde. Seçimlere 58 gün kala yakından bakmak gerekiyor.
Prof. Dr. Ayata, siyasetin özel dikkat göstermesi gereken gruplardan birinin "çalışan yoksullar" olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Ayata, bu grubu, "Bir işi olduğu halde geliri yoksulluk sınırının altında kalanlar" olarak tanımlıyor.
Ayata'nın dikkat çektiği 'çalışan yoksullar', işsizler-dezavantajlı gruplardan oluşan derin yoksullar, aldıkları maaşlarla geçinemeyen emekliler. Toplumun neredeyse yüzde 65-70'i bu grupların ya da ailelerin içinde. Siyaset sahnesinin başrollerinden biri de siyasi partiler ve onun öne çıkan mensupları, dolayısıyla onların davranışları da belirleyici. Prof. Dr. Ayata'ya göre, ana haber bültenlerinin değişmezi haline gelen 'siyasilerin esnaf ziyaretleri' önemli olsa da, siyasiler başka sosyal gruplarla bire bir temasta noksan kalıyor. Fabrika ve büro ziyaretleri bu kadar sık yapılmıyor. Oysaki beyaz ve mavi yakalılar, çok ciddi bir oy potansiyeline sahip. Hemen bir not 2022 yılındaki rakamlara göre Türkiye'de 2 milyon esnaf var, nüfusun yüzde 2.3'ünü oluşturuyor. Ayata'nın dediği gibi elbette önemli ama temas-mesaj anlamında 'ötekilere de' ulaşılmalı.
Ekonomi tercihi seçimlerde belirli oldu-olacak. Ve toplumun büyük çoğunluğu ekonomik buhranın yıkımına uğradığı için oradan çıkacak mesajlar belirleyici. Ayata'nın tespitiyle 'sermayenin-zenginlerin partisi haline gelen AKP' profilini de buraya not edip İzmir'deki İktisat Kongresi'ne geri döneyim: AKP'de çoğunluk işverenlerden, profesyonellerden ve bürokratlardan oluşuyor. Üstelik AKP milletvekilleri arasında zengin iş insanı oranı diğer partilere kıyasla daha fazla. AKP'nin Meclis'te doğrudan temsil ettiği gruplar orta-üst ve üst gelir grupları. Kısacası AKP sosyal sınıf profili itibarıyla toplumun en üst kesimlerine yakın ve öncelikle onların çıkarlarını temsil eden bir parti. Dolaylı da olsa bunun iyi bir kanıtı da var. AKP iktidarı döneminde emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde kırklardan yüzde 23'e kadar düştü. Açıkça görüldüğü gibi AKP güçsüz değil güçlü, mağdur değil mağrur, yoksul değil zengin bir elit partisine dönüşmüş durumda.
Şu an Türkiye'nin en önemli gündem maddeleri, depremdeki yaraların sarılması, deprem bekleyen illerde önlem alınması ve ekonomi. Böyle bir süreçte bu üçlünün en zor ayaklarından biri tartışılıyor İzmir'de. Türkiye'den ve dünyadan çok sayıda akademisyen, düşünür konuşma yapıyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer fikir olarak üç yıldır, işçi-sanayici-esnaf-çiftçiden oluşan atölyelerle fiili olarak geçen yılın ağustos ayından beri bu toplantı için çalışıyor. İzmir'deki birinci iktisat kongresi daha savaş bitmeden Mustafa Kemal Atatürk'ün geleceğin memleketinin ekonomisinin taşlarını döşemek için oluşturduğu bir platformdu. Bu toplantılarla amaç dünden ilham alarak yarına bakmak.
Katıldığım oturumlardan birinde iktisat tarihini saygın isimlerinden Prof. Dr. Şevket Pamuk 200 yıllık bir perspektiften baktı ekonomiye. "Bugün kişi başına düşen gelir yüz yıl öncesinin yaklaşık 20 katıdır. O yüzden geldiğimiz yolu küçümsemeyelim" diye başladı konuşmasına. Ancak sonra ekledi:
"Bugün ekonomide yaşanan büyük sorunların nedenini sadece iktisat teorileriyle açıklayamayız. Bugün Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu bir hukuk devletinin olmayışıdır. Ne siyasette, ne toplumda, ne de ekonomide hesap verir bir yapının olmamasıdır. Ekonomiye dair şeffaf kuralların olmamasıdır. Bugünün Türkiye'sinde güven yoktur. Yüzyıl önce İzmir'de İktisat Kongresi, Türkiye ekonomisi için yeni kurallar oluşturmak için yola çıktı. Bu yüzyıla rağmen bizim de bugün yeni kurallara şeffaflığa ve hukuk devletine ihtiyacımız var. Yeni başarılar ancak bu asgari şartlar sağlanırsa mümkün olabilir."
Pamuk'un bahsettiği asgari şartlar: Hukuk, şeffaflık, hesap verilebilirlik. Aslında ne kadar basit, olması gereken noktalar ama ne kadar uzağında Türkiye.
Boğaziçi Üniversitesi Modern Türkiye Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Asım Karaömerlioğlu kendi konuşmasında bunlara bir madde daha ekledi: Yeni bir ahlak anlayışı üzerine kurulacak ekonomi. İkinci yüzyılın ekonomisinin yalnızca bir hayat değil yeni bir ahlak üzerine kurulması gerekliliğinin vurgulanması. Yaşanan bu ahbap-çavuş ekonomisi, nepotizmin devletin her yerine sızmış, sistemi çürüten haline karşı Ömerlioğlu'nun bu tespiti de çok değerli.
Başlangıç sorusuna geri döneyim. Hukukun, şeffaflığın, hesap verilebilirliğin olmadığı, ahlak anlayışının sorgulandığı memlekette iktidar adayı muhalefetin ekonomi politikası nasıl şekillenecek? Pek muhtemel iktidara aday partilerin, yöneticilerinin tüm bunları yerli yerine oturtacak kimlikleri-vizyonları vardır. Ancak bunu anlatmak ve yol haritasını herkesin anlayacağı şekilde ortaya koymak gerekir. Yaşanan yıkımın faturası daha evvel olduğu gibi çalışanlara mı çıkacak?
Barınmadan gıdaya ulaşıma toplumun geneline yansıyan büyük problemlerle nasıl mücadele edilecek? Sosyal devlet anlayışı nasıl uygulanacak? Piyasa fetişizmi ile devletin her konuda belirleyici olduğu bir yapı arasında nasıl bir denge kurulacak?
İkinci yüzyılın iktisat kongresini izlemeye ve sorulara yanıt aramaya devam…
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |