Türkiye 2018 yılından itibaren yani cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen tek adam rejiminin hayata geçmesiyle birlikte, öncesinde başlayan ancak bu tarihten itibaren her geçen gün büyüyen bir krizden geçiyor. Krizin ana nedeni; liyakatın değil sadakatın, istişarenin değil emir-komutanın, kurumların değil Saray’ın tek merkezden her konuda karar alması. Bunu yaparken ne anayasa ne hukuk ne bilim ciddiye almadan ‘yürünmesi’… Otokratik bir sistemde yürünmesi.
Sonuç ortada…
Yıllardır bu iktidarın yarattığı siyasi, demokratik, hukuksal tahribatı yazıyoruz, konuşuyoruz. Aralarında benim de olduğum gazeteciler son depremle bölgeye gidip iktidarın hem sorumluluğunu hem kurtarmada hem sonrasında yaşanan kaosu yerinde gördüler, belgelediler. Depremin 17. gününde hala çadırdan gıdaya bölgede en hızla giderilmesi gereken, en temel ihtiyaçlara ulaşılamıyor. Türkiye’nin dört bir yanından gönüllüler bölgeye giderek ya da oldukları şehirlerden 11 ile yetişmeye çalışıyor. Her görüşten tüm muhalefet partileri, örgütleri ve belediyeleri ile yara sarmaya uğraşıyor.
Uluslararası ajanslara (Reuters-Bloomberg) ya da kendilerine yakın gazetecilere konuşan iktidar yetkilileri seçimlerin 14 Mayıs’ta ya da en geç haziranda yapılacağını söylüyor. İktidarın ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli de ‘ne sandıktan kaçarız ne demokrasiyi yok sayarız’ dedi son grup toplantısında. Yani önümüzde; eğer mayısta olacaksa seçimler 79 gün, 18 Haziran’da olacaksa 114 gün var.
İlk günlerde daha önce kriz dönemlerinde yaptığı gibi ortaya çıkmayan, ilerleyen günlerde sorumluluğu elindeki propaganda aygıtları ve trol ordusuyla üzerinden atmaya çalışan, ardından muhalefeti ve eleştirenleri hedef alan Erdoğan bir süredir başka bir faza geçti. O da ‘yıkımdan Türkiye’yi biz çıkarırız’ söylemi. Depremde yıkılan illerde herkese ev vaadinden hayvanlarını kaybeden (yaklaşık 60 bin civarında küçük baş, 35 bin büyük baş) çiftçilere bedelsiz dağıtım sözüne. Şimdi ‘kim inanır 21 yıl sonra, bu kadar büyük yıkımın ardından‘ diye düşünebilir. Çadır ulaştıramadığı alanda ne konut sözü herkesin aklına gelir. Ya da ‘deprem öncesinde bile ağır yaşanan ekonomik buhran'a atıfta bulunarak o zaman bile işi zordu diye fikir ileri sürebilir. Bu üç görüş de kendi içinde haklıdır.
Ancak başta Millet İttifakı, muhalefet cephesinin, ilk günden itibaren depremde yaptığı başarılı alan çalışması ve siyasi olarak iktidardan hesap sorma noktasından, yeni durumda iktidara gelirse yaraları nasıl saracağını, nasıl bir Türkiye vizyonu olduğunu halka anlatma noktasına hızla geçmesi gerekiyor. Muhalefetle ilgili bu yazıyı yazarken, içeriden fikirlerine önem verdiğim isimlerle konuşup durumu anlamaya çalıştım.
Alanda da çalışmış - hâlâ çalışan bu isimlerin cümleleriyle durum şöyle:
-Millet İttifakı’nın büyük bir çaba ve çalışma ile ortaya koyduğu ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ yeni durumda önemli ölçüde geride kaldı. Tabii içinde demokrasiden hukuka pek çok değerli öneri var hayata da geçirilir eğer seçim kazanılırsa. Ancak yeni durumla ilgili farklı öneriler bir plan ortaya konmalı.
-Deprem sebebiyle doğal olarak liderler ve kadrolar alanda. Bu yeni durumla ilgili hedef ve revizyonu konuşan ekiplerin toplantı, bir araya gelme şansı da pek olmadı-olamıyor. Partilerin afet ve afet yönetimi ile ilgili daha önce yaptıkları çalışmalar da var ancak bu da yenilenmeli, ortaklaşılmalı.
-2 Mart’taki liderler buluşmasında aday ismi belirlenecek mi yoksa iktidarın seçim ilanı beklenecek mi net değil. Zaten aday konusu hala tartışmalı. Bu da bir risk. Ancak o toplantıda toplumun önüne nasıl bir çıkış-yol haritası konulacağı tekrar gündeme gelecek.
Bilgi aktaran kaynaklar üç konuda netleşmenin ve bununla ilgili somut projelerin hazırlanıp anlatılmasının öneminin altını çiziyor.
Birincisi; 11 ili sarsan deprem bölgesinde nasıl bir plan uygulanacak? Yıkılan evler nasıl bir yöntemle hangi vadede yapılacak? Zorunlu olarak illerinden göç edenler nasıl hayatını sürdürecek ne zaman geri dönebilecek? Devlet kime, hangi sürede, ne kadar, ne şekilde yardım yapacak?
İkincisi; İstanbul’dan Bingöl’e Adana’dan Hakkari’ye bilim insanlarının oluşuna çok da uzun süre kalmadığını söylediği deprem bekleyen illerde ne yapılacak? Buralarda yaşayanlar evlerinin hasarlı olup olmadığını da bilmiyor kimi bilmesine rağmen çaresizlikten bekliyor.
Üçüncüsü zaten var olan ekonomik buhranın üzerine eklenen deprem felaketi ile yeni bir durum ortaya çıktı. İşsizlik artacak, enflasyon yükselecek, büyümede sorun yaşanacak. Şimdiden adeta çıldıran kiralar ve güvenli konut açığı milyonları sıkıntıya soktu. Ekonomik krizin faturası kime çıkacak? Yoksula, emeğe, emekliye nasıl bir koruma sağlanacak?
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. |