Birinci fotoğraf…
Mutlu azınlık…
Arkasına almış iktidarın gücünü…
Gün geliyor ‘davet usulü’ en yüksek fiyatlarla ihaleleri alıyor…
Dünyada devletten en çok ihale alan şirketler listesine adını yazdırıyor.
‘Yerli ve milli’ bağırışları arasında maliyetin kat kat üstünü dolar-Euro bazında kazanıyor.
Kurduğu-kurdurduğu vakıflara, devletin, belediyenin kasasından para-gayrimenkul aktarıyor.
Kendi ‘çocuklarını-gençlerini’ işe yerleştiriyor.
Onların ‘mülakat günlerine kadar’ takip edip ‘gereğini’ yapıyor.
İcabında mahkeme kararı aleyhe bile olsa alıyor partinin polisini yanına meydan okuyor.
Bu konuları yazanı, konuşanı, ele geçirdiği medyası vasıtasıyla itibarsızlaştırıyor.
Baktın olmadı yargıyı yanına katıp davalar açıyor, hapse atıyor.
Pudra şekeri ile yakalananlar, sosyal medyadan lüks araçlarını-yaşamlarını herkesin gözüne sokanlar…
Saray’ın çocukları onlar… Korunuyorlar, kollanıyorlar…
Türkiye’de hikâyenin var hali onlar…
İkinci fotoğraf…
Mutsuz çoğunluk…
Sayılar okuyoruz, yazıyoruz, konuşuyoruz…
Yoksul oranları, işsizlik rakamları…
Oysa onlar ne bir sayı, ne bir oran…
İnsan…
Kadın, erkek, yaşlı genç, çocuk…
Yaşamaya çalışıyorlar, hayata tutunmaya…
Önceki gün Turhal’da Meral Akşener’in yolunu kesen gençler…
Birinin babası yok, temizliğe giden annesinin yolladığı parayla üniversitede okumaya çalışıyor…
Diğeri günde 20 lira ile yemeye, bir yerden bir yere ulaşıma, barınmaya çalışıyor.
Bir diğeri tarlada çalışmaktan elleri tutmaz olmuş…
‘Ne yoksulluğu, ne barınamaması’ diye kendilerine çıkışanları sakin ve bilgece eleştiriyor.
Halkın çocukları, sokağın çocukları…
Hikâyenin yok hali…
Bu aynı zamanda bir kitabın da ismi…
Uzun süredir yaptığı çalışmalarla hem toplumu bilgilendiren hem yoksullara yardım ulaştıran Derin Yoksulluk Ağı’nın bir çalışması…
Hacer Fogo bu konuda alanda çok yoğun çalışan bir isim.
Genç ekiple birlikte ‘sayıları’ insanlara çevirmişler…
Hikâyeler anlatıyorlar…
Gerçek hikâyeler…
Birkaç örnek aldım aşağıya…
Ama önerim kitabın tamamını Derin Yoksulluk Ağı’nın internet sitesinden indirerek okumanız…
Bu arada…
Yoksulluk bir insan hakları problemi…
Bunu unutmayalım…
Hacer Fogo’nun deyimiyle ‘bir halka var yoksulların boynunda’…
Siyasetçiler (her partiden) bazen sıkıp bazen gevşetiyorlar bu halkayı…
Mühim olan bu halkayı çıkartmak boyunlarından…
Türkiye’de yoksulluk devreden bir miras…
Babadan oğula anadan kıza…
Ve her gün önümüzden gelen geçen aynı metrobüsü, otobüsü, yolu, şehri paylaştığımız insanların yaşamlarının detayından-‘derininden’ habersiziz.
Size birkaç nokta aktarayım…
Türkiye’deki yoksul ailelerin çocuklarında ‘koah’ yani nefes alamama hastalığı çok yaygın…
Neden biliyor musunuz?
Çoğu rutubetli-elverişsiz evlerde yaşıyor…
Türkiye’de yoksul ailelerin çocukları okula gitmekte gönülsüz…
Neden biliyor musunuz?
Çoğunun ‘uygun’ ayakkabısı-giyeceği yok…
Türkiye’de yoksul ailelerin çocukları durumlarından ötürü toplumda dışlanıyor, evde de az kelimeyle konuştuğu için okula ilk gittiğinde ‘kelime dağarcığı kısıtlı’ öğrenme zorluğu var diye, kategorize edilip okuldan çıkartmaya varan uygulamalarla karşılaşıyor.
Derin Yoksulluk Ağı’nın yöneticileri-çalışanları alandan anlatıyor bu bilgileri…
Kulağınızı, yüreğinizi açın…
Aşağıya kitaptan birkaç hikâye bırakıyorum:
Ağırlaşan çekçek, ağırlaşsa der, ağırlaşmasa para yok:
Ancak yaşayan bilir, çok zor, kaç kilo oluyor çekçek., yokuşu çıkması çok zor. Kan ter içinde kalıyorsun, bırakayım diyorsun. Sonra trafiği var, arabaların kenarından hızlı hızlı gitmeye çalışıyorsun. Yokuş aşağı inmesi ayrıca zor. Hepsi çok zor. Ağırlaşsa bir dert, ağırlaşmasa para kazanamıyorsun. Benim tek hayalim doğru düzgün bir evim olsun. Şu anki evim hamam böceği kaynıyor. Boya yapsak rutubeti gider diyorum ama ev çürük. Diğer hayalim çocuklarımın okuması. (sayfa 19)
Sadece yasak demeyi biliyorsunuz:
Geçen gün sokağa çıkma yasağında mecbur kaldım, evde hiçbir şey yoktu, aldım bir tane çekçek, çocuklarımı da yanıma aldım, kâğıt toplamaya gittim. Yukarı kadar gittim polis çevirdi bizi. Allah’tan çevirdi yoksa bayılacaktım. Su içemiyorum, çocuklar ağlıyor. ‘Anne ver ’ diye. Polis eve dönün yasak olduğunu bilmiyor musunuz?’ diyor. ‘Biliyoruz ama sadece yasak demeyi biliyorsunuz, evde ekmeğiniz, yemeğiniz var mı demiyorsunuz’…(sayfa 26)
Bir daha meşgul etme beni…
Sosyaldakiler, Kaymakamlık’dakiler yani doğru dürüst konuşmuyor. İnsanı aşağılayarak konuşuyor böyle. Aradım kaymakamlığı ‘Abla benim yardımım vardı. Onaylandı mı onaylanmadı mı’ dedim. Kadın bana ilk başta dedi ki ‘neden durmadan arıyorsun, beni meşgul ediyorsun?’…Abla dedim ‘bir şey söylemedim ben sana Covid hastasıyız oraya gelemiyoruz, o yüzden telefonla öğrenmek istedim’. ‘Bir daha’ dedi ‘beni meşgul etme’…
Kanser tanısı 37 yaşında kondu, o sırada iki aylık bebek var, pandemi başlamış. İlk başta emziriyordum da kızı…Kemoterapiye başladığım için iki aylıkken sütten kestim. Memelerim koltuk altına kadar şişti. Kız memeye ağlıyor…Kız kardeşim de yeni doğum yapmıştı, benim kızımı da bir süre emzirdi, ama onun da sütü yetmiyor ki…Mamaya başladık, çok pahalı insan alamıyor ki…Kemoterapi ağı geçti yerimden kalkamıyorum, yetişkin bezi kullanmaya başladım o da pahalı…Yokluk çok zor bir şey…Doktor diyor ki sağlıklı beslenmelisin. Besleneyim de nasıl?
Böyle pek çok ‘gerçek hayattan hikâye’ var ‘Hikayenin Yok Hali’ kitabında… Her bir hikâyenin altında ‘Anayasa’dan hasta hakları yönetmeliğine’ devletin aslında bu sorunları çözme zorunluluğuna-taahhütüne işaret eden maddeler. Okumak-bilmek-dayanışmak-görmemezden gelmemek zorundayız.
Farkındalık için Derin Yoksulluk Ağı ve Hacer Fogo’ya teşekkür ederim.
Not: Görseller Derin Yoksulluk Ağı çalışmasından alınmıştır.