Bir kitap var elimde.İsmi: Boğaziçi’nde Yanan Meşale. Robert Kolej’den günümüze Boğaziçi Üniversitesi’nde verilen mücadele. Yazarları Nuri Çolakoğlu ve Aytaç Demirci. Bu kitabın tanıtıldığı toplantıdaydım. Toplantının ev sahipleri Burhan Karaçam ve Mehmet Yaltır. Bu iki ismim önemi ise Robert Kolejin Amerikalı mütevellileri, maddi kısıtlar sebebiyle Yüksek Okul’u kapatma kararı alındığında, buranın Bebek Kampüsü’nde Türkiye’nin özerk bir üniversite olarak kalma mücadelesi vermiş isimlerden oluşları. Özellikle Mehmet Yaltır; 1970 öğrenci birliği seçimlerinde sosyal demokratların adayı olarak seçimleri kazanmış, ‘özerk üniversite’ çabasında önemli mücadele vermiş bir isim.
O dönem de bugün olduğu gibi okulun ‘halktan kopuk’, ‘milli olmayan’, ‘emperyalistlerin hakim olduğu’ bir yer gibi sıfatlar kuruluyordu. O günlerde çok etkili ve güvenilir bir isim ‘eski Milliyet’in genel yayın yönetmeni, yazarı Abdi İpekçi bu konuyla ilgili yazılar yazmaya başladı. İpekçi yazılarında Türkiye solunun önemli isimlerinden Mihri Belli, Behice Boran ve Bülent Ecevit’in bu okuldan mezun olduklarını hatırlatarak ‘anti emperyalizm konusunda adı geçenlerden geri değil ileri olduklarını yazdı. Kitapta 63. Sayfada öğrenciler tarafından duvarlara ‘Robert Kolej millileştirilmelidir’, Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi, Bağımsız Türkiye yazı-afişlerini görebiliyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi’nin tarihi boyunca her görüşten öğrencinin yan yana, barış içinde, birbirinin hakkına, yaşam tarzına saygı duyarak öğretim gördüklerini de hatırlatmak gerekir.
Başörtülü öğrencilerin öğrenim haklarının ellerinden alındığı 28 Şubat sürecinde, üniversitenin rektörü Üstün Ergüder’in (1992-2000 arasında görevdeydi) baskılara rağmen bu yasağı üniversitede uygulamamasının da altını çizmek gerekir.
1971’de okulun devamını sağlayan ekip 50 yıl sonra bu kez üniversitenin özgür bir ortamda devamı için mücadele veren akademisyen ve öğrencilerle yan yana. Tanıtım toplantısında üniversitede halen akademisyenlik yapan Ekonomi Bölümü’nden Prof. Dr. Fikret Adaman ile Endüstri Bölümü’nden Prof.Dr. Tınaz Ekim de vardı. İki akademisyen okuldaki hemen tüm akademisyenlerin katılımıyla süren ‘kayyım rektöre karşı’ barışçıl protestolarını sürdürüyor. 2 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından göreve getirilen Melih Bulu’ya karşı başlayan eylem, altı ayda görevden alınmasından sonra, onunla aynı yönetimde yer alan Naci İnci’ye karşı devam ediyor. 11 Mayıs itibariyle Boğaziçililerin itirazının -direnişinin 493 günü.
Ne istiyor Boğaziçili akademisyenler? 2016 yılında darbe girişiminden sonra OHAL’de çıkarılan ardından yasalaşan yönetmelikle üniversitelerin kendi rektörlerini seçme hakkı ellerinden alındı. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlere - bileşenlere danışılmadan keyfi şekilde rektör atamasına karşı çıkıyorlar. Atanan isimlerle değil, atamanın şekliyle ve atananların ‘kendi bildikleri şekilde’ okulu, bilimin değil siyasetin aklıyla dizayn etme - yönetme şekilleriyle dertleri var.
Her iki akademisyen de 1,5 yıla gelen süreçte üniversitedeki tahribatın hızlandığını söylüyor. Halen tüm öğretim üyeleri derslerini aksatmadan girse de üretmeye devam etse de okulda yaşananlar olumsuz etki göstermeye başlamış. 600 öğrencilerinin disiplin soruşturması ile karşı karşıya bırakıldığını, akademisyenlerle öğrencilerin karşı karşıya getirilmek istendiğini de söylüyorlar.
Okula ‘kabul edilen’ akademisyenlerin bölüm hocalarının görüşü alınmadan bölümlere yerleştirildiğini anlatıyorlar. Bir de çok kritik bir bilgi:
Üniversitelerde bölüme girişte referans mektupları da önemli. Boğaziçi’ne yeni alınan bir akademisyenin referans mektubunda ‘uyum sorunu olan bir isim olduğu’ bölümün görmezden gelindiğini aktarıyorlar.
Bu arada duyduğumda kulaklarıma inanamadığım bir bilgiyi de paylaştılar. Fikret Adaman ve Tınaz Ekim 335 gündür sırtlarını rektörlüğe dönen akademisyenlerden ikisi. Akademisyenler öğle tatili saati olduğu için bu barışçıl protestoyu saat: 12.15’te yapıyorlar. Bu arada iki akademisyen rektörlük yazısının üstüne ‘kayyımlık’ yazan bir de kağıt asmışlar daha önce. İşte bu sebeplerde haklarında soruşturma başlamış. Normal şartlarda bir kağıt yapıştırmanın ya da barışçıl protestonun soruşturması olmaz ama ya da en fazla ‘toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet’ denilebilir ki Boğaziçi’nini buna da sokmak zor. İki hocayı farklı bir savcı sorgulamış: Terör savcısı.
Fikret Adaman 2.5 saat boyunca her türlü soruya yanıt vermiş. Ancak unutamadığı soru şu olmuş: Protesto eylemi neden 12.15’te yapılıyor, Magna Carta’ya mı gönderme var?
Eminim okurlar biliyordur, Magna Carta insan hakları ve hukuk konusunda ortaya konan ilk belgelerden biri olarak bilinir. 1215 yılında ‘kralın yetkilerinin kısıtlandığı’ hak ve özgürlüklerin arttığı önemli bir belgedir. Tabii Boğaziçili akademisyenlerin bunu düşündükleri yoktu. Sadece öğle tatili saatini düşünmüşlerdi ama Magna Carta’dan ‘endişe etmek’ neyin nesi? Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri. Bu üniversiteye yapılan baskı, bilime, özgür yaşama memleketin geleceğine yapılmış siyasi bir atak. Boğaziçililerin haklı, barışçıl, demokratik direnişi çok önemli.