Devlette uzun süre üst düzey görevde bulunmuş bir isimle, bir süre önce yaptığım bir görüşmeyi aktararak başlayayım yazıya. Kendisine seçim sürecinde ve sonrasında kimi kamu görevlilerinin de kullanılarak, sandığa müdahale edilebilme olasılığının konuşulduğunu hatırlattım. Bu müdahalenin ‘mühürsüz oy pusulalarının kabul edilmesi’ ya da ‘seçim tekrarlanmasından’ daha da ileri olabileceği yönünde endişelerin varlığından söz edildiğini de ekledim. Şöyle yanıt verdi:
“Bürokratlara verilen kanunsuz-hukuksuz talimatları iki türlü tarif edebiliriz. Minör olanlar ve sizin konuşulduğunu söylediğiniz konulardaki gibi majör olanlar. Türkiye’deki bürokratların hemen hiç biri majör bir hukuksuzluğa onay vermez. Bunun hem ülke hem kendisi için sonuçları olacağını bilir çünkü.”
O gün bu yanıtı dinlerken aklımdan ‘minörlerle başlar, kabul edersen majörlere döner’ diye geçiriyordum. Dün Türkiye İstatistik Kurumu’nda (TÜİK) yaşananlarla ilgili konuştuğum ‘bilgi sahibi isim’ tam da buna benzer bir cümle sarf etti: “Bütün arkadaşları itham etmeyeyim ama kurum içinde uzun süredir küçük küçük başlayan müdahalelerin kabul edilmesi, giderek büyüyen taleplere dönüştü. Ayrılanlar, rapor alanlar içeride büyük huzursuzluk var.”
Şimdi bunları açmaya başlayayım.
TÜİK’in açıkladığı verilerle, özellikle enflasyon verisi ile ilgili giderek büyüyen soru işaretleri var. Açıklanan enflasyon rakamının düşük gösterildiğine dair haklı şüpheler. Bunu sadece vatandaşın hissettiği enflasyon diye tanımlamanın dışında pek çok saygın ekonomistin yaptığı hesaplamalardan görüyoruz. Özellikle yöneticiliğini Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un yaptığı ENAG önemli bir referans kaynağı. İnternet sitelerinde şeffaf bir şekilde araştırmalarını nasıl yaptıklarını da anlatıyorlar. Metodoloji kısmında bu şöyle açıklanıyor:
"Fiyat endekslerinin elde edilmesinde ülkelerin benimsediği ortak standart enflasyon hesaplama yöntemi kullanılmıştır. Alt kalemler bazında sistem Birleşmiş Milletler İstatistik Bölümü’nün 'Classification of Individual Consumption According to Purpose’ (COICOP) standartları gözetilerek oluşturulmuştur."
Enflasyon sepetimizde, TÜİK sepetindeki 418 maddenin 339 adedi vardır. Bu toplam madde oranının yüzde 81’i, madde ağırlığının ise yüzde 80’nine eşittir. Geriye kalan 79 maddede ise enflasyonu etkileyen davranışın kesikli olması ya da denetimli ürünlerin yoğunluğu oluşturması nedeniyle kapsam dışına alınmıştır. Öte yandan, TÜİK enflasyon oranı ile de birebir karşılaştırma yapabilmek amacıyla, kalan bu 79 ürünün aylık fiyat değişimi, olduğu gibi TÜİK’ten alınarak ağırlıklı bir enflasyon oranı olarak sunulmaktadır.
Bu şeffaflıktaki araştırma şekliyle ENAG’ın hesabına göre Mayıs 2022 tüketici enflasyonu aylık bazda 5.46 yıllık bazda 160.76 oldu. TÜFE mayıs hesabı TÜİK’e göre ise aylık 2.98 yıllık 73.5.
Takip edilmesi gereken başka bir veri de Üretici Fiyatları Enflasyonu’dur. (ÜFE). TÜİK’e göre burada fiyatlar aylık yüzde 8.76 yıllık 132.16 arttı. Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki bu denli büyük fark normal mi? Saygın ekonomist Mahfi Eğilmez kişisel bloğunda bununla ilgili şunu yazdı:
"ÜFE ve TÜFE arasında tanım farklılıkları nedeniyle oran farklılıkları olması normaldir. Buna karşılık bu oran farklılıkları son aylarda görülen farklar kadar olduğunda normalliğini yitirmeye başlar. TÜİK hakkındaki kuşkuları gidermenin yolu TÜİK’in devletten maaş ödemeleri ve yöneticilerinin maaşları dahil tamamen bağımsız bir yapıya kavuşturulmasından geçer."
Mahfi Eğilmez’in dikkat çektiği bağımsızlık konusu çok önemli. Ama uzun süredir Türkiye’de hemen tüm kurumların içinin boşaltıldığını, hem anlamının hem güvenirliliğinin bittiğini biliyoruz. Konu ekonomi olduğu için Merkez Bankası en önde gelen örnek. Bağımsız olması gereken kurum uzun süredir iktidarın emriyle hareket ediyor. Artık ne yaptığı toplantılar, açıkladığı hedefler, ne de politika faizi ciddiye alınıyor. Ekonomide krizin büyümesi, kurların patlamasında ‘zamansız ve emirle faiz indirmesiyle’ başrolde olan, eksi 55 milyar dolara inmiş rezerviyle, önce 128 milyar dolar, son dört ayda yaklaşık 25 milyar doların hangi ihalelerle kime satıldığının bile açıklanamadığı koşullarda anlamını yitiren kurumlardan biri. TÜİK de güvenini kaybeden kurumlar arasına katıldı. Kurumun yayınladığı verilerin şöyle bir özelliği var. Enflasyon mesela. İlk altı ayda gerçekleşen enflasyon farkının, 13 milyon emekli ve 3 milyon memurun maaşına yansıtılması gerekiyor. Eğer siz enflasyonu olduğundan düşük gösterirseniz, 16 milyon ailenin, yaklaşık 64 milyon kişinin hakkını da yemiş oluyorsunuz.
4 yılda 4 kez başkanı değişen kurumun son bir ayda iki önemli görevden ayrılma haberi de kayda değer. Mayıs sonunda uzun süredir kurumun Fiyat İstatistikleri Daire Başkanı olan Cem Baş sağlık sorunları gerekçesiyle görevden ayrıldı. Ardından aynı dairenin ‘Tüketici Fiyatları Grup Başkanı’ olarak görev yapan Mustafa Teke pozisyonunu bıraktı.
TÜİK ile ilgili bilgi sahibi ismin anlattıklarına devam edelim:
"-İçerideki bürokratlarda rahatsızlık büyüyor. İstifalar çok önemli. Ama uzun süredir küçük de olsa kimi talepleri kabul eden bir grup insan vardı. O günün küçük talepleri bugün çok daha büyüyünce sorumluluk almak-haksızlık yapmak istememeye başladılar.
-Enflasyon açıklanmadan bir gün önce kurumda, hesaplarla ilgili bölümde yedi kişi rapor aldı. Bir nevi tepki bu.
-Bölge müdürleri niye ayrılıyor ya da değiştiriliyor dersiniz? Çünkü olanlara-istenenlere tepki gösteriyorlar.
-31 Aralık’ta hangi işyerinden ki 27 bin civarındadır, ayda kaç fiyat alınacağı yaklaşık 560 bin fiyat alınır, bellidir. Siz bunu yıl içinde kafanıza göre değiştiremezsiniz. Bunu yapıyorlar, yapılmasını istiyorlar.
-Kurumda bilimsel namusu olan, ülkesini seven pek çok bürokrat itiraz ediyor. Bir korkuları da TÜİK’in de içinde olduğu Avrupa İstatistiki Veri Programı, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) kurumlarının buradaki verileri geçerli kabul etmemeye başlaması. Yunanistan örneğini hatırlayın. Çok riskli bu."
Merkez Bankası’ndan TÜİK’e ekonominin en önemli kurumlarının içine sokulduğu durum tehlikeli bir hal almış durumda. Buradaki bürokratlardan önümüzdeki günlerde daha fazla sayıda itiraz ve görevden ayrılma gelebilir.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360’da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24’te köşe yazarlığı, Halk TV’de yorum yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay’ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini “Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi” adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne’da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |