1997 yılı. Milliyet gazetesinde muhabirim. Uzun süredir izlediğim, haberlerini yaptığım Prof. Dr. Bülent Tanör'ün TÜSİAD için hazırladığı ‘Demokrasi Raporu'nun Ankara'daki sunumunu takip ediyorum. Sivil-demokratik bir ülkenin oluşumu için önerilerin yer aldığı oldukça önemli bir rapor. O dönem için konuşulması neredeyse kırmızı çizgi olan; MGK'nın kaldırılmasından askerin Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasına kadar önemli başlıklar içeren bir çalışma. Toplantıyı Hürriyet gazetesinden Oya Berberoğlu ve şimdi hayatta olmayan meslek büyüğümüz Gülçin Telci izliyor. Haber atlamamak için dikkatli davranmaya çalışıyorum, herkesle konuşuyorum ama gözüm özellikle ikisinde. Bir ara ikisinin de salondan ayrıldığını fark ediyorum. Nereye gittiklerini ertesi sabah Milliyet'in o zamanki yayın yönetmeni Derya Sazak'ın sabah 6.30'daki telefonuyla öğreniyorum:"Nasıl atlarsın TÜSİAD yöneticilerinin raporu anlatmak için Genelkurmay'a gittikleri haberini!"
O zaman telefonlarda internet yok tabii. Hızla otelden çıkıyorum. Yakındaki bir gazete bayisine gidip Hürriyet alıp kaldırıma yayıyorum. Gazetenin manşetinde bu ziyaret var.
İlerleyen günlerde TÜSİAD'ın dernek içinde ‘ağırlığı olan' kimi üyeleri yönetime özellikle ‘asker' konusuyla ilgili mektuplar yazıp ‘uyarıyor', bunun gazetelerde yayınlanmasını sağlıyor. Zaten Türkiye ilerleyen günlerde 28 Şubat denen baskıcı post-modern darbe sürecine giriyor. O günden sonra sık sık iş insanlarının Karargâh'a normal bir şeymiş gibi ‘sunum yapmaya gittikleri' haberleri sıradanlaşıyor.
Bülent Tanör'ün açtığı yol, başlattığı tartışma kamuoyunda uzun yıllar yol gösterici kalsa da, özellikle pek çok iş insanı için rapor yazıldığıyla kalıyor, rapor ile iş insanlarının davranışları arasındaki fark her geçen gün açılıyordu. İlerleyen yıllar bu kez sivil baskı rejimine karşı uzun süre susan ya da konuştuğunda ‘ülkenin hak ettiği dönüşümü yaşamaya başladığına' kamuoyunu iknaya çalışan başka bir tarz görüldü.
Bu uzun girişi yapma sebebime gelince… TÜSİAD yine oluşum sürecini yakından izlediğim bir rapor yayımladı:
"Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa"
Raporun tanıtım toplantısında TÜSİAD yöneticileri konuştu, üyeleri geniş bir katılım gösterdi, kamuoyunda tartışıldı. Bu yazıda siyasi kısımları bir yana bırakıp, rapordan birkaç ekonomi ve gelir adaletini önceleyen başlığı paylaşmak istiyorum:
- Raporun hedefi; gelir adaletini tesis eden, bölgesel farklılıkları gideren, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan, dil, din, mezhep, ırk, köken ayrımı olmadan herkesin eşit ve özgür yaşadığı, toplumda hiçbir kesimi kalkınma sürecinde geride bırakmayan, adil bir Türkiye.
- Bir toplumda farklı eşitsizlik türleri genelde iç içe geçer ve çoğu kez birbirini besler. Servet ve gelir eşitsizliği kaliteli eğitime erişimde sorun çıkartır, eğitim farklılıkları işgücü piyasasına yansır ve tekrar gelir eşitsizliklerini büyütür.
- Fırsat eşitsizliklerinin derinleşmesi, farklı toplumsal grupların refaha erişememesi ve yoksulluk, siyasi gerilim yaratarak büyüme sürecini de kesintiye uğratır. Bu nedenle eşitsizlik göstergeleri, suç oranı, güven, ekonomik performans, mutluluk gibi başka birçok toplumsal refah göstergesinin bozulmasıyla yakından ilişkilidir.
- Ekonomik krizler ve pandemi gibi ekonomik koşullarda ani bozulmalar tüm ekonomileri genelde kötü etkilerken; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, mülteciler gibi dezavantajlı gruplar üzerinde ortalamadan daha kötü sonuçlar yaratmaktadır. Bu nedenle, 2008 krizi ve ardından gelen Covid-19 pandemisi ülke içi gelir adaletsizliklerinin daha da yükselmesine yol açmış ve düşen büyüme nedeniyle yoksullukla mücadele de zorlaşmıştır.
- Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Bir ülkede gelirlerin dağılımının eşit olup olmadığını gösteren en önemli ölçüm olarak kabul edilen Gini katsayısına göre Türkiye OECD ülkeleri içinde gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.
Raporun ardından T24'te TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ile de bir söyleşi yaptım. Sorularımdan biri ve yanıtı şöyle idi: - Raporda; 'gelir adaleti tesis etmekten', 'düşük ücretten', 'ücret adaletsizliklerinden' bahsediliyor. TÜSİAD iş dünyası örgütü. Sermaye kesimini temsil ediyor. Sermaye-emek çelişkisini aşabilecek yeni bir yapıdan mı bahsediyorsunuz? Bu çerçevede daha önce TÜSİAD üyesi şirketlerin de sık sık karşı karşıya geldiği sendikalar ve sendikal hareketi şu anki bakış açınızla nasıl konumluyorsunuz?
Kaslowski: Gelir adaletsizliğinin azaltılması için ekonomik ve sosyal alanda bütüncül ve kapsayıcı politikalar kritik önemde. Bu bağlamda sermaye ve emek parametresi birbirine bağlı ve ancak birlikte güçlenebilen bir olgu. Bugün, kayıt dışılık sorununun da etkisiyle, sadece çalışan ve işveren sendikaları arasındaki görüşmelerle çözülemeyecek boyutta bir gelir adaletsizliğini de endişeyle gözlemliyoruz. Tüm bu konular güçlü bir sosyal diyalog ile ele alınmalı. Uluslararası rekabeti, ekonomik ve sosyal gelişmeyi gözeten, insana yakışır işi ve tam istihdamı amaçlayan, yetkinlik gelişimini destekleyen, kayıt dışılığı caydıran, üretim ilişkileri bakımından çağa uyumlu politikaların oluşturulması gerekiyor. Bu anlayışın yaygınlaşmasını ve bunun için ihtiyaç duyulan toplumsal ve hukuksal ortamın gerekliliğinin altını çiziyoruz. Son dönemde gündeme gelen, sürdürülebilir değer yaratmayı esas alan paydaş kapitalizmi metriklerinin önemli bir boyutunu da çalışan ilişkileri oluşturuyor. Raporda da belirttiğimiz gibi çalışma koşullarının, sendikal hakların AB standartlarında geliştirilmesi önemli bir adım olacaktır.
Sondan başlayayım; ne diyor TÜSİAD Başkanı Kaslowski; "raporda da belirttiğimiz gibi çalışma koşullarının, sendikal hakların AB standartlarında geliştirilmesi…"
Gelelim rapora, ne diyor orada; "ülkede gelir eşitsizliği büyük, bunun giderilmesi gerekiyor…" "Başka hiçbir kişi ve grup arkada bırakılmadan toplumsal bir refah paylaşımından" bahsediliyor…
Rapor kamuoyu ile ne zaman paylaşıldı? 19 Ekim 2021 tarihinde. Yani yaklaşık dört ay önce. Dumanı üstünde derler ya aynen öyle… Peki raporun açıklandığı toplantıda ilk konuşmayı kim yaptı? TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan…
Peki Türkiye'de günlerdir en çok konuşulan iş insanı kim? Tuncay Özilhan. Neden? Çünkü sahibi olduğu Migros'ta depo işçilerinin, mevcut ücretlerine saat başı 4 TL, bir ekmek parası zam isteğine, 257 işçiyi işten çıkartarak yanıt verildiği için. Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası, Türkiye çapında, demokratik ve barışçıl öyle eylemler düzenliyor ki bu haksızlıktan haberi olmayan kalmadı.
Özilhan'ın evinin yakınında seslerini duyurmaya çalışan işçilere yapılan orantısız polis müdahalesi de oradaki barışçıl protestoyu hukuksuz göstermeye çalışan ‘hukukçu' TÜSİAD'lılar da gözüküyor tabii. Gözaltına alınan işçilerden, gözyaşlarını silerken fotoğraflanan Gülabi Aksu, DW'den Fatima Çelik'e "Kızımı hastaneye götürecek yol param yok" demişti.
Şimdi soralım:
"Ortak geleceğimizi, kimseyi geride bırakmadan inşa etmek için toplumsal dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var" diye rapor yayımlayan TÜSİAD. Gelir adaletsizliğinden, sermaye-emek parametrelerinin birbirine bağlı olduğundan bahseden yöneticileri…
Sendikal hareketin ve demokratik-hukuk standartlarının AB ölçüsünde olmasını savunan sözleriniz, raporunuz, açıklamalarınız ile Migros işçisine yapılan muamele örtüşüyor mu?
Acaba TÜSİAD içinde de "Yüksek İstişare Başkanı Tuncay Özilhan, bu yaklaşımı ve iletişimi ile raporu çöpe attı" diyen var mı?
Merak ettiğim bir diğer konu; TÜSİAD raporu toplumun tüm paydaşlarıyla konuşup tartışmayı hedefliyordu. Önümüzdeki günler için DİSK ile de randevu alınmıştı. O randevuda DİSK'e ne söylenecek?
Demokrasi Raporu'nun yazılmasının hemen ertesinde Genelkurmay'a sunuma gidilmesinin, ağırlığı olan üyelerin, mektupla o dönem yönetimine raporun arkasında durmaması çağrısı yapmasının üstünden yaklaşık 25 yıl geçti. TÜSİAD ‘Geleceği İnşa' raporu ertesinde de hem de en üst düzey yöneticisi vasıtasıyla söylediklerinin tersini yapan bir duruş gösteriyor. Dünya, Türkiye, hayat değişiyor TÜSİAD, emek-sermaye çelişkisi değişmiyor.
Dün gece geç saatlerde Migros işçileriyle anlaşıldığı haberi geldi. Emek kesimi için büyük bir kazanım, sermaye için çok kötü bir sınav oldu.