Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) seçimlere az bir süre kala 'demokrasi talebi'ni yüksek sesle ifade etmeye başladı. Doğal ve haklı olarak pek çok kişi 'geç kalındığını' düşünebilir. Ancak ülke sermayesinin önemli bir kesimini temsil eden derneğin bir süredir 'tek adam rejiminin ülkeyi getirdiği yerle ilgili' her geçen gün artan itirazı vardı. Burada yine bir parantez. Yine kimileri, yine haklı olarak büyük sermayenin kendi ekonomik geleceği açısından duyduğu kaygı ya da paylaşılan pastadaki-ihalelerdeki kıstasın iktidar yakını iş dünyası temsilcileri olduğunu gördüğü için itiraz ettiğini düşünebilir. Ancak konunun TÜSİAD üyeleri tarafından bunun ötesinde de anlamlar ifade ettiğini görmek mümkün.
TÜSİAD'ın geleneksel olarak her yıl sonunda düzenlediği Ankara'daki toplantılar bir gece önce resepsiyon ile başlar, ardından ertesi gün bir toplantı ile yıl değerlendirmesi ve gelecek yıl beklentileri dile getirilir. Çok uzun zamandır görece 'sessiz' geçen bu toplantılar bu yıl farklı. Meslektaşım Murat Yetkin'in aktardığına göre, hayli canlı bir resepsiyon olmuş. Ben TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan'ın konuşmalarını ve Bekir Ağırdır'ın modere ettiği paneli bilgisayarımdan canlı izledim.
T24'te konuşmaların metinleri var. Ben burada kısaca, özellikle TÜSİAD Başkanı Turan'ın yaptığı konuşmadan birkaç bölüm aktarmak istiyorum. Metnin bütününde şu anki sistemin, tek adam rejiminin ülkeyi getirdiği yere dair net eleştiriler var. Altını çizdiğim bana göre en çarpıcı bölüm:
"Devleti güçlü kılarken, insan haklarını, özgürlükleri, katılımcılığı ve çoğulculuğu da güçlendirmeyi akılda tutmalıyız. Ülkemizi uluslararası arenada büyük ve güçlü kılmanın yolunun; adil, şefkatli ve gücün paylaşıldığı bir devlet yapısından geçtiğini hatırlamalıyız."
TÜSİAD net söylüyor: Gücün paylaşılması gerekiyor. Hatırlatma Cumhuriyetin kuruluşundan:
"Cumhuriyetimiz kurulurken yapılmış olan tercihlerden en belirleyici olanı, egemenliğe ilişkindi. İktidarın, halkın seçtiği kişiler tarafından, yaşam boyu değil, sınırlandırılmış bir süre için ve mutlak değil, sınırlandırılmış yetkilerle kullanıldığı, cumhuriyet tercihi yapılmıştı."
Ve çok uzun süre 'devlet'in yanında hizalanan, bundan imkân sağlayan TÜSİAD'ın 'birey'in önemini vurgulaması:
"Ülke olarak büyük ideallerimiz var. Ama bu büyük ideallerin, bireyi aşan ve ezen boyutunun yol açabileceği risklerin de farkındayız. Bu nedenle bireyi devlet karşısında güçlendirmenin ve bireyi topluma ve devlete ezdirmemenin gerekli olduğunu da biliyoruz."
"Devlete karşı bireyi koruma"nın ve "bireysel alanı hukuk güvenliği içinde genişletme"nin çağdaş demokratik anayasacılık hareketlerinin de temeli olduğunu hatırlatarak devam edelim.
Bir başka önemli nokta; TÜSİAD yeni bir proje başlatıyor. Yıl boyu sürecek proje kapsamında illere giderek 'ortak geleceği şekillendirmek için' konuşan değil, daha çok dinleyen, tek sesli değil çok sesli bir çalışmayı hayata geçirecek. Üstelik bunu yaparken örnek aldıkları süreç, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla sonuçlanan Mondros Mütarakesi sonrası Anadolu'da ortaya çıkan mücadelenin örgütlendiği yerel kongreler süreci. Erzurum'dan Sivas'a, Kars'tan Trabzon'a ve Afyon'a 31 kongre toplanmış ve bu enerji hem Kurtuluş Savaşı'nın hem Cumhuriyet'in dinamosu olmuştu. TÜSİAD Başkanı Turan, konuşmasında bunu şöyle anlattı:
"TÜSİAD olarak, yüzüncü yılımızda yeni bir proje başlatıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunda yerel toplumsal dinamiklerin katkısından ve katılımcılığından hareketle, cumhuriyetin kurucu unsurlarından olan yerel kongrelerden ilham alarak, demokrasinin erdeminin çoğunluk kararından değil, çoğulculuktan geldiğinin farkında olarak, cumhuriyetin, toplumun tüm vatandaşlarının eşit katılımı üzerine kurulu olduğunu hatırlayarak, cumhuriyet tarihi boyunca reformculuğun devletteki önemini ve toplumdaki karşılığını bilerek, 'şimdi söylemek değil, söyleşmek zamanı' diyoruz.
Önümüzde, ortak geleceğimizi kurgularken, cevap bulmamız gereken sorular var: Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğiz? Küresel dönüşümlerde, ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağız? Çevreyi koruyan bir kalkınma nasıl olmalı? Refahı artırırken, bölüşümü daha adil nasıl yaparız?"
TÜSİAD Başkanı'nın konuşmasında "ortak hayali tüm grupların beraber konuşması gerektiği" vurgusu da var. TÜSİAD'ın 'Geleceği İnşa' çalışmasında da benzer bir vurgunun olduğunu hatırlatayım:
"Hangi inançtan, hangi etnik kimlikten, hangi sınıftan, hangi cinsiyetten, hangi toplumsal gruptan olursak olalım, cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için Türkiye hayalimizi hep birlikte konuşmaya başlayalım. Konuşarak, birbirimizi dinleyerek, anlayarak, her kesimin umut ve hayallerini içeren ortak bir gelecek noktasında birleşelim."
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan konuşmasında laikliğin öneminden de kadın-erkek eşitliğinden de önemle bahsetti. Kutuplaşmanın riskine, tartışma geleneğinin bitmesine dikkat çekti:
"Ve belki daha da önemlisi, son zamanlarda biraz kaybetmiş olsak da, toplum içinde sorunları tartışma geleneğimiz var. Ulusumuzun çok değerli enerjisini, kamplaşma ve kutuplaşmanın yarattığı gerilimlerle heba etmeyelim."
Siyaseti de TÜSİAD'ı da yıllardır izleyen bir gazeteci olarak özetin ne derseniz: Türkiye'nin en büyük sermaye grupları safını belirledi. Tek adam rejiminin ülkeyi götürdüğü yere karşı duruşlarını ilk kez bu kadar net ve kurumsal düzeyde açıkladılar.
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |