Diyarbakır Sabahın ilk ışıkları. Nevruz kutlamalarının yapılacağı Bağlar'daki meydanın etrafında, şehir dışından gelenlerin kurdukları çadırlarda başlıyor ilk hareketlenme.. Sonra arabalar, otobüsler meydana onbinleri taşımaya başlıyor. Yol boyu seyyar satıcılar. Ciğer de var halka tatlısı da simit de var yeni çıkmış çağla da. Konuşmaların yapılacağı kürsünün hemen altı daki bölüm gazetecilere ayrılmış. Yanda protokol için ayrılmış bir alan ile ortada güvenlik için oluşturulmuş boş bir bölge var. Alana giden hiç bir noktada polis yok. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) alanın güvenliğini kendi sağlıyor. İlerleyen saatlerde meydan öyle doluyor ki ne protokol ne gazetecilerin bölümü ne de konuşmaların yapılacağı bölüm kalıyor. Her yer insan seli. Gençler ve kadınlar. En çok onlar var en çoşkulu da onlar. Kadınların rengarenk kıyafetleri kalabalığa farklı bir hava katıyor. Alana gelenlerden en büyük tezahüratı Kürt hareketinin iki önemli kadın figürü Leyla Zana ve Hero Talabani alıyor. Rojova'dan gelen PYD eş başkanı Asya Abdullah da yoğun ilgi görüyor. Ve müzikler. Tabi çoğu Kürtçe ama bir kısmı Türkçe hatta Lazca.. Karadenizli Karmate grubunun şarkılarıyla çoşuyor kalabalık. 'Deniz'in çocukları dağdaki kardeşlerine selam getirdi' dediklerinde meydan adeta alkıştan yıkılıyor. Meydan barıştan mutlu gelecekten umutlu. Kürsüde konuşmalar başlıyor. Osman Baydemir, Ahmet Türk.. Sonra bir video gösteriliyor. Meydanın ses çıkarmadan dinlediği isim KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık. Mesajlar sert ve iktidarı eleştiriyor: '2014 Newroz’una giriyoruz. Bu Newroz’da da yine umutluyuz. Hiçbir zaman umudumuz tükenmedi. Ama Türkiye’de demokratikleşme gelişmedi ve Kürt sorunu çözülmedi, böyle Newroz’a girdik. Bununla birlikte kazanımlarımız var. Şimdi kimin barış istediği ve sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünü istediği ortaya çıktı. AKP’nin demokratik siyasetle çözümünü istemediği de ortaya çıktı. AKP’nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı. Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez. Bizim umudumuz, Türkiye’yi bu krizden halkla lehine çıkarmak, eğer demokratik bir program öne çıkarılır ve mücadele yürütülürse, alternatif oluşturabilir ve halklar dönemini öne çıkarabiliriz."
"AKP çözümün önündeki en büyük engel." Kandil'den gelen mesaj bu. Abdullah Öcalan'ın vereceği mesaj iyice önem kazanıyor.
Geçen yıl olduğu gibi Kürtçesini Pervin Buldan Türkçesini Sırrı Süreyya Önder okuyor. Burada önemli bir detay vereyim. Önder mektubu okumaya başlamadan önce 'Lice'de öldürülen Medeni Yıldırım'ı ve Okmeydanı'nda öldürülen Berkin Elvan'ı anıyor. Ve mektup... Öcalan mektubunda AKP kelimesini hiç geçirmiyor. Hükümet diyerek iki noktada kritik iki mesaj veriyor. Birincisi 'test bitti müzakere zamanı': 'Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.' Öcalan müzakerenin yasal bir zemine kavuşturulmasını ne zamandır istiyor. Mektupta bunun altı bir kez daha net bir şekilde çiziliyor. Alanda üç yerde bu mesajı destekler büyük posterler asılı: 'Ya müzakere ya savaş'.. Şavaş kelimesinin yanında askeri kıyafetli müzakere kelimesinin yanında da İmralı'da çektirdiği saçları beyazlamış gülen fotoğrafı var. Hükümetin geçtiği bir diğer kısım. Öcalan sanki burada ' durumuyla hükümete destek veriyor' diyenlere yanıt veriyor: 'Barışımız hükümetler ya da devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir.' Öcalan mektupta Türkiye'deki halklara mesaj veriyor. İlk mektuptan farklı bu kez tüm inançlara gönderme yapıyor. Önce ilk mektuptaki ifade: Saygıdeğer Türkiye halkı. Bugün Türk halkı bilmeli Kürtlerle 100 yıldır İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşliğe dayanır. Bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar asimilasyon olmamalıdır. Son mektuptaki ifade: "Bütün inançların, halkların, kültürlerin ve emeğin kendisini özgür hissedeceği bir özgür ve tam demokratik ülkeye olan inancımla ve en devrimci duygularımla hepinizi selamlıyorum." Öcalan Oslo'da Paris'te öldüren PKK'lı kadınlarda bir uluslararası gladyodan söz ediyor. Barışa ve komplolara karşı gençleri duyarlılığa çağırıyor. Hükümete müzakere yasası-süreciyle ilgili bir takvim vermiyor. Mektubun pek çok yerinde 'barış ve kardeşlik teması' işleniyor. Hatta barıştan bahsederken aşkı da es geçmiyor: 'Bizler gencecik fidanları, canları, aşkları, emekleri kül eden savaş ateşini, yine böyle bir günde, geçtiğimiz Newrozda söndürmüş ve barış için büyük bir dirilişin meşalesini yakmıştık.' Tüm bunlara rağmen hem KCK'nın açıklamasında hem Öcalan'ın mektubunda AKP'nin 'Müzakereyi yasal zemine oturtman yasayı çıkarmazsa' süreçle ilgili olumsuz bir zemine kayılacağı havası var. Diyarbakır'da görüştüğüm bölge siyasetini iyi bilen isimler şu yorumu yaptılar: Türkiye bir yılı aşkın bir süredir aynı toprakların evlatlarının acısını yaşamıyor. Kimse de yeniden yaşanmasını istemiyor. Ancak Kürt hareketi belki AKP'nin girdiği zorlu siyasi süreci de görerek barışın tek bir parti ya da kişiye endekslenmesini istemiyor. Barış görüşmelerinin yasal bir zemine kavuşmasını istiyor. Verilen uyarı mesajları ve pankarttaki 'ya müzakere ya savaş' yazısı bir şantajdan çok barış sürecinin sürmesi için motivasyon olarak okunmalı. Alandan ayrılırken ana babaların elinde yerel kıyafetleriyle etraftaki küçük çocuklara gözüm takılıyor. Onların ve tüm evlatların barış içinde büyüyeceği bir ülke için dua ediyorum.