Adı 'çiço' idi.
Kim bulmuştu o ismi tam anlamı neydi bilmiyorum…
Ama çocukluğumun en mutlulukla hatırladığım hatıralarından biri…
Apartmanın girişinde paspasın üstünde oturur adeta her geleni 'kapıda' karşılardı…
Bazen sokağın başına kadar uğurlar, kimi zaman üst katlara kadar çıkar, koridor ışığı yanar yanmaz aşağıya inerdi…
Çocuk büyük hepimiz çok severdik…
Biz dahil birkaç kişi evde de bakmak istemişti ama o sokağı severdi…
Kaybolup gidişi o günlerdeki en büyük üzüntülerimden oldu…
Sabah kalktığımda, okuldan geldiğimde acaba döndü mü diye hep umutla yattığı yeri kontrol ettim …
Sokaktaki her köpek benim için 'çiço' oldu…
Sevdim, oynadım, içimi ısıttım…
Özgürlüğümün çalındığı aylarda bir hayal köpekle volta attım…
Yolda hâlâ köpek ve kedilerle muhabbet ediyorum…
T24'ün köpeği Hulki bu yaşımın 'Çiço'su…
Birbirimizi görünce çok seviniyoruz…
Üç senedir de evimizi bir kedi şereflendiriyor…
Nuri Bey…
Bir süredir Erdoğan'ın 'sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil barınaklardır' işaretiyle kimi belediyelerin sokak hayvanlarını toplama girişimi yılın 'acımasızlıklar-hukuksuzluklar' kervanına katıldı.
Aslında yılın son yazısını siyaset dışında yaşadıklarım-beklentilerim üzerine kişiselleştirerek yazacaktım…
'Yüksek siyasetten' değil 'hayatın içinden' bahsedecektim…
Mesela arkadaşlarını-meslektaşlarını, iktidarla iş birliği yaparak iftirayla hapse yollayan insanların peşine düşüp, üç yıl yanında durup, Süleyman Soylu'nun ağzından bile gazetede baş yazıyla hedef gösterenlerin, sıra kendilerine gelince 'meslek-demokrasi kahramanlığı' yapmalarından bahsedecektim.
İktidarın propaganda aygıtının ekonomi bölümünün başında 'görevli olarak' var olup şimdi 'olur mu böyle olur mu' diye konuşanlardan.
Hangi siyasi görüşten olursa olsun sadece kendi fikrine-sesine hayran olanların halinden bahsedecektim…
Başkasının acısından mutluluk devşirenlerden…
Kendi evladına en iyiyi layık görüp başkasının evladına simit-yarım ekmek önerenlerden…
En temel ihtiyaç mallarına ulaşamayanlardan…
"Üstümdeki hiçbir şey benim değil biliyor musun", "Cebimde 1 TL bile yok" diye feryat eden çocuklardan…
İyiliklerden de elbet…
Orhan Pamuk'un Veba Geceleri'nden, Zülfü Livaneli'nin Balıkçı ve Oğlu'ndan, Ahmet Altan'ın 'Hayat Hanım'ından…
Geç keşfettiğim Aldous Huxley'nin 'cesur yeni dünya' kitabının düşündürdüklerinden…
Sezen Aksu'nun sesiyle-sözüyle verdiği hiç bitmeyen ilhamdan…
Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın filmlerinin, isimlerinin yüreğimi her daim titretmesinden…
DasDas'ta seyrettiğim oyunlardan…
Yolcu Tiyatro'nun Gomidas'ından…
Mert Fırat'tan, Salih Bademci'den, Gökçe Bahadır'dan…
Kardeş Türküler'den Aynur Doğan'dan…
Hacer Foggo'nun Derin Yoksulluk Ağı'ndan…
Turkuaz Lab'den, Emre Erdoğan ve Pınar Uyan Semerci'nin kutuplaşma çalışmalarından öğrendiklerimden…
T24'ten, Medyascope'tan, Perspektif'ten…
Okuduklarım, seyrettiklerimden…
Halk TV'den Tele 1'den…
Çabadan, cesaretten…
Sefo'nun 'Bilmem mi' şarkısıyla dans eden evlatları her seyredişte yüzümde güller açmasından…
Boğaziçi Üniversitesi'nde yılmadan direnen öğretim üyeleri ve öğrencilerden…
Hayatın her alanındaki dimdik duran kadınlardan…
Başak Demirtaş'tan, Rakel Dink'ten, Türkan Elçi'den, Gültan Kışanak'tan…
Ama…
Siyasette son ana kadar konuşulanlar, yapılanlar, yaşananlar…
Aşağıdakileri de yazmadan bitirme dedirtti bana…
Yıl boyu ekonomiden şikayet edenlere "Telefonunu göster"den, "Gerekirse simit yenecek"e giderek dozunu artıran söylemi yılın son günlerinde Cumhurbaşkanı 'taçlandırdı':
"Ne diyor birileri. İş yok. Nankör, nankör bunlar. İş arayana ekmek var. Ama yan gelip yatarak parayı istersen, kusura bakma o yok…"
Aralarında kendi seçmenlerinin de olduğu milyonlarca işsize, üniversite mezunu olmasına rağmen "Ne iş olsa yaparım" diyenlere 'nankör' tanımlaması yapmak…
Bir zamanlar kendi partisine oy verenleri, 'göbeğini kaşıyan adam, makarna-kömür peşindeler' diye 'küçük görmeye kalkanlara' haklı olarak isyan eden Erdoğan…
Şimdi 'iş arayan' milyonlara 'nankör'ler diyebiliyor… Bu arada parti üyeleri, çocukları, akrabaları, kamu kurumlarında, işe yerleştiriliyor, kimileri birkaç maaş alıyor…
Mülakat adı altında 'sıradan halkın çocukları' acımasızca eleniyor…
Hukuktan özgürlüklere her geçen gün daha da daralan nefes alma alanlarının, dünyada bilimsel karşılığı olmayan 'faiz-sebep enflasyon sonuç' ile yoksulluğa mahkum edilen koca bir memleketin, sıkıştıkça 'dine-bayrağa sığınan' popülist dilin yaratıcısı-uygulayıcısı 'tek adam Erdoğan' arada 'vatandaş konuşsun diye' kimi isimleri ortaya sürmekte de çok mahir…
Uzun süredir 'görevini' yapan Soylu…
Yeni sürüm Nureddin Nebati…
Açık bir cambaza bak oyunu…
Biri öğrenciden belediye çalışanına mahkeme kararı olmadan pek çok kişiyi 'terörist, iltisaklı, irtibatlı' diye hedef gösteriyor…
Diğeri ekonomi mezunu değil ama ekonomiyi 'babasının çiftliğinde, sahip olduğu otomobil galerisinde, sahip oldukları otelde öğrendiğini' söyleyip 'bilgisini paylaşmaktan' çekinmiyor:
"ABD Merkez Bankası kamunun değil 5 ailenin…"
Türkiye'de hâlâ birileri bu ülkenin 'işinde söz sahibi olan' bakanı, milletvekili, bürokratı varmış gibi bu isimleri, açıklamalarını konuşuyor.
Her yılın sonunda sanki yeni gelecek yılla her şey değişecek hayalleri kurulup, hayat daha da zorlaştığında sıkışıp kalıyoruz…
Demokrasiyi, umudu, geleceği el ele, yürek yüreğe, kimseyi geride bırakmadan gerçekleştirebileceğimizi unutmayalım…
Yılı 'yeni'; hayatı, memleketi yaşanabilir yapacak bizleriz…
Takvim yaprakları değil…