16 Nisan’da tüm Türkiye’nin geleceği için Hayırlı bir demokrasi bloğu doğdu. Veya potansiyeli.
Çünkü daha önce bir araya gelemeyeceği düşünülen kesimler, görüşler ve partiler, adalet ve çoğulcu demokrasi adına beraberce çalıştı ve oy verdi.
Bunu da son derece eşitsiz ve adaletsiz şartlarda başardı. Neredeyse ve en az, her iki seçmenden biri Hayır dedi.
Ötekileştiren ve düşmanlaştıran söylemlerden büyük ölçüde kaçınarak kampanya yaptı. Bir partinin, paranın veya devletin gücüne değil tabanın gücüne dayalı olarak çalıştı.
Evet verenlerin de demokrasi istemedikleri iddia edilemez.
Çünkü onlara da iktidar, “demokrasi ve adalet zayıflamayacak güçlenecek” sözü verdi. “Meclis işlevsizleşmeyecek aksine daha aktif olacak iktidar daha da sıkı denetlenecek,” “devlet ve ekonomi güçlenecek,” “keyfî ve kanunsuz yönetim olmayacak,” “yargı bağımsız ve tarafsız olacak” denildi. Onlar da, büyük ölçüde iktidarın kontrolündeki kamusal alanda ve medyadan bunları duyarak oy verdiler. Şu veya bu nedenle ama bu vaatlere güvenerek Evet dediler.
Dolayısıyla iktidar içinden ve Evet veren kesimden birçok vatandaş da potansiyel demokrasi bloğunun dışında değil.
Herkes gibi onlar da referandum sonrasındaki gidişatın ne yönde olduğunu, verilen vaatlerin ne oranda gerçekleştiğini gözlemliyor.
Peki demokrasi bloğu ülkeyi demokrasi ve hukuk yoluna döndürmekte nasıl başarılı olabilir?
Daha da önemlisi, Türkiye’de eskiden de olmayan, gerçek anlamda demokrasi ve hukuk devletine, ayrım yapmadan tüm vatandaşlarına saygılı ve güçlü bir devlete nasıl kavuşabiliriz?
Bunun için birkaç koşulun yerine gelmesinin elzem olduğunu düşünüyorum.
Dünyadan demokratikleşme örnekleri de bize bunları öğretiyor.
Geç veya değil, eksik veya tam, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin başlattığı adalet yürüyüşü, bu koşulların gerçekleşmesi için çok önemli ve desteklenmesi gereken bir adım oldu.
Bu adımın, eleştiri hakkı saklı kalmak üzere barışçı ve demokratik yollardan ve yapıcı yönde büyümesi ve desteklenmesi gerekiyor.
Ve somut taleplerin ortaya çıkması.
Örneğin adalet, yani bağımsız ve tarafsız yargı isteniyorsa yapılması gerekenler oldukça açık ve talep edilmeli:
Bunun yanında önümüzdeki seçimlerin serbest ve adil olabilmesi için Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın güvenilirliğini ve hâkim teminatını sağlayacak bir dizi somut reformun talep edilmesi gerekiyor.
Tüm partiler bu yönde reformlar için diyaloğa ve partiler-üstü uzlaşmaya açık olmalı.
Adalet yürüyüşü barışçı ve uzlaştırıcı yoldan ayrılmadığı ve bu tür taleplere dönüştüğü oranda Türkiye için çok hayırlı olacaktır.
Ama mutlaka “herkes için adalet” iddiasıyla tutarlı ve birleştirici bir rota izlemesi de elzem.
İşte bu yüzden mutlaka Silivri’ye ve Edirne'ye de gitmeli. Belki Soma’ya ve Çanakkale’ye de. Bunun fiziksel olarak da mümkün olması için sembolik ve pratik çözümler bulunabilir.
Son durak ise Ankara olmalı. Çünkü en temel adaletsizliklerin kaynağı da, son çözüm yeri de orası.
Samimi olarak demokrasi, huzur ve adalet isteyen herkesin yolu açık olsun.