Kabaca, faiz yerli paranın (TL) fiyatı, döviz kuru ise güçlü yabancı paranın (dolar, Euro) TL karşısındaki fiyatı. Her ikisinde yaşanan sert dalgalanmalar, yani hızlı iniş ve çıkışlar Türkiye'yi zombileşme gerçeği ile yüz yüze bırakıyor.
Faizden başlayalım. Hatırlayalım 26 Temmuz 2019'da Merkez Bankası (MB) politika faizi oranı yüzde 24'den yüzde 19,75'e düşürüldü. Ardından faizdeki indirimler bir yıldan fazla bir süreyle her ay devam etti ve Mayıs 2020'de yüzde 8,25 oldu. Eylül ayında ise bu oran tekrar yükseltilerek yüzde 10,25'e çıkartıldı.
Son olarak MB, 22 Ekim'deki kararı ile politika faizi oranını değiştirmedi ve bu durum 1,75 puan dolayında faiz artırımını bekleyen ve bu beklentiye göre fiyatlama yapan piyasalarda adeta şok etkisi yarattı. Karardan dakikalar öncesinde 7,78'e kadar gerilemiş olan dolar kuru, kararla birlikte yüzde 7,98'e kadar yükseldi. Ardından kur 8,50'yi aştı.
Bu arada Kasım'ın ikinci haftasında çok önemli bir gelişme yaşandı. Merkez Bankası Başkanı görevden alındı ve bundan iki gün sonra (9 Kasım'da) Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak istifa etti. Bu gelişmenin ardından dolar kuru hızla 7,7'ye kadar düştü. Bunda hem başarısız bir ekonomi yönetiminin görevi bırakması, hem de finansal piyasaların önümüzdeki hafta MB'nin yüksek oranda (300 - 700 baz puan) faiz yükselteceğine dair güçlü beklentisi etkili oldu.
Eğer bu gerçekleşirse; böyle bir faiz oranı artışının hem borçlu hanelere, borçlu bireylere, borçlu şirketlere, hem de borçlu devlete ağır bir faturası olacak. Çünkü borcu çevirebilmek için çok daha yüksek orandan yeniden borçlanmak durumunda kalacaklar. Yani yüksek faiz de, yüksek kur kadar zararlı.
Öte yandan döviz kurunu yükselten yapısal ekonomik ve politik nedenler ortadan kalkmadıkça ve bir paradigma değişikliği (hem ekonomide, hem de siyasette) yaşanmadıkça, faiz oranının yükseltilmesi kurun tekrar yükselişini önleyemeyecek. Unutmayalım 2018 yılında yaşanan döviz krizi sırasında faiz oranı yüzde 17,75 idi, yani yeterince yüksekti.
MB'nin 22 Ekim kararına geri dönersek; aslında yüzde 10,25 olan politika faizi değişmemiş olsa da MB faizi dolaylı yoldan artırdı. Şöyle ki MB, adına Geç Likidite Penceresi (GLP/LON) denilen ve bankaların likiditelerini ayarlayamadıkları zamanlarda (ki son zamanlarda likidite sorunu yaşayan, yani likidite açıklarını kapatamayan bankalar sıklıkla bu yolu kullanıyorlar) başvurdukları son bir çare olan bu faiz oranını 1,50 baz puan daha artırarak yüzde 14,75'e yükseltti. Gecelik borç verme faizi ile geç likidite penceresi arasındaki 1.50 puanlık makas 3 puana çıkartıldı.(1) Böyle olunca da bankaların fonlama maliyeti yükseldi.
Kısaca MB'nin son üç ayda yaptığı dolaylı faiz artırımlarıyla ortalama fonlama maliyeti 5.54 puan artarak yüzde 7,34'ten yüzde 12.88'e çıktı. Bu da her türden kredi faizini yükseltti.
Öyle ki 16 Ekim haftasında bir önceki haftaya göre; konut kredi faizleri 6 puan yükselişle yüzde 15,10 oldu, ihtiyaç kredisi faizleri 8 puan artışla yüzde 19,42'ye çıktı. Dolar bazlı ticari kredilerin faiz oranı aynı haftada 0. 28 puan artışla yüzde 3,36'ya yükseldi. Kredi/mevduat spreadi de arttı. Yani bankalar faiz artışlarını mevduattan önce kredilere yansıttılar.(2)
Bu arada dünyada kredi faizlerinin sıfıra yakın, hatta eksi olduğu bir dönemde Hazine'nin ancak yüzde 6,5 ile, T. Varlık Fonu'nunsa yüzde 8 - 8,22 faiz oranlarından dış borç alabildiğinin altını çizelim.(3)
Özetlersek; görünürdeki faiz oranı (politika faizi) sabit tutuldu ama GLP faizinin artırılmasıyla faizler dolaylı biçimde yükseltildi. Ayrıca politika faizi ve gecelik borç verme faizi dâhil birden fazla faiz uygulaması söz konusu olduğundan belirsizlikler iyice arttı. Bunun sonucunda döviz kurunun tekrar yükselmesi de kaçınılmaz oldu.
Türkiye ekonomisi gibi, ithalat yapamadan ihracat da yapamayan bir ülkede yüksek döviz kurunun ihracata, dolayısıyla da döviz gelirlerini artırmaya katkısı da olmuyor. Oysa doğrudan politika faizi yükseltilseydi (kuşkusuz kredi faizleri yükselecekti) kurdaki artış hızı yavaşlatılabilecekti. Enflasyondaki tırmanış da bir ölçüde yavaşlatılabilecekti. Bu yapılmayınca yükselen döviz kurunun neden olduğu ekonomik zarar bütün toplumun üzerinde yıkıldı.
Faizlerin doğrudan yükseltilmesi iktidarı siyaseten de, ideolojik olarak da zora sokacağından kurun daha da yükselmesi, enflasyonun ve belirsizliklerin daha da artması pahasına böyle bir yol seçildi. Bu da siyasal iktidarın kısa vadeli politik çıkarları ülkenin uzun vadeli çıkarlarının öne koyduğunun somut bir göstergesi.
Bakan'ın istifasında olduğu gibi, ekonomideki giderek artan kötüleşmenin siyasette deprem yaratması önlenemedi. Ortaya atılan içi boş hukuk reformu söylemleriyle piyasalara ve yabancı sermayeye verilmeye çalışılan güven duygusunun yeni depremleri önleyebilmesi de zor görünüyor.
Diğer yandan hem faizlerdeki, hem de döviz kurundaki bu önlenemeyen yükseliş, ülkede bir süredir yaşanmakta olan ciddi bir sorunun daha da ciddileşeceğini gösteriyor: Ekonominin, şirketlerin ve piyasaların zombileşmesi.
İki bölümden oluşan bu yazının ilk bölümünde dünya ekonomisindeki zombileşmeyi, ikinci bölümünde ise Türkiye'deki zombileşmeyi ele alacağız.
Popüler kültürde zombiler genellikle; kendi akılları ya da bilinçleri olmayan, aç, insan eti düşkünü, bozulmaya yüz tutmuş cesetler olarak tasvir ediliyorlar ve vampirlerle eş tutuluyorlar.(4) Yani zombi denilince gözümüzün önüne insanlar arasında korku yaratan, ne canlı, ne de ölü olan bedenler geliyor.
"Zombi kapitalizm", "zombi şirket" ya da "zombi piyasa" deyimleri ise daha çok 2008 finansal krizinin ardından kullanılmaya başlandı. Bu kavramı kapitalizmin geçirmekte olduğu dönüşümü tanımlamak anlamında ilk kullananlardan biri ise 2009 yılının Kasım'ında kaybettiğimiz Chris Harman oldu.
Harman aynı yıl yayınladığı "Zombi Kapitalizm" adlı kitabında; 21. yüzyıl kapitalizminde nasıl şirketlerin zombi şirketlere, bankaların zombi bankalara dönüştüğünü anlatıyor. Yani Harman, bir bütün olarak kapitalist sistemin, insan ihtiyaçları ve duyguları söz konusu olduğunda ölü olduğunu, kaos yaratmak istediklerinde sistemin aktörlerinin yeniden canlanan yaratıklar haline geldiğini, bunların toplum için hiçbir olumlu iş yapmadığını, buna karşılık egemenler dışında her şey (doğa dahil) ve herkes için tehdit oluşturduğunu ileri sürüyor.
Literatürde, uzunca bir süre kendi kârıyla kendi borçlarının faizlerini dahi ödeyemeyen bir şirket "zombi şirket" olarak tanımlanıyor. Öyle ki böyle şirketler varlıklarını sürdürebilmek için sonuçta yeniden borçlanmak zorunda kalıyorlar. (5)
Nitekim uluslararası finans piyasalarının bilinen ismi El - Arian zombi şirketleri "ayakta kalabilmek için ödeyemeyeceği kadar borçlanan şirketler" olarak tanımlıyor. Yani zombi şirket o kadar borçlu ve satışları, kârlılığı o denli düşük ki, gelirleri borçlarını ödemeye yetmiyor, sermayesi eksiye düşmüş bir konumda varlığını sürdürüyor. (6)
"Zombi piyasalar" ise yanlış fiyatlanmış, saptırılmış fiyatlarla işleyen piyasalar olarak tanımlanıyor. Piyasalar zombileştiğinde, ekonomideki dinamizm, verimlilik yok oluyor, başta sermaye biçimindeki kaynaklar olmak üzere, kaynaklar (zombi şirketlere aktığından) israf ediliyor, bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor.
Borç ve finansal kriz üzerine çalışmalar yürüten ve dünyadaki merkez bankalarının bankası olarak da bilinen Bank of International Settlements (BIS) ise zombi şirketleri geniş ve dar anlamda olmak üzere iki şekilde tanımlıyor:
"Geniş anlamda; olgun düzeydeki firmalardaki sürdürülebilir bir kârlılık yetersizliği zombileşmeye neden olurken, dar anlamda; bu tanımlamaya ilaveten borsadaki değerlemesi bazında gelecekte düşük kârlılık göstergesine sahip olduğuna inanılan bir şirket zombi şirkettir". (7)
Böylece zombi şirketler, geçmişteki zayıf performanslarına ilaveten gelecekteki kârlılık beklentileri de düşük olan (kârsız ve borsa değerleri düşük), zarar eden, aynı zamanda da çok düşük verimlilikle çalışan ve yatırım ve istihdamda dışlama etkisine neden olan şirketler olarak tanımlanıyorlar.
Bu şirketler daha küçük, daha az verimli, daha borçlu ve fiziksel ve gayri maddi sermayeye daha az yatırım yapan şirketler. Üstelik bu şirketlerin performansları zombileşmeden çok daha önce kötüleşmeye başlıyor.
Bir akademik çalışmaya göre (8); zombi şirketlerin sayısı 1980'lerden bu yana hızla artıyor. Öyle ki 1980'de böyle şirketlerin toplam şirketler içindeki payı yüzde 4 iken, 2017 yılında bu oran yüzde 15'e yükseldi. Böyle zombileşmiş şirketlerin yüzde 60'ı toparlanıp, resmi olarak zombi statüsünden kurtulabilirken, yüzde 25'i ölüyor. Ancak zombiler toparlansalar da, hiç zombileşmemiş olanlara nazaran daha kötü bir performans sergiliyorlar. Tekrar zombileşme ihtimalleri ise oldukça yüksek.
OECD de zombileşmenin artmakta olduğunu vurguluyor. Buna göre (9); 15 OECD ülkesinde zombileşme oranı 2007 - 2013 arasında ciddi biçimde arttı. Bunun göstergelerinden biri olarak ‘batık sermaye oranı' bu ülkelerde 2013 yılında yüzde 5 ile (Slovenya) yüzde 28 (Yunanistan) arasında değişiyor. İtalya'da ise bu süreçte bu oranın yüzde 7'den yüzde 19'a yükseldiği görülüyor.
Zombileşme (özellikle de Korona salgını sonrasında) başta havayolu ve lüks deniz yolu yolcu taşımacılığı sektörü olmak üzere birçok sektörde görülürken, bu olgu ABD ile sınırlı kalmadı. İtalya'dan Almanya'ya, Hindistan'dan Güney Kore'ye ve Çin'e kadar tüm dünyaya yayıldı.
Zombileşmenin en yoğun olduğu ülkelerin başında gelen ABD'de ise borsalarda kote her 5 şirketten biri zombi şirket ve 2013 yılından bu yana zombi şirketlerin sayısı ikiye katlanmış durumda.(10)
Dünyada zombi şirketlerdeki artışın ve zombi piyasaların oluşmasının asıl nedeninin çok düşük faizli bol krediler olduğu konusunda ortak bir görüş mevcut. Fed başta olmak üzere, gelişkin ekonomilerdeki merkez bankalarının borsalar ve finansal piyasalara verdiği sınırsız desteğin bunda çok etkili olduğu kabul ediliyor.
Örneğin Fed'in bu yılın Mart ayında şirket tahvillerini satın alacağını açıklaması tahvil ve çerçöp tahvil piyasasında hisselere sıçrama yaptırdı. Sadece alımın yapılacağının açıklanması bile buna yetti (üstelik fiilen çok düşük düzeyde alım yapıldı). Bu açıklama zombileri ayağa kaldırdı ve onları yürütmeye yetti, ayrıca yeni bir zombi kuşağının yaratılmasıyla sonuçlandı.(11)
Sıfıra yakın düzeydeki faiz oranları büyük şirketlerin bol miktarda borçlanmalarını sağlarken, merkez bankaları uyguladıkları trilyon dolarları bulan miktarsal kolaylaştırmalarla piyasalara, bankalara ve büyük sermaye şirketlerine devasa kaynak aktardılar. Bu kaynaklar borsalarda kullanılmaya başlanınca buradaki şirketlerin değerleri spekülatif bir biçimde arttı. Ancak borsalardaki bu yükseliş gerçekte şirketlerin iyi durumda oldukları anlamına gelmiyor. Aksine zombi şirketlerin sayısının artacağının bir işareti. (12)
Kısaca, zombileşmeye neden olan faktör asıl olarak; merkez bankalarının uyguladığı çok düşük faiz ve devasa miktarsal kolaylaştırma politikaları, şirketlerin, hisselerinin devlet tarafından satın alınarak kurtarmaları, iflas prosedüründeki ve finansal denetimlerdeki zayıflıklar, bankaların ve diğer kreditörlerin batık kredileri hacze dönüştürmesinin zorlaştırılması, kurumlar vergisi uygulamasında borçlanmayı teşvik eden matrah indirimi kolaylığı ve sıklıkla yapılan borç ve vergi yapılandırmaları ve diğer vergisel kolaylıklar.
Böyle imkânlar var oldukça zombi şirketlerin sahipleri , "nasıl olsa kurtarılırız" güdüsüyle zombileşmeyi sürdürüyorlar. Bankaların böyle şirketlere isteyerek ya da (Türkiye'de olduğu gibi) siyaseten kredi vermeyi sürdürmeleri de bu süreci hızlandırıyor.
Zombileşmenin Covid - 19 ile birlikte iyice arttığı da bir gerçek. Çünkü Covid - 19 salgını bahane edilerek gündeme getirilen ekonomiye destek paketlerinin en önemli aracı olan bol ve ucuz para/kredi politikaları sonucunda zombi şirketlerin sayısında çok ciddi artışlar görülüyor. (13)
Bir örnek vermek gerekirse; salgın sonrasında Fed ve ABD Hazinesi büyük işletmeleri ve bankaları ayakta tutabilmek için bu kesimlere doğrudan 2,3 trilyon dolarlık kredi desteği ve düşük faiz oranlarının gelecekte de korunacağı sözü verdi. Bu işletmelerin elindeki değersiz milyarlarca dolarlık menkul kıymeti geri satın alma programını başlattı, finansal kurumlara dönük denetlemeleri gevşetti, bankalara doğrudan borç verdi.
Bunun sonucunda finans dışı şirketlerin borcu ülke milli gelirinin yüzde 80'ine kadar yükseldi. Bu ucuz krediler ve menkul kıymet geri satın alımı biçimindeki likidite desteği, aralarında Amazon, Wallmart ve Disney gibi şirketlerin de bulunduğu büyük şirketlerin ayakta kalmasını sağlayan en önemli araç oldu. Bunun sonucunda da, kârları borç servisi yapmaya dahi yetmeyen, ancak yeni borçlarla ayakta kalabilen zombi şirketlerin oranı yüzde 20'ye kadar çıktı. (14)
İkinci Dünya Savaşı sonrası adına tarihsel sırayla; "Düzenlenmiş Kapitalizm", 1980'lerden itibaren "Neo - liberalizm", 2000'li yıllardan bu yana "Felaket Kapitalizmi", "Rantçı Kapitalizm", "Ahbap - Çavuş - Akraba Kapitalizmi", askeri özel sanayi karması biçimindeki savaş sanayine dayalı ölüm, öldürmek ya da ölümden türetilen kârlardan beslenen anlamında "Nekro Kapitalizm" denilen kapitalizmin bir özelliği daha belirginleşiyor: Zombileşme. Ekonomi, toplum, piyasalar, işletmeler, şirketler zombileşiyor.
Kısaca "zombi kapitaliz", kapitalizmin bugün geldiği son nokta. Bu bağlamda zombi firmalar neden değil, sonuç. Çünkü bu zombileri üreten mekanizma kapitalizmin kendi. Çünkü (en son Korona salgını sırasında olduğu gibi), hemen her dönemde batmak üzere olan büyük sermaye şirketleri ya da bankalar yaşam makinasına bağlanarak hayatta tutulurken, ortaya çıkan zarar sosyalleştirildi ve işçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçi halklara ödettirildi.
Böylece sermayenin kendi, devlet yardımları ve korumasıyla, banka kredileriyle yeniden canlandırılmış cesetler, emekçinin kanı ile beslenen zombiler haline geldi. Dinamizmini büyük ölçüde yitirdi, giderek artan bir biçimde sakarlaştı, beceriksizleşti, abesleşti.
Kapitalizm aynı zamanda işçi sınıfını da, suskun, talep etmeyen, kendi önlerine konulanla yetinen zombilere dönüştürme becerisini gösterebildi. Ne yazık ki bu süreçte genel olarak insanı da kendine, başkalarına, yaptığı işe ve içinde yaşadığı topluma yabancılaştırmanın da ötesine geçerek, zehirli bir iksir içmiş gibi davranan zombilere dönüştürmeye başladı.
Diğer yandan kapitalizmin zombileşmeyi önlemeye dönük çözümleri de (en azından yakın gelecekte) mevcut değil. Çünkü çok ciddi bir çelişki ile karşı karşıya:
Zombi şirketleri yok etmeye dönük politikalar izlenirse mevcut ekonomik kriz daha da derinleşip depresyona dönüşebilir. Yani zombi firmaları öldürmenin toplumsal maliyetleri oldukça yüksek. Bu şirketler yok olduğunda buralarda çalışan işçiler ve aileleri işsiz ve gelirsiz kalır. Bu da tüketim sürümlü bir ekonomide harcamaların, dolayısıyla da kâr hedefli bir ekonomik büyümenin bu ölçüde azalması, sermaye birikiminin daha da yavaşlaması demektir.
Diğer taraftan bu şirketleri yaşatmak da sistemin mantığına ve işleyişine uygun değil. Çünkü böyle şirketlerin yaygınlığı bir bütün olarak sermayenin kârlılığını azaltır, onu israf eder, böylece de kârlı bir sermaye birikimini önler. Son tahlilde her şeyin kâr çıkarımına dönük olarak kurgulandığı bir sistemde böyle bir etkinsizliğe izin verilmez.
Bu çelişki ancak kapitalizmin bir sistem olarak ortadan kalkması ve yerine yeni bir üretim ve bölüşüm içeren bir sistemin konulmasıyla kalıcı olarak çözümlenebilir. Çözümse en azından antikapitalist, tercihen sosyalist olmak durumundadır.
Böyle bir yeni sistemde ekonomik krizlere yol açan çatışmalar (rekabet, düşük kârlılık, emperyalist dışa bağımlılık, faiz ya da kur gibi) olamayacağı gibi, toplumu, insanları ve daha ziyade demokratik - kooperatif işletmeler biçiminde örgütlenmiş üretim, dağıtım ve bölüşümde yer alan üretim ve dağıtım birimlerini zombileşirecek dinamikler de söz konusu olmayacaktır.
Bu konuda 2017 yılında Hamburg'da toplanan G20 Ülkeleri zirvesini protesto eden bin kişinin kendilerini griye boyayarak sergiledikleri sanatsal bir protesto yürüyüşünü yansıtan videoyu (15) yeniden izlemek umut verici olabilir. Gösteri, zombilerden birinin üzerindeki gri giysileri çıkartarak sessizliğe son vermesi ve yeniden canlanmasıyla son buluyor.
Gösteriyi örgütleyenlerden birinin de söylediği gibi:
"Artık kapitalizmin yıkıcı etkileriyle yaşamak istemiyoruz, gösteriden amacımız sıradan insanları politika sahnesine çekmek, onların kabuklarından çıkıp, politik süreçte yer almalarını sağlamak."
Devam edecek: Türkiye'de zombi şirketler
Dipnotlar:
(1) TCMB Faiz Oranları (%) Geç Likidite Penceresi (LON), https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm (2 Kasım 2020).
(2) https://www.dunya.com/finans/haberler/ihtiyac - kredisi - faizi - yuzde - 20ye - dayandi - haberi (26 Ekim 2020).
(3) http://www.mahfiegilmez.com/2020/10/doviz - sorunu - faiz - ve - kur - ile - iliskisi. (23 Ekim 2020).
(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Zombi.
(5) Wolf Richter, " The Zombie Companies Are Coming", https://wolfstreet.com/2020/08/26/the - zombie - companies - are - coming (26 August 2020).
(6) https://www.cnbc.com/2020/06/16/economist - mohamed - el - erian - warns - about - the - risk - of - zombie - markets.
(7) Ryan Niladri Banerjee and Boris Hofmann, "The rise of zombie firms: causes and consequences", BIS Quarterly Review, ( September 2018), https://www.bis.org.
(8) Ryan Niladri Banerjee and Boris Hofmann, "Corporate zombies: Anatomy and life cycle", BIS Working Papers, No 882 (02 September 2020), https://www.bis.org.
(9) Confronting the zombies: Policies for productivity revival, OECD Economic Policy Paper Cecember 2017 No.21, s.11.
(10) David J. Lynch, "Here's one more economic problem the government's response to the virus has unleashed: Zombie firms", https://www.washingtonpost.com (23 June 2020).
(11) Wolf Richter, " The Zombie Companies Are Coming", https://wolfstreet.com/2020/08/26/the - zombie - companies - are - coming (26 August 2020).
(12) "David Stockman: The Debt Zombies Kept On Coming", https://wolfstreet.com/2013/09/09/david - stockman - the - debt - zombies - kept - on - coming/ (9 September 2013).
(13) https://www.economist.com/finance - and - economics/2020/09/26/why - covid - 19 - will - make - killing - zombie - firms - off - harder?
(14) David Ruccio, "Zombie capitalism", https://rwer.wordpress.com (30 July 2020).
(15) https://www.cnnturk.com/video/dunya/hamburgda - zombi - gosterisi ( 7 Temmuz 2017).