"Nihayet eski sıramıza, yani küresel ekonomiler sıralamasındaki eski yerimize geri döndük ve ilk 20 ülke arasında yerimizi bu yıl itibarıyla geri aldık" demeyi çok isterdim. Ama diyemiyorum. Çünkü "Dünyanın En Büyük 20 Ekonomisi" sıralamasından söz etmiyorum. Hatırlayalım, o sıralamada sadece birkaç yıl öncesine kadar 17'nci sıradaydık ama önce G-20'den teknik olarak çıktık (zira 21'e geriledik), ardından da bu yıl 23'ncü sıraya kadar düştük.
Bunun nedenleri malum ama en büyük nedeni izlenen yanlış ekonomi politikaları yüzünden TL'nin ABD doları karşısında yaşadığı inanılmaz değer kaybı. Öyle ki dolar cinsinden GSYH'miz 692 milyar dolara kadar düştü.
Bu arada ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un bu yılki harcama bütçesinin 839 milyar dolar olduğunu biliyor muydunuz? Yani bizim bir yıllık milli gelirimizin beşte birinden daha fazla bir bütçesi var bu dünyanın en büyük savaş bakanlığının. Gerisini siz düşünün. Eeee, NATO'nun yeni genişlemesi ve Çin Seddine kadar dayanma hayalleri nasıl gerçekleştirilecek sanıyorsunuz?
Gelelim bizi üzen habere. "Borç temerrüdüne düşme olasılığı en yüksek olan" 25 ülke arasında 20'nci sıradayız. Bloomberg'in verilerini kullanarak bu sıralamanın gösterildiği aşağıdaki görseli hazırlayan kurum ise Visual Capitalist adlı bir kurum. (13 Temmuz 2022).
Sıralamayı yaparken Bloomberg 4 ölçüt kullanmış: (i) Devlet tahvili getirisi (faizi), (ii) 5 yıllık CDS, (iii) Faiz/GSYH oranı ve (iv) Kamu borcu/GSYH oranı.
Ancak bu tabloda yer alan iki veride güncelleme ya da düzeltme yapmakta yarar var. Şöyle ki Türkiye'nin 5 yıllık CDS' si şu anda 839 değil, 859. Kamu borcu/GSYH oranı ise yüzde 43,7 değil, yüzde 50-60 arası olmalı.
Zira Bloomberg'in tabloya yansıyan bu hesabında Kamu Özel İşbirliği Projelerinin (KÖİ) neden olduğu krediler ya da borçlar yer almıyor. Bizim Hazinemiz bu oran yüksek çıkmasın diye bunu özellikle yapıyor. Oysa bu projeler başarısız olduğunda bu kredilerin, daha doğrusu bu borçların kamu borcu haline dönüşeceğini biliyoruz.
Listede yer alan ülkelerin çok büyük çoğunluğunun sağcı popülist otoriter yönetimlerce yönetiliyor olmaları bir tesadüf olmasa gerek.
Çünkü demokrasinin olmadığı ya da çok kısıtlandığı ülkelerde, iç ve dış kaynakların (dış borçlar dâhil) ülkenin sosyal ve ekonomik yönden kalkınmasını sağlamaya dönük ve toplumun bütününün refahını artırmaktan ziyade, ülkeyi yöneten oligarşilerin servetlerini büyütmek için kullanıldığı bilimsel araştırmalarla da ispatlanmış bir gerçek. Nitekim böyle ülkelerde küçük bir azınlık ultra lüks bir hayat sürerken, çok büyük çoğunluk hızla yoksullaşıyor.
Kaynakların böyle kötü kullanılması bir süre sonra ülkeleri borçlarını ödeyemez duruma düşürüyor. Bunun en son örneği Başkanının ülkesini terk ederek Maldivlere kaçtığı Sri Lanka.
Kısaca aşağıdaki listenin hikâyesi bu.