Covid-19 salgını ile birlikte kapitalizm emekçi sınıflar ve halklar üzerindeki baskısını iyice artırdı. Bu dönemin en belirgin özelliği; ekonomik krizler, çok cılız ekonomik toparlanma, yüksek işsizlik, giderek derinleşen yoksulluk ve açlık oldu.
Emeği zayıflatan bu süreci hızlandıran bir diğer etkense bir süredir artmakta olan sermaye yoğunlaşması ve teknolojinin neden olduğu dijitalleşme, robot kullanımı ve yapay zekâ uygulamaları oldu. Teknoloji giderek canlı emeği üretimin dışına çıkartmaya başladı.
İşin kötüsü dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları bu sürece en örgütsüz oldukları, dolayısıyla da en güçsüz oldukları bir anda yakalandılar.
Sonuç olarak, kapitalist toplumda yaşamak için gerekli olan gelirin istihdam ile bağı giderek kopuyor ve emeklerinden başka satacak başka bir şeyi bulunmayan insanlar yoksulluğa ve açlığa mahkûm ediliyorlar.
Böyle bir tarihsel anda dünyanın her yerinde Evrensel Temel Gelir Güvencesi talepleri giderek artıyor. Güvencesizliğin hiç olmadığı kadar arttığı (ve daha da artacağı) bu yeni süreçte insanların bir insanlık hakkı olarak gelir güvencesine sahip olmaları gerektiği vurgulanıyor.
Temel Gelir Güvencesi (TGG), sadece artan yoksulluğa, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve açlığa karşı emekçi halkları korumak için tasarlanmış bir araç değil.
Aynı zamanda insanların hayatlarını iyileştirmek, kendilerine nitelikli zaman bırakmak, onları güçlendirmek ve geleceğe daha umutla bakabilmelerini sağlayabilmek için de kullanılabilecek bir araç.
TGG ayrıca, hem üretimdeki faal işçi sınıfını, hem işsizleri, hem de kadınları güçlendirici bir araç. Aynı zamanda doğadaki müşterek varlıklarımızın daha az tüketilmesine yardımcı olabileceğinden ekoloji dostu bir program.
Keza TGG, derin ekonomik ve politik kriz dönemlerinde yoksullaşmış, gelecekten umudunu kesmiş kitlelerin aşırı sağcı ve faşist yapıların, hareketlerin peşine takılmasını önleyebilecek bir araç olarak da görülmeli.
Temel Gelir Güvencesi bir lütuf, bağış ya da sadaka değil, insanlık hakkı. Çünkü her insanın (işi olsun ya da olmasın), yaşamını idame ettirebilecek bir gelir elde etme hakkı var.
Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Covid-19 salgını sonrasında, TGG talebi artıyor. Salgınla birlikte, ulusal ekonomiler daraldıkça, işçiler işsiz kaldıkça, hükümetler yaşam standartlarındaki erimeyi önleyebilmek için TGG içerikli programlara yöneldiler. Hollanda, Avustralya, Yeni Zelanda, Portekiz, Japonya ve İtalya Salgın boyunca işçileri korumak için böyle programlar üzerinde çalışmaya başladılar.
Kısaca, ekonomik çöküntüyü ve sağlık felaketini savuşturabilmek için, genişletilip güçlendirilmiş bir sosyal koruma ağı ile birlikte, Temel Gelir Desteği verilmesi öneriliyor. Bu öneri, işçilerin salgın süresince karşılaştığı güvencesizliği hafifletecek ve salgın ile daha da artan eşitsizlikleri yumuşatabilecek bir öneri olarak değerlendiriliyor.
Temel Gelir Güvencesi'nin halihazırda; Alaska, Kanada, Brezilya, İran (geçmişte), Hindistan, Filipinler ve Finlandiya’da başarılı örnekleri mevcut. İspanya Hükümeti aşamalı bir TGG programını hayata geçirme hazırlığı içinde.
Nüfusun yüzde 5’ini kapsayan ve her yoksul 5 kişiden 4’üne ulaşan (şimdilik en yoksullardan başlayan), ayda 500 avroluk bir gelir desteğini istihdamdan bağımsız olarak sunan Finlandiya deneyiminden de görüldüğü gibi, böyle bir güvence işçileri tembelleştirmediği gibi, morallerini düzelterek, onları daha mutlu kılıyor.
Temel Gelir Güvencesi'ni, "çalışma saatlerinin düşürülmesi", "herkes için nitelikli ve ücretsiz kamusal hizmetlerin yaygın bir biçimde sunulması" ve "yerelden yönetilen, topluma yararlı, ekoloji dostu kamu garantili istihdam programları" gibi emekten yana reformların bir parçası olarak uygulamak çok daha doğru bir strateji.
TGG için mevcut haklardan ya da kazanımlardan vazgeçmek zorunda değiliz. Kaldı ki böyle bir öneri kabul edilebilir de değil.
Böyle bir programın finansmanı devlet bütçesinde yapılacak değişikliklerle rahatlıkla sağlanabilir. Burada karşımıza çıkabilecek sorun kaynak yetersizliğinden ziyade tercih sorunudur. Bütçeyi emekten ve halktan yana kullanma tercih edildiğinde TGG için gereken kaynak sağlanabilir.
Bütçenin harcamalar boyutuyla ilgili olarak; toplumsal bir fayda sağlamayan, insanı güçsüzleştiren, ekoloji ve barışı yok eden aşırı güvenlik harcamalarının asgariye indirilmesi, israf niteliğindeki devlet harcamalarına ve büyük sermayeye verilen mali desteklere son verilmesi, KOİ projeleri nedeniyle bütçeden büyük müteahhitlere yapılan ödemelerin durdurulması hemen yapılabilecek düzenlemelerdir.
Bütçenin gelirler tarafında ise; toplanamayan, affedilen sermaye vergilerinin toplanması, bu yıl miktarı 231 milyar lirayı bulacak olan sermayeye dönük vergi muafiyet, istisna ve indirimlerinin sonlandırılması, üst gelir gruplarının vergi oranlarının ve kurumlar vergisi oranının yükseltilmesi, değerli arazi vergisi, rant vergisi, en zenginlerden alınacak bir artan oranlı servet vergisi ve son olarak Merkez Bankası araçları ve kaynaklarının TGG finansmanı için de kullanılması (halk için miktarsal kolaylaştırma) kalıcı, etkin ve adil bir finansman yoludur.
Temel Gelir Güvencesi emekçilerin karşı karşıya kaldığı; başta emek sömürüsü, kötü çalışma koşulları, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunları çözebilmek için tek başına yeterli bir araç değil. Zira bu sorunlar sistemik sorunlar. Kapitalist sistem. değişmediği sürece emekçilerin bu sorunları kalıcı olarak çözüme kavuşturulamaz.
Ancak bugünden yapılacak işler de var: Sömürüyü azaltacak, emekçiyi ve kadını güçlendirecek, doğayı koruyacak, yaşamı iyileştirecek adımlara ihtiyaç var. Temel Gelir Güvencesi bu adımlardan biri ve konjonktürel olarak en acil olanı.
Bu nedenle de, emekten, halktan, demokrasi ve özgürlüklerden yana politik hareketler, emek, ekoloji, kadın ve gençlik örgütleri halkla doğrudan bağ kurabilmek için böyle bir talebi toplumsallaştırmalı, politikleştirmeli ve yapılabilir bir program olarak bunu halkın önüne koyup, gerçekleşmesi için hep birlikte mücadele etmelidirler.
Bu metin 2 Mart 2021 tarihinde gerçekleştirilen "Temel Gelir Güvencesi Yaşatır" kampanyasında yaptığım konuşma metnidir.