Yeni torba yasa teklifi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Bu teklifin içinde deyim yerindeyse “yok yok”. Bu da bu teklifin, kapsamlı bir borç yapılandırmasını içeren ekonomik bir düzenleme olduğu kadar, yaklaşan seçimler nedeniyle belli seçmen kitlelerine yönelik politik bir teklif olduğunu gösteriyor.
Bu teklif kapsamında; kesinleşmiş borçların yeniden yapılandırılması, kesinleşmemiş veya dava aşamasında bulunan borçlar, inceleme ve tarhiyat aşamasında bulunan işlemler, matrah ve vergi artırımı, işletme kayıtlarının düzeltilmesi gibi irili ufaklı sermaye kesimini ilgilendiren birçok düzenleme yer alıyor.
Kanun Teklifinin 1’nci maddesinde kapsam şöyle açıklanıyor (1):
Kısaca, bu af niteliğindeki düzenlemeden (2 bin TL’ye kadar olan vergi borçlarının silinmesinden yararlanacak olan küçük esnafın dışında), asıl olarak, bir kesim ya da daha doğru bir deyimle bir sınıf yararlanacak gibi görünüyor: Sermaye sınıfı.
Bir başka anlatımla, seçime doğru giderken Hazine’nin ihtiyacı olan gelir sağlama amacının yanı sıra, bu düzenleme ücret geliri elde eden emekçileri değil, kâr, faiz ve rant gibi sermaye geliri elde eden sermaye kesimini mutlu etmek için hazırlanmış gibi duruyor.
Öncelikle kapsam olarak, son zamanlarda çıkarılmış olan afların en geniş kapsamlılarından biri zira bu yapılandırmanın kapsamına ‘düzenleyici ve denetleyici kurullar tarafından verilen idari para cezaları’ ile ‘Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun kaynaklı idari para cezaları’ ilk defa dâhil ediliyor.
Keza, daha önceki yapılandırmalarda en fazla 36 ay (3 yıl) olan vade bu teklifte 48 aya kadar (spor kulüpleri ve belediyeler için 120 ay), bir takvim yılı içinde taksit atlatma sayısı ise (ödenmeyen taksit) 2’den 3’e çıkarılıyor.
Ayrıca bu düzenleme kapsamında, kanunun yayımlanma tarihinden önce başlanılmış olan vergi incelemelerinin kanunun yayınlanmasını izleyen 7 iş günü içinde sonuçlandırılması, aksi halde incelemeye devam edilemeyeceği öngörülüyor.
Kısaca, mükelleflerin matrah ve vergi artırımı yapmaları durumunda, kanunun Resmi Gazetede yayımını izleyen 7 iş günü içinde tamamlanamayan vergi incelemelerine devam edilemeyecek. (2) Vergi incelemesi altında bulunan bazı mükellefler için bundan daha iyi bir sonucun olmayacağı açık.
Bu düzenlemenin en önemli kısmı borçların yapılandırılmasında uygulanacak faiz oranı. Zira bu oran aylık yüzde 0.75 (3) yani yıllık yüzde 9 olarak belirlenmiş.
Bağımsız iktisatçılar grubu ENAG, 2022 Aralık ayındaki aylık TÜFE’yi yaklaşık yüzde 5,2 olarak açıklamıştı. (4) Teklifte önerilen aylık yapılandırma borç faizi oranı ise bunun 6 da 1’inden az. Bu denli yüksek bir enflasyon altında böyle bir faiz oranı uygulamasının iktisadi olarak hiçbir açıklaması olamaz.
Piyasadaki faiz oranları ise bu tuhaflığı daha da artırıyor. Öyle ki ihtiyaç kredisi faizi oranları aylık yüzde 1,95 ile 3,09 arasında; taşıt kredisi faizi oranları yüzde 1,99 ile yüzde 2,49 arasında, konut kredisi faizleri yüzde 1,29 ile yüzde 2,09 arasında değişiyor. Merkez Bankası’na göre, bankaların ticari kredileri aylık yüzde 1,12 civarında seyrediyor. (5)
Kredi kartlarına uygulanan aylık faiz oranının (maksimum) yüzde 1,36 (yıllık yüzde 16,3) ve aylık gecikme faizi oranının yüzde 1,66 (yıllık yüzde 19,9) olduğu dikkate alındığında yapılandırmaya uygulanacak olan faiz oranının adeta bir bağış gibi olduğu anlaşılıyor. (6)
Bu arada Hazine’nin 5 yıllık Euro Bond borçlanma faizi oranının (31 Ocak 2023’te) yıllık yüzde 9,27 olduğunu (7) ve bu yıl siyasal iktidarın en az 566 milyar TL faiz ödeyeceğini hatırlatalım.
Kısaca, piyasadaki faiz oranları teklifteki yapılandırma faizi oranının ortalama iki-üç katı civarında ve devlet borçlanırken oldukça yüksek faiz oranlarından borçlanıyor. Dahası bu yıl ödenecek borç faizi yarım trilyon TL’yi aşıyor. Buna karşılık iktidar tahsil etmesi gereken alacakları için oldukça rahat davranıyor ve piyasa faizlerinin çok altında (reel olarak negatif) faiz oranlarından bu alacakları tahsil etmeyi planlıyor.
Bu noktada “bu aftan kimlerin yararlanacağı” sorusu önem kazanıyor. Bu konuda kanun teklifinin gerekçesinde her hangi bir sosyolojik analize ya da etki analizine yer verilmiyor.
Bu düzenlemenin, vergilerin en az üçte ikisini stopaj ve dolaylı vergilerle ödeyen halk için hazırlanmadığı açık. Bu da, vergi ve sigorta primi gibi borçlarını zor duruma düşerek ödeyemeyenleri dışarıda tutarsak, bu kanun teklifinin, asıl olarak, “nasıl olsa vergi affı çıkar beklentisi içinde” vergilerini ödememeyi alışkanlık haline getiren, borçlarını ödemek yerine onu finansman ya da tüketim amaçlı olarak kullanan ve sayıları milyonları aşan bir kesimi (özellikle de seçimler öncesinde) iktidarın yanında tutmak için hazırlandığını gösteriyor.
Nitekim şu ana kadarki deneyimlerden, vergi ve diğer kamu borcu aflarının genelde ekonomik kriz ya da doğal felaketler yüzünden vergilerini ödeyemeyenleri rahatlatmak, mükellefleri vergi ödemeye teşvik ederek vergi tahsilatlarını hızlandırmak, böylece kamuya kaynak sağlamak ve seçimler öncesinde vergi mükellefi seçmenleri ve ailelerini iktidara oy vermeye yönlendirmek gibi amaçlarla çıkarıldığı biliniyor.
Diğer yandan, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerinden yaptığımız hesaplamaya göre, ülkede son 5 yıldır her yıl çıkartılan vergi aflarının sonucunda tahsilat oranları 2017’de yüzde 5, 2018’de yüzde 9, 2019’da yüzde 10, 2020’de yüzde 9 ve 2021’de yüzde 15 oldu. Yani son 5 yılın vergi aflarının tahsilat ortalaması sadece yüzde 9,6 olarak gerçekleşti.
SGK alacaklarında ise bu oran yüzde 24’lerden yüzde 16’ya kadar geriledi. Dolayısıyla, her vergi affı vergiye gönüllü uyumu zedelerken, vergi ahlakını tahrip ederken, bir de idarenin tahsil kabiliyetini her defasında aşağıya çekiyor. Vatandaş her 1,5 yılda getirilen vergi afları ile hem devlete olan inancını yitiriyor hem de asli görevi olan vergi ve SGK ödemesini yapmaktan imtina eder hale geliyor. (8)
Özetle, seçimler arifesinde bu yasa teklifinin kapsamına giren tüm kesimlerin memnun edilmelerine dönük bir vergi affı operasyonu ile karşı karşıyayız. Önümüzdeki seçimlerin siyasal iktidarın bekası için ne denli önemli olduğu dikkate alındığında, bu affın neden bugünlerde gündeme getirildiği de daha net anlaşılıyor.
Diğer yandan, vergi aflarını tek başına yaklaşan seçimlerle açıklamak yeterli olmayabilir zira AKP iktidarları son 20 yılda 13 kez bu tür vergi afları çıkardı. Bu da neo liberalizme sıkı sıkıya bağlı iktidar blokunun vergi aflarını vergi yükünü sermayenin üzerinden alıp, emekçilerin, halkın üzerine bindirme stratejisinin bir aracı olarak da kullandığını gösteriyor.
Kaldı ki vergi afları böyle bir vergi yükü kaydırmasının araçlarından sadece biri. Nitekim son 20 yılda sermayenin vergi yükü kabaca dört yolla azaltıldı: (i) Vergi kaçakçılığına müsamaha etmek, bu yönde gerekli önlemleri almamak ve denetimleri artırmamak, (ii) vergi kanunlarındaki cömert vergi istisnası, muafiyeti ve indirimleri, (iii) vergi uzlaşması müessesesi, (iv) vergi afları.
Veriler bu tespitlerimizi doğruluyor. Öyle ki Gelir Vergisinde kaçak oranının yüzde 55’leri, Kurumlar Vergisinde yüzde 23’leri ve Özel Tüketim Vergisinde yüzde 125’i aştığı bilgisi Gelir İdaresi Başkanlığı’nın son faaliyet raporunda yer alıyor. (9)
Bu yılki bütçe kanununda yer alan ve ‘vergi harcamaları’ olarak da bilinen ikinci yöntemle bu yıl, asıl olarak sermaye kesiminin ödemesi gereken 994 milyar TL’lik bir verginin alınmasından vazgeçiliyor. (10)
Vergi sisteminde yer alan ‘uzlaşma’ adı verilen bir mekanizma ile rakamın büyüklüğüne göre, Hazine ve Maliye Bakanı'nın da içinde yer alabildiği bir kurulca vergi cezasının (hatta bazı durumlarda vergi aslı) tamamına yakın bir kısmı affedilebiliyor. Nitekim Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre 2021 yılında uzlaşma yoluyla ile vergi aslının yüzde 63’ünden ve vergi cezalarının yüzde 94’ünden vaz geçildi. (11)
Son olarak, şu anda Komisyon’da kabul edilmiş olan kanun teklifi Cumhuriyet tarihinin 41’inci, TBMM’nin açılışından bu yana ise 42’nci vergi affı niteliğinde. Öyle ki Cumhuriyetin ilk 36 yıllık döneminde 7 adet vergi affı çıkartılırken, sonraki 19 yıllık dönemde bu sayı 8’e yükseldi ve 1980 sonraki dönemde vergi aflarının sayısı arttı. Bu sayı günümüze yaklaştıkça daha da artış gösterdi ve son 20 yılda 13 adet vergi affı çıkartıldı. (12)
Ekonominin bir durgunluk dönemine girdiği biliniyor. Kamu maliyesi ise ancak bazı makyajlarla iyi gösterilebiliyor. Örneğin Orta Vadeli Plan’da 2022 yılı bütçe açığının 461 milyar TL olarak öngörülmesine rağmen, 139 milyar TL olarak gerçekleşmesi, iktidarca başarılı bir mali disiplin uygulaması örneği olarak sunuldu. Oysa bu rakamın düşmesinin nedeni, BOTAŞ’ın Rusya’ya olan yaklaşık 20 milyar dolarlık (yaklaşık 376 milyar TL) doğal gaz borcunun Rusya tarafından ertelenmesiydi (yani bu borç ertelenmeseydi açık öngörüldüğü gibi 461 milyar TL olacaktı).
İzlenen vergi politikalarının asıl olarak sermaye kesimini desteklemeye yönelik olduğunu ortaya koyan çok sayıda örnek var.
Öyle ki son iki yılda iktidar bloku, daha önce Basit Usulde vergi veren 850 bini aşkın küçük esnafı Gelir Vergisinden muaf tuttu. Patronlara aylık 1,000 TL’lik işveren prim desteği sağladı. Varlık Barışı uygulamasını uzattı. Kur Korumalı Mevduatların (KKM) sağladığı faiz ve kâr paylarından yapılan stopajı sıfırladı. Altından KKM’ye dönüşen hesaplardan elde edilecek faiz/kâr payından yapılacak stopajı da sıfırladı. Döviz ve altın cinsi hesapların kur korumalı mevduat hesaplarına çevrimi neticesinde elde edilen kazançları (kur farkı ve faiz geliri) Kurumlar Vergisinden istisna tuttu. Şirketlerin kâr payı dağıtımında uygulanan Gelir Vergisi stopajını yüzde 15’ten yüzde 10’a indirdi. Asgari ücreti vergi dışı bırakırken, emekçilerin yararlandığı Asgari Geçim İndirimi uygulamasına son verdi. İhracatçıların ihracattan elde ettikleri kazançlarına uygulanan Kurumlar Vergisi oranını 1 puan düşürdü. BES’te devlet katkısını yüzde 25’ten yüzde 30’a yükseltti. Şirketlerin yurt dışı işlerde çalıştırdığı işçiler için Gelir Vergisi ve SGK istisnası getirdi. İstanbul Finans Merkezi Bölgesinde faaliyette bulunan şirketlerin yaptıkları transit ticaretten elde ettikleri gelirden alınan Kurumlar Vergisini yüzde 50 indirimli olarak uygulamaya başladı.
Kısaca ekonomi ve kamu maliyesi iyi durumda değilken, eğer zenginlere, sermaye şirketlerine dönük vergi indirimlerine, muafiyet ve istisnalara devam ediliyorsa, hatta bunlara yenileri eklenip, miktar üç kat artırılıyorsa, devlet lüks tüketim harcamalarından vazgeçmiyorsa, üstüne üstlük vergi ve diğer kamu alacaklarına ait kapsamlı bir af çıkartılıyorsa, bu durum öncelikle bu iktidar blokunun sınıfsal ve siyasal tercihlerini yansıtır. İkinci olarak da birkaç ay sonra yapılacak olan seçimlerin iktidar bloku açısından çok sıkıntılı olduğunu ve mutlaka kazanılması için her türlü araca başvurulduğunu gösterir.
Bir başka anlatımla, siyasal iktidar hemhal olduğu sermaye kesimlerine kaynak aktarıp, onlardan daha az vergi almayı sürdürürken, aynı zamanda böyle bir af ile oylarına talip olduğu kesimleri yanında tutmak ve ekonomide (sürdürülmesi mümkün olmasa da) yapay bir canlanma yaratarak seçimleri kazanmak ve iktidarını sürdürmek istiyor.
Bu yapılandırmanın, özellikle de küçük ve orta ölçekli esnafı rahatlatmaktan ziyade, bir kısmının batışını biraz daha ötelemeye yarayacağını, bundan öte bir fayda sağlayamayacağını ileri sürmek mümkün.
Çünkü önce Covid-19 salgınının neden olduğu ciddi ekonomik daralma, ardından derinleşen ekonomik kriz yüzünden esnaf ancak borçla ayakta kalabiliyor. Piyasalardaki faiz oranları yükseldikçe esnafın borcu daha da artıyor. Bu yüzden de esnafa, kira ve çalıştırdığı işçilere gelir desteği yapılmaksızın üstelik de en az 6 aylık bir ödemesiz dönem imkânı sunmaksızın vergi, prim borçlarını 48 aya yaymanın kalıcı bir faydası olmayacaktır.
Millet İttifakı tarafından imzalanan Mutabakat Metninde (13) şu ifadeler yer alıyor:
“Ekonomik ve teknik gerekçeleri olmayan vergi affı ile özellikle matrah artırımı ve varlık barışı uygulamalarına son vereceğiz… Vergi istisna ve muafiyetlerini gözden geçirerek en aza indireceğiz… Teşvik, istisna, muafiyet ve indirim yollarıyla tahsilinden vazgeçilen vergi tutarları yanında vazgeçmenin ekonomik ve sosyal gerekçeleri ile etkilerine ilişkin analizleri kapsayan Vergi Harcamaları Raporu’nu, Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifiyle birlikte TBMM’ye sunacağız”.
Buradan, Millet İttifakı’nın özellikle de ekonomik ve teknik gerekçeleri olmayan vergi ve benzeri aflara ve vergi harcamalarına karşı olduğu anlaşılıyor. Metinde yer alan ‘ekonomik ve teknik gerekçelerin’ neler olduğu net olmasa da, Millet İttifakının vergi aflarına ve vergi harcamalarına bu yaklaşımının kamu yararı açısından kıymetli olduğunun altının çizilmesi gerekiyor.
Vergi ve varlık afları başta olmak üzere, mali düzenlemeleri bilimsel bir bakış açısıyla analiz ederek emekten yana politik öneriler geliştirebilmek için, devletin kapitalist sistemdeki işlevini ve özellikli durumlardaki rolünü iyi analiz etmek gerekiyor.
Bunun için de öncelikle topluma benimsetilmiş olan ve ana akım burjuva ideolojisi ile beslenen devlet teorilerini sorgulamamız lazım. Çünkü bu teoriler “devletin toplumsal işbölümünün gelişimi sırasında ortaya çıkan, dolayısıyla da sınıflar üstü, pasif bir organ olduğunu” ileri sürer. Böyle olunca da devlet müdahaleleri tüm toplumun yararınaymış gibi bir görüntü verir. Bu da bu müdahalelere emekten yana bir eleştirinin ya da karşı tavrın geliştirilmesini önler.
Oysa devletin sosyal sınıflarla ilişkisi hiç de böyle değildir. Tarihsel sürece baktığımızda Marx ve Engels’in çalışmalarında açıkladıkları gibi devlet; ilk kez Asya toplumlarında gelişmeye başlıyor ve ilk işlevi de (sınıfların ortaya çıkmasının öncesinde) gruplaşan toplulukların ortak çıkarlarını korumak oluyor (ancak bu süreçte bu topluluklarda toprak üzerinde özel mülkiyet mevcut değil). Sonrasında, sosyal sınıfların ortaya çıkışıyla birlikte devlet de yeni işlevler üstleniyor.
Yani önceleri grupların ortak çıkarlarını örgütlemek ve dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı onları korumak amacıyla oluşan devlet, sosyal sınıfların ortaya çıkmasıyla egemen, yöneten sınıfın yönetilen sınıfa karşı yaşam ve egemenlik koşullarını zorla sürdürme amacına hizmet etmeye başlıyor. (14)
Başka bir anlatımla, ilksel toplumdan sınıflı topluma geçilince, başlangıçtaki ortak çıkarı koruma gereksinimi, çoğunluğun azınlık tarafından sömürüldüğü bir üretim biçimini koruma gereksinimine dönüşüyor, bu da bugünkü anlamda devleti var ediyor.
Uzlaşmaz sınıf çıkarları ve devletin oluşumu fikri F. Engels’te oldukça nettir: “Devletin rolü, uzlaşmaz çatışmayı frenleyip, kontrol etmek, bu çatışmanın düzeni bozmasına engel olmaktır. Ancak bunu yaparken devletin, taraflı, sınıfsal niteliği de ortaya çıkar. Devlet sırasıyla, mevcut düzenin, yani statükonun koruyucusu olduğu (statüko sermayeden yana işler) için ve toplumsal zenginliklere sahip sermaye sınıfı devleti kontrol edebildiği için, sosyal sınıfların çıkarları karşısında tarafsız kalamaz. (15)
Çağdaş kapitalizmin işleyişi devletin rolüne bakılmadan analiz edilemez. Ayrıca devletin rolü sabit değildir, kapitalist ekonomilerin içinde bulunduğu duruma ve sermaye birikim sürecinin karşı karşıya olduğu sorunlara göre farklılaşır. Devlet hem üretim ve bölüşümde hakemlik yapar hem de kriz dönemlerinde kapitalist birikimi istikrara kavuşturmaya çalışır. Tüketim sübvansiyonları, işsizlik yardımları, vergi imtiyazları, kamu ihaleleri, doğrudan yatırımlar gibi efektif talep yaratma amacı olan müdahalelerde bulunur. Bu yolla devlet kriz zamanlarında sınıf mücadelesinden kaynaklanan çelişkileri, çatışmaları yumuşatma konusunda merkezi bir rol oynar. (16)
Keza kapitalist devletin gelir bölüşümünde de çok önemli bir rolü söz konusudur. Hem asgari ücretle ilgili müdahaleleriyle, harcama ve vergi politikalarıyla yaratılan toplam değerin kapitalist sınıf ve işçi sınıfı arasındaki bölüşümünde hem de faiz politikaları gibi para politikalarıyla, artı değerin kâr, faiz ve rant biçiminde bölüştürülmesinde etkili olur. İki sınıf arasındaki ilişkilerini yönetirken yasalar koyar, geliştirir, yasaları değiştirir, böylece sınıf çatışmasını kontrol altına alır.
Bu bağlamda, son kanun teklifinde yer alan vergi, prim afları ve diğer düzenlemeler devletin bölüşüm ilişkilerine sermaye sınıfı lehine yapmış olduğu müdahalenin yeni örnekleridir. Aynı zamanda da yaklaşan seçimlerde siyasal iktidar blokunun sarıldığı en önemli araçlardan biridir.
Dip notlar: