Esaret altında bir adam…
Eski güçlü kuvvetli halinden eser kalmamış. Hiç bilmediği bir memlekette, bilmediği dilde emirler alıyor, aşağılanıyor, aç bırakılıyor ve şiddet görüyor. Belki, diğer savaş esirleriyle birlikte her gün acımasızca çalıştırıldığı maden ocağına girerken şehrin cılız ışıklarını izliyor. Belki gözünün önüne çok uzaklardaki evi geliyor, belki de ona bu acıları yaşatan bu düşman şehrinin yer yüzünden silinmesini diliyor.
Öyle de oluyor!
O, bir rugby oyuncusu ve bir savaş esiri…
O, Cecil Ramalli; bu da onun hikayesi…
Cecil Ramalli'nin aile ağacı biraz çetrefilli. Babası, 1898 yılında tası tarağı toplayıp Avustralya'ya gelen ve seyyar satıcılık yapmaya başlayan Hintli bir Müslümandı. Annesi ise Avustralya'nın beyaz kesimi tarafından dışlanan, aşağı görülen Aborjin halkının bir üyesiydi. Ancak anne baba ticarette pek maharetliydi.
Anne ve babasının ticaretteki başarısı Cecil'in maddi açıdan rahat bir çocukluk geçirmesini sağladı. İşleri büyütüp dükkanlar ve geniş araziler satın alan aile, Cecil'i Sydney'deki Hurlstone Tarım Lisesi'ne gönderdi. Cecil ise buradaki eğitimi sırasında yeni bir tutkuyla tanışacaktı:
Rugby…
Beyazların arasındaki tek koyu tenli çocuk olan Ramalli'nin bu oyuna karşı doğuştan bir yeteneği vardı. Müthiş süratini olağandışı pas yeteneğiyle süslüyordu. Lise yıllarını geride bıraktığında, artık ülke çapında bir fenomene dönüşmüştü. Avustralya Rugby Milli Takımı'ndan gelen çağrı ise ona hayatının en gururlu anlarından birini yaşatıyordu.
Şimdi sırada İngiltere Turu vardı ancak gelişen "nahoş" hadiseler nedeniyle biraz kısa kesilecekti.
"Bu ülke Almanya'ya savaş ilan etmiştir."
3 Eylül 1939'da İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain'in sesi radyodan tüm ulusa ulaştığında Torquay'daki Grand Hotel'de bulunan Avustralya Rugby Milli Takımı'nın oyuncuları büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Meşhur Twickenham Stadı'nda maç yapacakları için çok heyecanlıydılar ancak belli ki kaderlerinde bu yoktu.
Bir an önce evlerine dönüp başka bir Avustralya üniforması giymeleri gerekiyordu. Bu kez yanında silah ve mühimmat da verilecekti. Alman U-Bot'larından kaçarken dönüş yolunu biraz uzatmış olsalar da en nihayetinde birliklerine katıldılar. Elbette, Cecil de onların arasında yerini almıştı.
Cecil, geri hatlarda bulunduğu için ilk zamanlarda savaşın korkunç yüzüyle tanışmamıştı. Ancak Singapur'un Japonlar tarafından işgal edilmesiyle Cecil'in dünyası tam anlamıyla tersine dönecekti. Esir alınan yüzbinlerce askerin arasında o da vardı. Meşhur dehşet yuvası Singapur'daki Changi Hapishanesi'ne de yolu düştü, binlerce esirin hayatını kaybettiği kuzeydeki Thai Burma demiryolu inşaatına da. Bulaşıcı hastalıklar bir yandan, kötü muamele diğer yandan; Cecil'in vücudu git gide eriyordu. Hastalıklara direndi, hayatta kaldı ancak esaret bir türlü sona ermiyordu.
Kömür madenlerinde çalışmak üzere Japonya'ya gönderildi. 12 saatlik vardiyalarda çalışıyordu. Ağustos 1945'te, bir sabah kömür ocağına girerken belki de Nagazaki şehrine son kez baktı. Çalışmaya devam ederken sinir bozucu bir emir daha aldı. Vardiyası 24 saate uzatılmıştı. Artık dayanamıyordu ancak yine de devam etti. Daha sonra yüzeye çıktığında ise büyük bir şoka girecekti. Tüm şehir yok olmuştu.
Binlerce esirin öldürüldüğü ve zor koşullara dayanamayıp intihar ettiği İkinci Dünya Savaşı'nda Cecil'i ayakta tutan tam olarak neydi, bilinmez. Mutlaka şans büyük bir faktördü. Ama kim bilir, belki de bir umuttu yaşatan insanı. Belki, Esaretin Bedeli filmindeki meşhur sahnede Andy'nin Red'e söylediği şu sözlerde gerçekten de doğruluk payı vardı:
"Umut iyi bir şeydir. Belki de en iyisidir ve iyi şeyler asla ölmez."
Cecil, 26 yaşında evine döndüğünde sadece 38 kiloydu ve çeşitli hastalıklarla boğuşuyordu. Hayatta kaldı ancak tekrar rugby oynayacak fiziki duruma ulaşması mümkün değildi. O da bu durumun farkına varıp rugby kariyerini sona erdirdi.
Cecil Ramalli; yarı Hintli, yarı aborjin, rugby oyuncusu ve savaş esiri… Onunla ilgili pek çok şey söyleyebiliriz. Önünde harika bir rugby kariyeri varken tüm dünyanın yaşadığı kâbus onun da hayallerini kararttı. Yıllar süren esaretin ardından ise hayatta kalmayı başardı. Hikayesi, umuda dair bir ilham kaynağı olarak spor tarihinde parlıyor.