Tam adıyla Mildred Ella Didrikson Zaharias’ın küçük yaşlarda kendini gösteren spora yatkınlığı, geleceğiyle ilgili ona pek çok seçenek sunuyordu. Mutlak ki, sporcu olacaktı. Bir basketbolcu olabilirdi. Hatta şansını atletizmde de deneyebilirdi. Tenis de bir seçenekti. Golf oynamayı da çok seviyordu. Tabii, bir de beyzbol vardı. Peki, o ne yaptı? Hepsini…
Hedef büyük, koşmak gerek
“Çocukken büyüdüğümde ne olmak istediğimi kesinlikle biliyordum. Hedefim yaşamış en büyük sporcu olmaktı.”
Bu sözlerin onun ağzından rastgele dökülmediği aşikâr. Öte yandan, o zamanlarda, kadınlar henüz spor dünyasında kendilerine yer bulmakta zorlanırken böyle bir hedefe girişmek başlı başına büyük bir hadise. Ancak hayallerin sınırı yok. Yeter ki, onları gerçekleştirecek azim yanı başınızda olsun.
O dönemlerde kadınların spor yapmasına bakıştan söz açılmışken konuyu biraz daha deşmek fena olmaz. Zamanın Amatör Sporcu Birliği Başkanı Avery Brundage’nin şu sözleri mevzuyu gayet güzel açıklıyor:
“Biliyorsunuz, Antik Yunan’da kadınları spor etkinliklerinin dışında tutarlardı. Hatta onların yarışmaları izlemesine dahi izin verilmezdi. Çok emin değilim ama sanırım haklıydılar.”
Yetkili bir ağızdan, yetkisiz bir açıklama. Dahası var. Hem de üst bir merciden. Bizzat modern olimpiyatların kurucusu Baron Pierre De Coubertin’de kendi deyimiyle kadınların spor yapmasını “doğanın kanununa aykırı” olarak değerlendiriyor. Ömrünün sonlarına doğru Babe’in olimpiyatlarda yaptıklarını gördüğünde, yüzünün rengiyle beraber fikirleri de değişmiştir muhtemelen.
Adanmak
Babe’in spordaki çok yönlülüğünden kısaca dem vurduk. Ancak bu öyle basitçe üzerinden atlanacak bir husus değil. Bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıt konunun ciddiyetini gösteriyor:
- “Oynamadığın herhangi bir şey (oyun) var mı?”
- “Evet, oyuncak bebekler.”
Babe, yaklaşık 20 yıl boyunca spor sayfalarında kendine yer buldu. Amerika’da tanınmasına vesile olan ise 1932 Los Angeles Olimpiyatları’nda gösterdiği performanstı. 80 metre engelli koşuda altın madalya, cirit atmada altın madalya ve yüksek atlamada gümüş madalya kazandı. Atletizm kariyerinin ardından devam ettiği golfte, amatör ve profesyonel olarak 82 tane turnuva kazandı. Fakat o dönemlerde sporcuların geçimini sağlayabilmeleri çok kolay değildi. Hele ki kadın sporcu olmak işi daha da zorlaştırıyordu. Babe, o günleri şöyle özetliyor:
“Olimpiyat şampiyonu olmalıydım. Sonra önde gelen tüm kadınlar golf turnuvalarını kazanmak ve daha bir sürü şey yapmak… Ama anlattığım kadar kolay olmadı hiçbiri. Hayatımı spor yaparak geçirmek istiyordum ama para da kazanmak zorundaydım. Bir kadın sporcu için bu hiç de kolay değildi. Hatta bir keresinde paraya o kadar sıkıştım ki, bir yarış atına karşı yarışacağım bir gösteri yapacaktım. Ama sonra yapmadım. Bir kız için çok uygun bir iş gibi görünmüyordu.”
Bahsi geçen dönem aynı zamanda Amerika’daki ekonomik buhran dönemleriyle çakışıyor. Babe’in ne kadar marifetli olduğunu burada tekrar hatırlamamız gerekecek. Öyle ki, o, müzik alanında da pek yetenekliydi. Armonika çalıp şarkı söyleyebiliyordu. Hatta geçimini sağlayabilmek için pek çok kez sahneye çıkmışlığı da mevcut.
Babe, hayatı boyunca rakiplerine karşı üstünlük sağlamayı başardı. Ancak hayat karşısına çok daha dişli bir rakip çıkaracaktı. Babe’e 1953’te henüz 42 yaşındayken kolon kanseri teşhisi konuldu ve ardından ameliyat edildi. Ameliyatta bir ay sonra elinde golf sopasıyla turnuvalarda salınıyordu. Kanserin saldırısını püskürtmüş, ilk raundu kazanmıştı. Şimdi ise atağa geçiyordu. Kansere karşı farkındalık oluşturmak için bağış topluyor, Amerikan Kanser Topluluğu’nun sözcülüğünü üstleniyordu. Hatta yaptığı bu çalışmalar dönemin Amerikan Başkanı Dwight Eisenhower tarafından da takdir edilmişti. Ne yazık ki, 1955 yılında hastalığı tekrar nüksetti. İkinci raunt… Maalesef, bu kez ilk raunt gibi olmayacaktı.
“Babe” Didrikson Zaharias, 1956’nın Eylül ayında hayata gözlerini yumdu. Henüz 45 yaşındaydı. O, kadın sporcular arasında en önemli figürlerden biri, bir öncü. Hep kazanmak için yaşadı ancak sonunda kaybetti… Dönemin ünlü bir şarkısında geçtiği gibi, “yavaş bir kayıkla” sonsuzluğa doğru uzaklaştı. Ardında muazzam bir spor mirası bırakarak.