AB ilerleme raporu farklı bakış açıları ile değişik yorumlara konu olurken, yaşanan sorunlara karşın, AB’nin Türkiye’yi stratejik ortak olarak gören değerlendirmelerinin öne çıktığı görülmekte. Diğer yandan, olumsuz politik söylemler duyulsa da, Türkiye’nin de temel politika dokümanlarında AB’ye katılımı stratejik hedef olarak saptadığı anlaşılmakta.
AB’ye katılım sürecinde, öncelikle beklenen ‘’fasılların açılması’’ önündeki önemli engel Kıbrıs sorunu dışında, raporlarda sürekli yer alan insan hakları, demokratikleşme, azınlık hakları ihlali vb gibi çeşitli sorunlar listesi varlığını sürdürmekle birlikle, vurgulanan ‘stratejik ortaklık’ kavramı ilşkilerin çok daha geniş bir perspektifle ele alınmasını gerektirmekte.
Avrupa Parlamentosu'nun 12.09.2012’de kabul ettiği AB Ortak Güvenlik ve Dış Politika Raporu'nda, sadece ABD ve Türkiye için "AB'nin stratejik ortağı" tanımlaması yapılması dikkat çekmişti. Raporda, "Türkiye sadece bir aday ülke değil aynı zamanda önemli bir stratejik ortak ve NATO bünyesinde bir müttefiktir" ifadeleri kullanılmaktaydı.
2013 İlerleme Raporu’nun yayımı öncesi, AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stefan Füle’nin 16 Ekim günü Hürriyet’te yayımlanan makalesinde ‘Türkiye ve AB, ortak çapalarını oluşturan AB standartlarıyla, birbirlerine doğal olarak bağlıdır’ ifadesi, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin belli sözleşmeler, fasıllar dışında çok daha geniş boyutlu çerçeve içinde ele alınması gereğine işaret etmektedir. Füle’nin Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nde ilerleme raporları sunuşunda ise, Türkiye’yi stratejik partner/ortak/ olarak tanımlaması ayrıca dikkat çekti. (http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-13-816_en.htm)
Raporla birlikte aynı gün yayımlanan, AB’nin Genişleme Strateji Belgesinde, ‘’Türkiye AB’ye aday bir ülkedir ve AB'nin stratejik ortağıdır” denmekte, ardından gelen satırlarda Türkiye’yi stratejik ortak olarak değerlendirilmesine esas olan hususlar ifade edilmektedir:
‘’Türkiye, büyük ve dinamik ekonomisiyle AB için önemli bir ticari ortak ve gümrük birliği sayesinde AB rekabet gücünün değerli bir bileşenidir. Türkiye, enerji güvenliği dahil olmak üzere, stratejik bir konuma sahiptir ve önemli bir bölgesel rol oynamaktadır. Komisyon, dış politika konularında devam eden işbirliğinin ve diyalogun öneminin altını çizmektedir.
Dış politika konusunda, Türkiye, örneğin, Afrika Boynuzu’nda alışılagelmişin dışında bir donör ülke olarak yürüttüğü faaliyetleri genişletmek, Kuzey Afrika’da demokrasiye geçişi desteklemek, hem kendisinin Afganistan ve Pakistan ile hem de bu ülkelerin birbiriyle işbirliğini güçlendirmek suretiyle geniş komşuluk alanında önemli bir rol oynamaya devam etmiştir.
Trans Anadolu Boru Hattına (TANAP) ilişkin olarak Türkiye ve Azerbaycan arasında hükümetlerarası bir anlaşmanın onaylanması, güney enerji koridoru vasıtasıyla Avrupa enerji güvenliğinin daha fazla artırılması hedefine önemli bir katkıda bulunmuştur. Türkiye ile AB’nin ortak çıkarına olan Orta Doğu ve Orta Asya gibi uluslararası konular ile terörle mücadele ve silahsıızlanma gibi küresel konuları kapsayan, Türkiye ile AB arasındaki düzenli siyasi diyalog yoğunlaşmaya devam etmiştir.
Türkiye, Güneydoğu Avrupa İşbirliği sürecine aktif katılımı ve Bosna-Hersek ile Kosova’daki AB askeri misyonuna, polis gücü ve hukukun üstünlüğü misyonlarına sağladığı katkılar vasıtasıyla Batı Balkanlar’daki angajman politikasını sürdürmüştür.
Türkiye’nin potansiyel bir enerji merkezi olarak daha fazla ön plana çıkması ve AB ile paylaştığı ortak zorluklar göz önüne alındığında, ortak yarar alanına giren tüm konularda diyalogun geliştirilmesi önem arz etmektedir. (http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/2013_strateji_ve_sonuclar_tr.pdf)
Dış işlerinin AB’ye ilişkin temel yaklaşımını değerlendiren Bakanlığın sitesindeki belge, Avrupa Brirliği’ne benzer strateji değerlendirmeleri yapmakta, katılımı stratejik bir seçim olarak değerlendirmektedir:
‘’Türkiye’nin AB’ne üyeliği ülkemiz için stratejik bir seçimdir ve Avrupa ülkeleri ile asırlardır devam eden kapsamlı ilişkilerimizin doğal bir sonucu olacaktır. AB ile ortak bir kaderi paylaşmaktayız. AB’nin üzerine inşa edildiği, demokrasi, insan haklarına saygı, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi değerler ve normlara önem vermekte ve bunları savunmaktayız.
AB’nin genişleme politkasının, kıtamızda en başarılı entegrasyon projesi olduğu ortadadır. 27 üye ülkeden oluşan ve 500 milyona yaklaşan nüfusuyla Avrupa Birliği, kıtamızda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği ve kalkınma açısından çok boyutlu ve güçlü bir uluslararası yapıya dönüşmüştür. AB’nin gıda güvenliğinden dış güvenlik ve savunma konularına kadar çok geniş bir yelpazede standartları yükseltmeyi amaçlayan kapsamlı bir müktesebatı bulunmaktadır. Bu bağlamda, müktesebata uyum hedefi doğrultusunda devam eden reform çalışmaları, halkımıza günlük hayatlarının her alanında en yüksek norm ve standartları sağlayacaktır.
Öte yandan, önemli jeo-stratejik konuma sahip demokratik ve çağdaş bir Türkiye’nin AB’ne katılımı ülkemize olduğu kadar AB’ne de büyük faydalar sağlayacaktır. Dinamik ekonomimiz ve genç nüfusumuz sayesinde, Türkiye’yi içine alarak genişlemiş bir Birlik, küreselleşmenin sınamalarına daha iyi cevap verebilir hale gelecektir. Pro-aktif ve çok boyutlu dış politikası ve bölgedeki ülkeler ile güçlü bağları sayesinde Türkiye AB’nin dış politikasının itibarına ve etkinliğine katkıda bulunabilir. Türkiye, coğrafi konumu itibariyle ayrıca, petrol ve doğalgazın Avrupa pazarlarına ulaşım yollarının genişletilmesine ve çeşitlendirilmesine yardımcı olabilir. Türkiye, AB ile aynı evrensel değerleri paylaştığı cihetle, Birliğin kültürler arasında çeşitlilik ve diyalog algısına da katkıda bulunabilir.
AB üyeliği, Türkiye’de her alanda yaşanan dönüşüm sürecinin doğal bir sonucu olacaktır. Özellikle demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında devam eden reform çalışmaları, AB’ne katılım doğrultusundaki çabalarımızın önemli bir boyutunu teşkil etmekte ve AB’nin küresel ölçekte oynadığı role katkı yapma isteğimizi ortaya koymaktadır.’’
AB Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Program’n giriş bölümünde ise şu değerlendirmeler yapılmaktadır:
‘’Türkiye, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefi doğrultusunda, kalkınmasını en ileri aşamalara getirmeye kararlıdır. 21. Yüzyılda Türkiye, dünya standartlarında üreten, gelirini adil paylaşan, insan haklarını güvenceye alan, hukukun üstünlüğünü, katılımcı demokrasiyi, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü uluslararası standartlarda gerçekleştiren, etkili ve yaratıcı bir devlet olma yönünde çaba harcamaktadır.
Türkiye’nin, hedeflerine ulaşmasını sağlayacak en önemli projesi Avrupa Birliği’ne tam üyeliktir. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme emeli, her vatandaşımızın bugününü ve yarınını temelden etkileyen toplumsal bir dönüşüm projesidir. Üretimden tüketime, sağlıktan eğitime, tarımdan sanayiye, enerjiden çevreye, adaletten güvenliğe, günlük yaşamın her alanında köklü değişiklikleri gerektiren, ülkeyi evrensel standart ve uygulamalara götürecek büyük bir reform hareketidir. Üyelik yolunda gerçekleştirilen siyasi, hukuki, ekonomik veya toplumsal her reform, bireyin hayat standardını yükseltirken, ülkemizin uluslararası ekonomik gücünü, demokratik saygınlığını ve güvenliğini de artırmaktadır.
Avrupa Birliği’ne üyeliğimiz, halkımızın desteklediği ulusal bir hedeftir. Türkiye’nin stratejik vizyonunun da ayrılmaz bir parçası olan bu hedef, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve Atatürk’ün ulusumuz için belirlemiş olduğu çağdaş uygarlıkla bütünleşme ülküsüyle birebir örtüşmektedir.’’
Yukarıda verilen pasajlar, AB-Türkiye ilişkilerinin geniş bir perspektifle değerlendirilmesinde; hem AB’nin hem de Türkiye’nin benzer yaklaşım ve ortak stratejik hedefler çerçevesinde çıkarlarının buluşabileceği görülmektedir. Ayrıca, AB’ye ilişkin temel politikaları belirleme ve yürütmekle yükümlü iki bakanlığın da, AB ile entegrasyonun ülkemiz için stratejik bir hedef olarak belirlediği anlaşılmaktadır.
Bu arada, AB Türkiye ilişkilerinin politik düzeyde sorunlu olmasına karşın, anlaşılma kolaylığı için ‘’teknik’’ olarak anılabilecek düzeyde, (fasılların açılması dışında) düzenli işlediği söylenebilir. Biraz açmak gerekirse, AB mali kaynak tahsisini sürdürmekte; altyapı, kırsal kalkınma, anne-çocuk sağlığı, sivil toplumun geliştirilmesi, insan hakları vb gibi çeşitli projeler yürütülmekte, 2013 yılı için yapılan tahsisin 903 milyon euro kadar olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, siyasi reformlar ve müzakere sürecine destek olmak üzere Komisyon’un işbirliği ve desteği ile Pozitif Gündem adı ile yürütülen çalışma, açılmayı bekleyen fasıllar da dahil olmak üzere çalışma olanağı sağlaması nedeniyle özel bir önem taşımaktadır.
İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’nde yer alan AB-Türkiye ilişkilerine ilişkin verilen bilgiler, iki taraf arasında yıllar içinde gelişen ilişkilerin yalnızca ticari alanda yoğunlaşma ile sınırlı olmadığını, bölgesel sorunlar, enerji güvenliği gibi çeşitli alanlarda sürdüğünü, AB mevzuatının yavaş ta olsa aktarılmaya devam ettiğini, yetersiz koşullara karşın, özellikle Avrupa değerlerini savunan sivil toplum örgütlerinin güçlendiğini vurgulamaktadır.
Bu arada, işaret edilmesi gereken bir husus, Türkiye - AB ile ilişkilerinin, entegrasyon ve stratejik hedeflere ulaşılması sürecinin yanızca hükümetin görev alanı, sorumululuğu ile sınırlı olmadığının benimsenmesidir. Raporların genel değerlendirilmesinden, sürecin başarısı için, merkezi hükümet yanında, yerel yönetimlerin, meslek örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin, akademik kurumların ve medyanın sürece aktif katılımlarının gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
Özetle, liderlerin AB’ye yönelik suçlamaları son dönemlerde daha fazla duyulsa da; AB-Türkiye ilişkilerinin kısa vadeli anlaşmazlıkların ötesinde, çok daha geniş bir perspektif üzerine kurulu stratejik hedefler üzerinde yürüdüğü, AB tarafından son bir kaç yıl içinde dile getirilen stratejik ortaklığın da ayrıca değerlendirilmesinin önemli olduğu görülmektedir.