Uluslararası toplumun, uluslararası suçlar olarak kabul edilen insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım suçlarını işleyen liderleri yargılayabilmesi uzun yıllardır ulaşılması amaçlanan, uluslararası adaleti sağlama, dünya kamuoyunun sisteme olan güveni yönünden büyük önem taşımaktadır.
Bu yazıda, öncelikle, Suriye’de işlenen uluslararası suçlar nedeniyle, Esad’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi önüne çıkarılması gereğini yineleyen uluslararası toplumun farklı aktörlerinin çabaları ve dünyada barış ve uluslararası adalet sisteminin kuruluşundan sorumlu olan Güvenlik Konseyi’nin bu alandaki rolü ve nasıl engel oluşturduğu özetlenmektedir.
BM Antlaşması’nın ilk maddesi; örgütün amacının uluslararası barış ve güvenliği korumak olduğunu, barışı bozacak eylemleri bastırmak üzere etkin ortak önlemler alınmasını, barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlıkların barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Ve bu konuda görev ve sorumluluk, BM Güvenlik Konseyi’ne verilmiş bulunmaktadır. Madde 24’e göre; “Birleşmiş Milletler’ in üyeleri, örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ ne bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyi'nin kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler.”
Bu arada, BM sistemi ile kurulan, ağır insan hakları ihlallerini korumaya yönelik uluslararası yargı sisteminin işleyişinde de Güvenlik Konseyi’nin kilit rol üstelenmiş olması nedeniyle tartışmaların odağında Güvenlik Konseyi yer almaktadır.
İnsan haklarının ulusal sınırlar dışında, uluslararası toplum tarafından koruma altına alınması yolunda önemli ölçüde başarı sağlandığı bir dönemde, Esad’ın yargılanması, ağır insan hakları ihlallerinin ülkelerin sınırları içinde kalamayacağını, insanların uluslararası sistemin korunması altında olduğunun, sistemin işlediğinin gösterilmesi yönünden de büyük önem taşımaktadır.
Suriye’de işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları nedeniyle Başkan Esad’ın sorumluluğu uzun zamandır, bu konuda duyarlı kurumlar tarafından gözlenmekte ve dünya kamuoyuna düzenli olarak duyurulmaktadır. BM Genel Sekreteri’nin Suriye’de kimyasal silah kullanımına ilişkin raporun sunum konuşmasında; Esad’ın insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlediğine vurgu yaparak yargılanması gereğini ifade etmesi önemli bir gelişmedir.
Bu noktada, Esad’ın yargılanmasında izlenmesi gereken usule değinmek yararlı olacaktır. Esad’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması, Suriye’nin ilgili sözleşme, Roma Statüsü’nü kabul etmemiş olması, diğer bir anlatımla, Suriye’nin Statü’ye taraf olmaması nedeniyle, Mahkeme Savcısı’nın girişimi ile bilinen olağan yoldan olması olası değildir.
Esad’ın yargılanması, ancak BM Güvenlik Konsey’inin konuyu benimseyip, Mahkeme Savcısı’ya sevk etmesi ile olabilecektir. Böyle bir karar alınabilmesi için de daimi üyelerin hepsinin kabul etmesi, veto yetkilerini kullanmamaları gerekmektedir. Geçmişteki uygulamalar ve günümüz Güvenlik Konseyi’nin yapısı ve politik dengeler dikkate alındığında, böyle bir kararın yakın zamanda çıkmasının kolay olmadığı anlaşılmaktadır.
Esad’ın Suriye’deki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar konusundaki sorumluluğunu, dolaysıyla hukuk karşısında hesap vermesi gereğini, hem BM’in insan hakları ile ilgili kurumları, hem de uluslararası insan hakları örgütlerinin son iki yıldır düzenli olarak dünya kamuoyuna ve BM Güvenlik Konseyi’ine duyurma çabalarını sürdürdüğü görülmektedir.
BM İnsan Hakları Konseyi, yaşanan ağır insan hakları ihllallerini incelemek üzere, Eylül 2011’de bir Bağımsız Soruşturma Komisyonu oluşturmuş, kurulun değişik zamanlarda hazırladığı beş raporda, Suriye güvenlik güçlerinin insanlığa karşı suç ve savaş suçları işlediklerini; ayrıca, muhalif güçlerin de bu suçlar nedeniyle sorumlu olduklarını düzenli olarak dile getirmişlerdir.
BM İnsan Hakları Komiseri Navi Pillay, 2011’in son günlerinde, Suriye Hükümeti’ne çağrıda bulunarak, uluslararası suçları işleyenlerin soruşturulmasını istemiş, ayrıca Güvenlik Konseyi’ne Suriye’de işlenen insanlığa karşı suçlar nedeniyle konunun UCM, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi çağrısında bulunmuştur.
Genel Sekreterin soykırım alanında çalışan danışmanlarının bu konuda bir dizi uyarı yaptığı, 14 Haziran 2012 tarihli beşinci duyuruda ise, uluslararası toplumu; derhal harekete geçmeye, Suriye’deki durumun Güvenlik Konseyi tarafından UCM’e götürülmesini istedikleri görülmektedir. http://www.responsibilitytoprotect.org/index.php/crises/crisis-in-syria
Bu çağrılar yanında, 14 Ocak 2013 itibariyle 50 ülkenin imzalarını taşıyan bir mektupla Suriye’deki ağır insan hakları ihlallerini UCM’ne gönderilmesinin istenmesi de bu konuda dünya kamuoyu duyarlılığını ortaya koyması bakımından özel bir önem taşımaktadır. (http://www.huffingtonpost.com/2013/01/14/syria-un-security-council_n_2473686.html)
Bu gelişmeler yanında, BM Genel Kurulu’da konuyu yakından izlemekte, ateş kes çağrıları yapmaktadır. 15 Mayıs 2013’te kabul edilen karar ise; kınama yanında, insanlığa karşı suç oluşturan eylemleri vurgulayarak, Suriye Hükümeti’ni, uluslararası hukuka uymaya, kimyasal silah iddialarını araştıran komisyon ile işbirliği yapmaya çağırması nedeniyle önemlidir.
Suriye’de yaşananaları düzenli olarak izleyen ve dünya kamuoyunu raporlarıyla bilgilendiren Uluslararası Af Örgütü’nün çabaları ve konuyu ele alma biçimi, uluslararası toplum adına BM ve Güvenlik Konseyi’nin sorumluluklarını yineleyerek ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Af Örgütü, yaptığı düzenli çağrılalarla uluslararası toplumu Suriye’deki insanlığa karşı suçlar konusunda harekete geçmeye çağırırken, Güvenlik Konseyi’ne de konuyu UCM’ne gönderme sorumluluğunu hatırlatmaktadır.
Ayrıca, 11 Temmuz 2012’de Kahire İnsan Hakları Enstitüsü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ile birlikte kaleme aldıkları bir mektupla Güvenlik Konseyi’ni BM’in Suriye’de insan hakları misyonunu güçlendirmeye çağırmaları da önemli uluslararası sivil girişim ortaklığı olarak dikkat çekmektedir. (http://amnesty.org/en/library/asset/MDE24/051/2013/en/d6ada4dd-9d20-4714-8f14-1cfa72146905/mde240512013en.html)
Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün benzer bir tutum ve çaba içinde düzenli olarak Suriye’yi izlediği, dünya kamuoyunu bilgilendirdiği ve olayın Güvenlik Konseyi tarafından UCM’ne gönderilmesini yineleyerek istediği görülmektedir. (http://www.hrw.org/news/2013/09/17/un-security-council-seize-chance-justice-syria)
Bu arada, uluslararası yargı alanındaki yetkin kişilerin de çağrıları dünya medyasında yer aldı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ilk savcısı Moreno-Ocampo, Kasım 2012’de dünya liderlerinin NATO’dan Esad’ın tutuklanmasını istemeleri için yeterli nedenleri olduğunu ileri sürerek, böyle bir girişimin Esad’ı müzakerelere zorlayabileceğini söylemesi önemli bir mesaj olarak dünya medyasında yer aldı. (http://www.hurriyetdailynews.com/nato-could-arrest-assad-in-syria-ex-icc-prosecutor.aspx?pageID=238&nid=34378) Ayrıca, Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi önceki Savcısı Carla del Ponte, 18 Şubat 2013 günlü demecinde, Suriye liderlerinin UCM önüne çıkarılması gerektiğini, bunun zamanının geldiğini, bu gibi durumlar için artık daimi bir ceza mahkemesi olduğunu ifade etti. (http://www.theguardian.com/world/2013/feb/18/syria-murder-torture-charges-icc)
BM İnsan Hakları Komiseri Navi Pillay, 2 Ağustos 2013 günlü demecinde bu kez muhalif güçlerin işledikleri suçlara dikkat çekerek, muhalif güçlerin işlediği savaş suçlarının ayrıca soruşturulması gerektiğini vurguladı. (http://www.voanews.com/content/un-human-rights-chief-pillay-says-sysrian-rebels-suspected-of-war-crimes/1722771.html)
Sonuç yerine
Yukarıda kısa özetlerle aktarılan insan hakları alanında duyarlı uluslararası toplum örgütlerinin ve önde gelen kişilerin çağrılarının, özellikle Ağusto 2013’teki yoğun kimyasal saldırılardan önce yapılmış olması özel bir önem taşımakta, Güvenlik Konseyi’nin bu gğne kadar izlediği tutumun Esad’ın kimyasal silah kullanımında caydırıcı olamadığını ortaya koymaktadır.
Genel Sekreter Ban-Ki Moon’un BM denetçilerinin raporunu duyurmak için 16 Eylül günü yaptığı basın toplantısında, aynı noktaya gelmiş olması, uluslararsı toplumda adaletin sağlanma gereğini vurgulaması, olduça açık sözlü diplomatik bir ifade ile, Güvenlik Konseyi’ni karar almaya çağırması bu alanda önemli bir çıkış olarak kabul edilmelidir
Genel Sekreter yaptığı açıklamada, Suriye’deki kimyasal saldırının 1988’de Sadam Hüseyin’in in Halepçe katlimaı sonrası en önemli saldırı olduğunu ifade etmesi ve kimyasal silahların savaş aracı olarak kullanılmasın savaş suçu oluşturduğunu, “uluslararası toplumun bunu yapanlardan hesap sorma sorumluluğu olduğunu” vurgulaması dünya medyasında geniş yer buldu.
Genel Sekreter, sunuşu sonrası, “savaş suçu oluştuğu ve hesap verme gereğini” yinelediğinin sorulması soru üzerine; tekrar ederek söylediğini, kimyasal silah kullananların veya gelecekte herhangi bir kitle imha silahı kullanacak olanların yargı önününe çıkarılması gerektiğini yineledi. Bunun, BM’in, Uluslararası Hukuk’un ve Uluslararası İnsancıl Hukuk’un en önemli ilkesi olduğunu; Ancak, bunun nasıl olacağı, ne zaman olacağının Güvenlik Konseyi’nde süren görüşmelere bağlı olduğunu, konu ele ele alındığında, kendisinin konuyu Konsey’de tartışmaya hazır olduğunu söyledi. (http://www.un.org/sg/offthecuff/index.asp?cuff=1) http://www.un.org/apps/news/story.asp?NewsID=45856&Cr=syria&Cr1#.UjmpT1NYDcs)
Yeni kurulan dünya sistemi içinde, kilit rol üstlenmiş Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin siyasal çıkarlarını, uluslararası adaleti sağlama yükümlülüklerine tercih etmeleri günümüzün öncelikli bir sorunu olarak görülmektedir. Suriye’de 100.000’i aşkın kişinin öldüğü, 6 Milyon kadar kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığı ortaya çıktığı halde, uluslararsı adaletin sağlanmasında önemli bir sorumluluk üstlenmiş olan Güvenlik Konseyi’nin siyasi çıkar hesaplarıyla harekete geçmemesi, uluslararsı adaletin önünüde en büyük engeli oluşturmaktadır.
Uluslararası adalet arayışında karamsarlığa sevkeden bu tablo karşısında, bu alanda çabaların aksamadan sürdüğü, yakın zamanda olmasa da, belli bir zaman sonra böyle bir karar alınabileceği kabul edilmelidir. Uluslararası toplumun bu kadar büyük boyutlardaki bir katliam, insanlık suçu karşısında kayıtsız kalacağını, böyle bir katliamı unutacağını varsaymak, günümüz uluslararsı toplumunun savunduğu temel değerleden vazgeçmesi anlamına gelmektedir.
BM İnsan hakları ile ilgili kururmları yanında, uluslarası insan hakları örgütlerinin ve bu konuda duyarlı devletlerin örgütlü çabaları, konunun belli bir süre içinde BM Güvenlik Konseyi tarafından ele alınma olasılığını artıracaktır.
(Uluslararası Ceza Mahkemesi ve yargı yetkisi konusunda daha fazla bilgi için T24’te 19.08.2013 günlü yayımlanan ‘’General Sisi'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanma olasılığı’’ başlıklı yazıya bakılabilir.)