Telefonda görüştüğüm hemşire hanımın "Karanlıkta merdivenlerden inebilir misiniz?" sorusuna "Binayı tanıyorum. Sorun olmaz, inerim" diye cevap verdiğimi daha önce yazmıştım. Bazen bir körün ışıkla işi olmadığı unutuluyor ya da düşünülmüyor. Işık konusunda yaşadığım ilk enstantane bu değil. Öncesi de var. Komşularım Ayşe ve Kağan akşam oturmasına bana gelecekler. Hazırlığımı yapıyor, onları bekliyorum. Hazırlığım da çayı demlemek, mutfak tezgahına tabak, bardak ve ikram edeceğim gıdaları koymak ve gerisini gelen misafire bırakmak. Hazırlıklar benden, self servis misafirlerden. Misafir ağırılamakta bulduğum en kolay yöntem bu. Yine böyle yapıyor ve beklemeye başlıyorum. Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum. Gelen giden yok. "Hayırdır niye gelmediler, unuttular ya da bir işleri çıktı galiba" diye düşünüyorum. Ertesi veya bir sonraki gün Ayşe ile merdivenlerde karşılaşıyoruz. Ben bir şey söylemeden "Sana gelecektik ama evde yoktun. Işıkların yanmıyordu" diyor. Şaşkınlıkla onu dinliyorum. Evde olduğumu, hatta ikramlar için hazırlık yaptığımı ve beklediğimi söylüyorum. Bu kez o şaşırıyor. Böylece misafir beklerken ışıkları yakmam gerektiğini öğreniyor ve bunu alışkanlık haline getiriyorum.
Ev maceralarım haricinde sokak maceralarım da var. Olmasa garip olurdu zaten. Zira yıllardır elde beyaz baston gezmeye çalışıyorum. Sokak maceralarım; "Ayrımcı tutumlardan seçmeler" başlığı altında da yer alabilir. Daha sonraki yazılarımda onları da anlatmayı düşünüyorum.
Dilerseniz görme engelli oğlumuz Burak Can'ın "Yalnız nasıl yaşıyorsun?" sorusunu anımsayıp mutfak, giyim, kuşam işlerimden söz edeyim.
Doğal olarak bir görme engellinin, bütün ev işlerini kendisinin halletmesi mümkün değil. Örneğin ev temizliği ve çamaşır için destek alması gerekiyor. Ancak ivedi durumlarda elektrik süpürgesi ve ütü kullanabilmeli. Çamaşır da yıkayabilmeli. En başarılı olunması gereken alan ise mutfak işleri.
Mutfak bağımsızlığı olmayan bir körün yalnız yaşaması da pek olanaklı değil. Bu arada bizi yakınen tanıyanlar niye emekli öğretmen ablam Nazile Turhan ile değilde ayrı bir evde yaşamayı tercih ettiğimi merak edebilirler. Bu konu benim yaşama bakışımla ilgili. Ben engellilerin maksimum düzeyde bağımsız olmalarını, kendi yaşam alanlarını oluşturmalarını önemsiyorum. Bu önemseyiş sebebiyle ve ablamın da izniyle ayrı bir eve taşındım. Kendi yaşam alanımda olmaktan mutluyum. Zaten bir ayağım da ablacığımın evinde. İhtiyaç doğduğunda o da beni destekliyor.
Bir görme engellinin mutfakta üretkenliği ve başarısı için öncelikle niyetinin olması gerekiyor. Yani kör birey "Ben de mutfak işlerini yapabilir, yemek pişirebilir, çay demleyebilir, bulaşık yıkayabilirim" anlayışına sahip olmalı ve kendisine güvenmeli. İlk adım böyle atıldıktan sonra gerisi gelecektir.
Mutfakta dikkatli olmak çok ama çok önemli. Bilhassa ocak temkinle kullanılmalı. Ocağın düğmeleri açık mı kapalı mı bilinmeli ve ara sıra da kontrol edilmeli. Bir şey pişirilir ya da tekrar ısıtılırken ocakta unutulmamalı. Ocağın yakın çevresinde yanabilecek şeyler bulundurulmamalı. Ben bir kez ocak ateşinin yakınına mutfak temizlik bezini dalgınlıkla bırakmış ve yanmaya başladıktan sonra kokusunu fark edip lavaboya atıp zorlukla söndürebilmiştim. Yanık kokusunu duymam ve lavaboda söndürebilmem bir şanstı aslında. Böyle olmayabilir, mazallah bir yangın da çıkabilirdi. Bu sebeple görme engelli ocak ateşinin yol açabileceği kazalara dair bilinçli olmalı ve çok dikkatli davranmalı. Gün boyunca evde olunmayacaksa ocağın açık olup olmadığı, üzerinde bir şey unutulup unutulmadığı evden ayrılırken kontrol edilmeli.
Aslında ocağa bir şey konulduktan sonra onu hep aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekiyor. Aksi takdirde hiç beklemediğimiz şeyler olabilir. Mesela bir cezve içinde kaynatmaya bıraktığınız yumurta cezvedeki suyun bitmesiyle genleşip şiddetle patlayabilir. Mutfağın dört bir yanına yumurta atomları saçılabilir. Duvarlarınızda yumurta sarısı ile çalışılmış sürrealist görüntüler oluşabilir. Şaka gibi değil mi? Evet ama bu şaka gibi gözüken şey benim başıma geldi. Ocakta unuttuğum yumurta şiddetle patladı. Acil müdahale temizliği için eve bir arkadaş çağırmam gerekti. Aman siz siz olun, ocakta bir şey unutmayın.
"Ocağı dikkatle kullanacağız kullanmasına da, peki yemeği nasıl pişireceğiz?" diye sorulabilir. Yöntem gayet basit. Herkes nasıl yapıyorsa öyle. Sadece bazı ölçülerin geliştirilmesine ihtiyaç var. Örneğin zeytin yağını ölçmek gibi. Ben uzun süre kapaklı büyük bir kaseden fincanla zeytinyağını kullandım. Bir ara zeytinyağı şişesinden bir çay bardağına dökerek ölçü yapıyordum. Tabii en uygunu kapaklı kaseden yağı küçük bir kepçe ile almak. Görme engelli, bir iki deneme sonrası yemekler veya salata için kaç ölçü yağ kullanması gerektiğini ve yemeklerini nasıl pişirebileceğini öğrenebilir. Öğrenme işinde ve mutfak tanziminde bir görenden yardım alması ve onunla yapacağı uygulamalar ardından aşçılığını ve diğer mutfak pratiklerini sürdürmesi daha akılcı olur. Tıpkı ilk gidilecek yolun zihin haritasını yaparken bir görenden destek alınması gibi.
Görme engelli zaman içinde mutfak hâkimiyetini artıracak, dokunma, işitme ve koku alma yetenekleriyle bir yemeğin pişip pişmediğini takip eder hale gelecektir. Pişen bir yemek hakkındaki en belirgin ipuçları; tencereden yükselen nefis yemek kokusu ve kaynama sesleridir. Mutfak hâkimiyetinde başarılı olunması için az ama kullanışlı eşyaların olduğu, düzenli, tertipli, temizliğine dikkat edilen bir mutfak gerekmektedir. Görme engelli isterse bunların hepsini yapabilir. Yeterki niyeti, kendine güveni ve enerjisi olsun. Bir diğer önemli konu; evde gören bir kişi varsa, mutfakta ve evin diğer alanlarında kullandığı bir şeyi yine aynı yerine ve aynı şekilde bırakması gerektiği söylenilmeli. Aksi takdirde ev işlerimizde aksamalar ve kazalar olabilir, ev hâkimiyetimizde sorunlar doğabilir.
Kazalar deyince, yalnız yaşayan bir görme engelli için en talihsiz ve zor durumlardan birisinin porselen ya da cam eşya kırılması olduğundan söz etmiştim. Evet gerçekten de bizler için oldukça problemli bir durum bu. Bu problem karşısında geliştirdiğim çözüm; evde bir oklava bulundurmak. Evet, evde bir oklavam var. Fakat onu hamur açmak için değil, kırılıp dağılan porselen ya da cam parçaların büyüklerini bulmakta kullanıyorum. Yerde dairesel arama yöntemiyle oklavayı dolaştırıyor, temas eden büyük kırıkları bir kaba alıyorum. Sonrasında da elektrik süpürgesiyle geri kalanları temizlemeye çalışıyorum.
Her görme engelli ev yaşamında kendine özgü değişik yöntemler bulup uygulayabilir. Kıyafetlerimi yönetmekte bulduğum yöntem ise; çok sayıda elbise askısı kullanmak. Askılara aldığım giysileri kolayca seçip istediğimi giyebiliyorum. Katlanıp bir yere kaldırılmış giysilerin kulanımı askıdakiler gibi pratik değil. Giysilerimin renk seçiminde yıllar önce Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı'nın bizlere hediye ettiği renkleri söyleyen cihazı halen kullanıyorum. Bu değerli cihaz için TÜRGÖK'e bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımın hemen hepsi Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki Körler Rehabilitasyon Merkezlerinde "Kişisel İdare" dersi olarak veriliyor. Ankara ve İstanbul'daki bu iki merkez programlarında yer alan özel eğitimler bağımsızlığımıza büyük katkılar yapabilir. Ancak asıl bağımsızlığımızın yaşam felsefemizce belirlendiğini asla unutmamalıyız.
Bu noktada aklıma gelen iki sloganımla bitirmek istiyorum:
Engeller aşılmak, sorunlar çözülmek içindir.
Yaşamı sevmek için yürek, başarmak için emek gerek.
Herkese sevgiler...