Geçtiğimiz pazar günü 43. İstanbul Maratonu binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Atmışını aşmış eski bir maraton koşucusu olarak sabah saatlerinden itibaren sosyal medyada ve diğer yayınlarda organizasyonu izledim. Duygulandım. Olup bitenleri, hazırlıkları, maraton öncesini, koşu esnasında olup bitenleri yüreğimde hissettim. Belleğimde anılar canlandı. Gerilere gittim, epey gerilere. Organizasyona ilk katıldığım yıl olan 2000 yılına. Hafif çisentili bir havada, kılavuz sporcum eşliğinde Boğaz Köprüsünü geçerken hissettiklerim halen yüreğimde. Duygular kolayca anlatılamazmış. Hiç anlatılamayacağı, sadece yaşayanın bilebileceği de söyleniyor. Benimki de öyle... Ancak şu kadarını ifade edeyim, çok ama çok mutluydum. O hafif sisli çisentili ve hafif serin İstanbul sabahında adeta bulutlar arasındaydım ve alabildiğince özgür koşuyordum. Kalabalıkta ezilmemek düşüncesiyle yoğunluk sonrası start almış, Boğaz Köprüsü'nü sükûnet içinde geçiyorduk. Bu sükûnet çevreyi teni ve kulaklarıyla duyumsayan kör bir koşucu olarak benim için avantaj olmuş, hissedişimi daha güçlü ve coşkulu kılmıştı. Bu coşkuyla 15 km'yi tamamlamış, finale zorlanmaksızın ulaşmıştım. Ancak aklımda olan tam maraton yani 42 km koşmaktı. Gerekli antrenmanları yaparak emek verdikten sonra gücümün yeteceğine ve kapasitemin elverdiği bir dereceyle tam maratonu tamamlayabileceğime inanıyordum. Evet inanıyor ve 42 km'yi koşmayı yürekten istiyordum. Bu ruh halim ve yaşadığım zorluklar 2015 yılındaki Duracell reklam videosunun öyküsü oldu.
Nihayetinde 45-50 yaş aralığım olan 2002'den 2007'ye değin (New York hariç 4 saatin altında derecelerle) beş uluslararası maraton koştum. ABD'ye, Yunanistan'a, Japonya'ya, Avusturalya ve Mısır'a gittim; Ay Yıldızlı formanın onuruyla, direnç ve coşkusuyla kilometreleri unuttum, koştum, koştum... Her ülkenin ve her maratonun ayrı, güzel, özgün, rüya gibi anıları var. Geriye dönüp baktığımda; "Bunları ben mi yaptım. Oralara ben mi gittim" demekten kendimi alamıyorum. Spor yaşamım yurt dışı maratonlar ile sınırlı kalmadı. Ülkemizde de pek çok atletizm organizasyonuna katıldım, birçok yarı maraton tamamladım. Trabzon'da, Antalya'da, Tarsus'ta, Alanya'da, Bozcaada'da yarı maraton güzellikleri yaşadım. Bu organizasyonların bir bölümünde Adım Adım'dan dostlarla birlikte oldum. Adım Adım STK projelerini gönüllü bir koşucu olarak desteklemiş olmak beni ayrıca onure ediyor, gururlandırıyor. Ve atletizm yapan herkese Adım Adım ailesine katılıp spor yaşamlarını daha da anlamlı kılmalarını öneriyorum.
Spor yaşamımın birde dağlar serisi var. Günü gelir onu da başka bir yazımda anlatırım. 25 yıl dağlarda, 15 yıl atletizm parkurlarında yer almış kör bir sporcu olarak diyeceğim şu; "Gücün yeter Yeter ki iste". Seslenişim herkese olmakla birlikte bilhassa kör çocuklarımıza, kör gençlerimize ve tüm engelli arkadaşlara. Mücadele etmekten, zorluklara direnmekten daha güzel ne var!
Sevgiyle, dirençle kalın, hoşça kalın...