Yaşamadığımız hayata üreyerek tedbir alıyoruz var gücümüzle.
Kız her gün koşarak geçtiği köşeden göğsüne bastırdığı çantasıyla yine aynı hızla döndü. Oğlan ilk kez geçtiği sokakta lanet trafik yüzünden taksiden atlayıp koşarak aynı köşeyi dönecekti ki, bam! Çarpıştılar. Kızın çantası havada döndü, döndü, yere düşmesiyle içindeki herşeyin sokağa yayılması bir oldu. Oğlan özür dileyerek kızın eşyalarını toplamasına yardımcı olurken, kız bunun kendi suçu olduğunu mırıldanarak rujunun kapağını kapattı. Ve kader ağlarını örmüştü. Diz dize bir halde, göz göze geldiler. Tam birbirlerine göre, iki genç insan. Tanıştılar, birkaç kez çıktılar, parklarda yatıp birbirlerine kitap okudular, sırılsıklam aşık oldular, evlendiler, üç tane çocukları oldu ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar. Çocuk işte böyle yapılır. Önce ayaklarını yerden kesecek kişiyle tanışırsın. Sonra aynı insanla daha fazlasını istediğin için bir aile kurarsın. Basit. Onunla daha fazlasını istediğin için. Doğallıkla. Bu, ideal durumdur. Bu yüzden de bir peri masalıdır. İdeal olmayan durumda, yani gerçek hayatta, çarpışma gerçekleştikten sonra, birkaç versiyon söz konusudur. Birinci versiyonda, ikisi de çarpıştıklarına ölesiye bozulurlar. Koşa koşa toplantıya yetişirken seni durduran herşey kötü şanstır. Zaten trafik vardı ya da zaten alarm çalmadı. Özür mırıltılarıyla eşyalarını toplar, çarpıştıkları gibi hızla ters yönlerde uzaklaşırlar. İkinci versiyonda, çarpışanlar birbirlerini bilindik bir çapkınlık şiddetiyle farkederler. Hayal kırıklıklarıyla dolu, sürprizlere kapalı kalplere özgü, günlük bir şiddetle. Telefon numaralarını alırlar, birkaç kez buluşurlar. Biri uzun bir ilişkiden yeni çıkmıştır, ötekinin aklında başka biri vardır. Geçmişe dair bıkkınlıları ve geleceğe dair umutsuzlukları yeni ve taze bir başlangıç yapmalarını engeller. Korkuları baskın çıkmazsa, fazla vakit kaybetmeden, mutsuz bir ilişkinin köşesinden dönerler. Üçüncü versiyonda, sadece bir tanesi, diğerini görür. Ani ve güçlü bir şimşek çakmasıyla, kendince, bir an için zamanı durdurmayı başarır. Ama göze gelinir, göz göze değil. Belki birkaç kez daha, yeniden çarpışma umuduyla aynı köşeden özenilmiş kıyafetlerle geçer. Birkaç kez daha. O kadar. Daha fazla savaşamaz. Bu üçüncü versiyonun aktif kahramanı, yıllar sonra bir gün başka bir köşede, nihayet görülür. O kadar uzun süre görülmemiştir ki, görmenin marjinal heyecanı artık sadece bir kıvılcım halindeyken, evlenir, ve ürer. Üremek için evlenir, yaşı geldi diye evlenir. Peri masalının yokluğunda, üremek önceliktir. Genleri gereği, doğası gereği, değerler gereği. Onun suçu değil. Böylece eş çocuktan çıkar. Gerçek aşka ve onun gerektirdiği kendin olma haline her geçen gün daha az yer bırakan ışık hızı hayatlarımızda, kendimizi sır gibi saklayarak, yıpranmış ilişkileri geçiştirerek ürüyoruz. Ömür boyu birlikte yaşamaya yemin ettiğimiz insana içimizi şelale gibi akıtamamayı doğal kabul edip, bir insanı paylaşmaya çalışıyoruz eşlerimizle. Yaşamadığımız hayata üreyerek tedbir alıyoruz var gücümüzle. İlham alacak binlerce sanat eseri, tanıyacak yüzlerce insan, gülecek binlerce şaka varken, en önemlisi bunları paylaşma ihtimali varken, ideal hikayeleri peri masalı kefesine koyup dolaba kaldırıyor, üremek için ürüyoruz. Ter içinde ürüyoruz. Dört duvar arasında ürüyoruz. Eğlenmeye çıktığımızda havaya fırlattığımız ellerimizi kimse yakalamazken, aşk ürünü olmayan çocuklar doğuruyoruz düşüne düşüne. Bizim çocuklarımız aşkın meyvesi olmuyor, ilişkilerimiz hormonlu üreme tohumlarıyla besleniyor.