Biri kapınızı çaldığında 'Alo?' diyor musunuz? Tebrikler, siz de bir beyin pörtlemesi kurbanısınız
Telefonla konuşurken, bir yandan çantanızda telefonunuzu arıyor musunuz? Toplantılarda bir kelimeyi hatırlamak için, “C’li birşeydi, içinde c vardı, eminim, böyle üç harfli gibi birşey,” diyerek on dakika debeleniyor musunuz? Biri odanızın kapısını çaldığında “alo?” diyor musunuz? Arkadaşınızın arabası diye başkasının arabasına binip yabancı bir adamla bakıştığınız ve “ciyaaak, pardon pardon” diye arabadan düştüğünüz oluyor mu? (Sakin olun, o sizden daha çok korktu.) Ev telefonunu çevirirken 9’dan hat alıyor musunuz? Biri size “anlatmıştım ya,” dediğinde bön bön bakıyor musunuz? “Ben orada mıydım ya, hiç hatırlamıyorum,” “Ben mi dedim, aa ne dedim?” “Öyle mi dedi, hiç duymamışım” cümleleri çok kullandığınız cümleler haline mi geldi? Tebrikler. Siz de bir beyin pörtlemesi kurbanısınız. Şimdi bu havalar bir türlü ısınmadı, ama mevsim bahar oldu ya; şimdi piyasada hiç para yok, ama eskisine göre on kat daha fazla çalışıyoruz ya, ufak ufak bitiyoruz arkadaşlar. Haberiniz olsun. Eve geldiğinizde kendinizi koşarak yatağa atmamak için iş kıyafetleriyle televizyonu açıp kanepeye bayılmalar, tam “oh” diye yemeğe oturduğunuz an tuzluğu içerde unuttunuz diye hüngür hüngür ağlamaya başlamalar, ağzınızdan salyalar akarak dizi seyrederken telefon çalarsa, sevgiliniz bile olsa öfleyip sonra açmalar, bunlar hep, beyniniz içerde voyuww diye erimekte olduğu için. Çok çalışıyorsunuz, kabul edin. Henüz farketmemiş olabilirsiniz. Hiiiç öyle reklamlarda görüp “deniz kenarına gitmek istiyorum,” diye kendiniz kandırmayın. Oraya gitmek için bavul yapmaya, uçak bileti - otel ayarlamaya falan da haliniz yok. Tıpkı o tembel hayvan denen yaratık gibi, öylece yatasınız var. Bu tembel hayvanın “durması,” sadece görüntüsüyle bile insana huzur veriyor kardeşim. Hayvan neredeyse hayat boyu hiç kıpırdamıyor ve hem bünyesi, hem doğanın geri kalanı, önünde saygıyla eğilerek olaya uyum sağlamış. Bu da her daim sırıtıyor tabii. Surat ifadesi öyle. Hayvan mutlu. Tembel hayvan saniyede en fazla yarım metre hareket ediyor sevgili okurlar. Yani bunu boğalar kovalasa, panikten çılgına dönse, iki saniye “koşsa,” bir metre gidiyor. Durmakta bu kadar ısrarlı işte. E ne oluyor, boğalar bu hayvana saygı duyuyor. Tembel hayvanın sürekli vahşi karşılaşmalara maruz kaldığı falan yok. Olur da terbiyesiz bir çita olaya eyvallah demezse diye, ağaçlarda yaşıyor zaten. Her türlü önlemi elinden geldiğince almış. Duracak. Dev tırnaklarıyla (üç tane, tembel hayvanda israf yok) tutunduğu ağaçta ters bir şekilde sarkarak, günde 18 saat uyuyor. Tembel hayvan. Canım benim. Evrimi de buna göre tabii. Tüyleri ters yönde uzuyor ki, sarkık dururken kötü hava şartlarından korunsun, yağmur suları üzerinden aksın gitsin. “Üzerimden aksııııın gitsin. Ayyy... Mışıl mışılll...” İki kat kürkü var ki, fırsatçı karıncalar bunu yiyip bitirmesin. Tomurcukla, ince filizlerle besleniyor. En yakında neyse o. Vücudunun üçte ikisi mide ki, sindirimi en zor yapraklar sinsin. Heryeri mide. Ayda bir ağaçtan inip boşaltım gerçekleştiriyor ve enfes diyetinden dolayı dışkıladığı yerde ağaçlar - bitkiler yetişiyor. “Ve, tembel hayvanın dışkıladığı yerde bir ağaç yetişir yavrum. Beğendin mi masalı?” Yılda bir kez ürüyor, yavrusu annesine tutunarak dura dura orda onunla büyüyor. Bu. Biz, içerde tembel hayvan, dışarda çita. Mutfakta aşçı, sokakta patlayıcı uzmanı. Ne olur onlar gibi yaşasak? Hayır, ne olur yani. Ben size söyleyeyim, beynimiz koşuşturmacadan pörtlemediği için daha mantıklı düşünürüz. Bütün gün kalorifer peteğine asılı dursak, iş arkadaşlarımızla aramız düzelir. -Naber? Ben reklam’dan Sinem. -Biliyorum ayol, kaç yıldır sana bakıyorum. -Ay ne güzel. Yerimi tutsana, ben tuvalete bir ağaç bırakıp geleceğim. -Tutarım tabii, başka işim mi var. -Masadaki bisküviyi uzatsana. -Tamam, haftaya uzatırım. -Yok yok acele etme, daha geçen ay yediğim parmak çukulata boğazımda valla. -Kızım tam sana göre birini tanıyorum, çay almaya gitmişti, seneye gelir, ne dersin? -Valla süper olur ya, o zamana kadar ben de yandaki kuaföre bir uğrarım. -Tamam. Hadi seneye görüşürük. -Haha, yılbaşı esprisi di mi, vay çakaal. -Yok ben ciddi diyorum, şimdi konuştuk ya, seneye görüşürüz. Ne oldu senin yine kafan karıştı? -Sorma, arada oluyor öyle. Telefon çalıyomuş gibi geliyor, beynim pörtlüyor. Atalarımızın garip alışkanlıkları işte.