Meydan ile sokak birbiriyle karıştırılır. Sokaktan farklı olarak meydan kitlesel değil, kişisel bir görünüm sunar. Vatandaşın ben diyebildiği bir şahıs hareketidir. Nitekim Gezi’ye katılanların profillerini, teker teker yüzlerini, sözlerini, kişiliklerini seçebilir, farklı tercihlerini öğrenebiliriz.
Sokak hareketlerine katılanlar yüzlerini birbirlerine değil liderlerine dönmüşlerdir. Hep birlikte, bir ağızdan, yürüyerek kitlesel bir eylem sunarlar. Sokak hareketini tek tip kalabalıklar, çoğunluklar oluşturur. Meydan hareketini oluşturanlar ise aktif azınlıklardır.
Meydan gençliği eski güç odaklarına yenik düşebilir, meclistekiler de gençliğe sağır kalabilir. Meclistekilerin meydandaki vatandaşlara kulak vermeleri, meydandakilerin de seçilmişlere saygı duyması gerekir. Kendi iktidar ve özgürlük alanlarını sınırlamaları, dillerini, ellerini, tutabilmeleri zorunludur.
AKP miting çağrısıyla ağırlığını meydan demokrasisinden yana değil, sokaktan yana koydu. İktidarda olan bir partinin sokak çağrısı kendi içinde bir tezattır. Bu; iktidarların kendi siyasi örgütlü gücünü meclis ve sandıkla sınırlı tutmayıp, sokağa taşırması anlamına gelecek.
Gezi bir meydan hareketidir. AKP’nin miting çağrısı ise bir sokak hareketidir.
Türkiye demokrasisi yeni bir tarihsel eşiğe geldi. Kimisi bunun farkında, kimisi inkârında. Yeni gelinen eşiğin önemini idrak etmek için meydan ile sokak arasındaki farkları anlamak gerekiyor. “Meydan” ile “sokak” çok farklı eylem biçimlerine, siyaset yapma anlayışına, birey devlet ilişkilerine tekabül ediyor.
Meydan ile sokak birbiriyle karıştırılır. Sokak gösterileri ister istemez iktidar tarafından kuşkuyla karşılanır. İktidarlar vatandaşın sokağa inmesini sevmez. İzinlere bağlar, polis kontrolünde cereyan etmesini sağlar. Örgütlü olmayan öfkeli bir kalabalığın kamu düzenine vereceği zarardan, vandalizmden endişelenir. Getireceği şiddet ortamının siyasal iradeyi örseleyeceğini düşünür. Haksız da sayılmaz. Kamu düzeni iktidardaki partilerin sorumluluğundadır. Devlet can ve mal güvenliğini sağlamadan kamusal alan olamaz.
Ancak bireysel özgürlükleri daraltan bir kamu düzeni, orantısız güç kullanan güvenlik anlayışı da demokrasiye uymaz. “Gezi Meydan Hareketi” kamusal alanın nefes almasını sağladı, demokrasiyi zenginleştirdi.
Sokaktan farklı olarak meydan kitlesel değil, kişisel bir görünüm sunar. Vatandaşın ben diyebildiği bir şahıs hareketidir. Nitekim Gezi’ye katılanların profillerini, teker teker yüzlerini, sözlerini, kişiliklerini seçebilir, farklı tercihlerini öğrenebiliriz.
Mekân olarak meydan bireylerin yüzlerini birbirlerine dönmelerine, göz göze gelmelerine, birbirleriyle tanışmalarına, söyleşmelerine, dayanışmalarına olanak verir. Kâh herkesin kendi tezgâhını kurduğu bir fuar meydanı, kâh bestelerin yapıldığı, oyunların kurulduğu, bir şenlik, kâh pazar yerine dönüşen bir meydan, ortak zekânın, mizahın, çoklu önerilerin mekânı olur.
Sokak hareketlerine katılanlar yüzlerini birbirlerine değil liderlerine dönmüşlerdir. Hep birlikte, bir ağızdan, yürüyerek kitlesel bir eylem sunarlar. Şahısların değil kitle hareketidir.
Sokak hareketini tek tip kalabalıklar, çoğunluklar oluşturur. Meydan hareketini oluşturanlar ise aktif azınlıklardır.
Meydan hareketi mikro gündelik yaşam yüklü, siyaset alanına henüz girmemiş duyarlılıkların, yeni taleplerin dile getirilmesine, yeşermelerine vesile olur. Meydan kamusal alanın sahnesidir. Gezi, insanların önceden kurgulanmayan bir biçimde kendilerini ifade etmesine, oyun koymasına, yaratıcı enerjilerini ortaya çıkarmalarına fırsat verdi.
Meydan hareketi, kamusal alanın kamuoyu anketlerine ve medyaya indirgenemeyeceğini, şahıslardan, fikirlerden, yaşam biçimlerinden, kültürel tercihlerden oluştuğunu gösterdi. Siyasetçiler kamuoyu anketleriyle, sandıktaki seçmen sayısıyla, medyadaki görüntüleriyle meşgulken, Gezi hareketi kamusal alanın soyut bir kavramdan ibaret olmadığını, yeni siyasi temaların, kamusal bir kültürün, vatandaşlık anlayışının yeşermekte olduğunu ortaya çıkardı.
Meydan meclisin yanı sıra demokrasinin vazgeçilmez mekânı olarak toplumsal muhayyelimize girdi. Meclis siyasi partileri, meydan vatandaşları bir araya getiriyor. Biri ötekinin yerini almamalı. Ancak Türkiye’nin geleneğinde toplumsallaşan hareketler sivil olmakta zorlanıyor, siyasi iktidarlar da otoriter eğilimlerinden vazgeçemiyor. Meydan gençliği eski güç odaklarına yenik düşebilir, meclistekiler de gençliğe sağır kalabilir.
Meclistekilerin meydandaki gençlere, vatandaşlara kulak vermeleri, meydandakilerin de seçilmişlere saygı duyması gerekir. Kendi iktidar ve özgürlük alanlarını sınırlamaları, dillerini, ellerini, tutabilmeleri zorunludur.
AKP miting çağrısıyla ağırlığını meydan demokrasisinden yana değil, sokaktan yana koydu. Yeni Türkiye’nin kaldıracı olmuş bir AKP, siyasetin eski kabuğundan sıyrılmakta olduğunu görmekte zorlanıyor. İktidarda olan bir partinin sokak çağrısı kendi içinde bir tezattır. İktidarların kendi siyasi örgütlü gücünü meclis ve sandıkla sınırlı tutmayıp, sokağa taşırması anlamına gelecek. Gövde gösterisi anlamına gelecek. Hodri meydan anlamına gelecek. Yeşeren yeni Türkiye’yi hor görme anlamına gelecek. Müslümanların yeni kazandıkları sosyal simalarını, Müslüman kalemleri, başörtülü aydınları, AKP kadrolarını, tek tip kitlesel harekete indirgemek anlamına gelecek. Biz ve ötekiler diyerek kimlik hareketi üzerinden, cepheleşme üzerinden siyaset yapmak anlamına gelecek. “Kardeş Türküler”i dinlememek anlamına gelecek.