Türkiye’de yoga Müslümanlar için caiz midir, sorusu gündeme geldi. Avrupa’daki imamlar, Diyanet'ten çok önce bu soruyla karşılaştılar. Müslüman gençlerin, özellikle kadınların yoga yapma arzusu üzerine, bazı imamlar “yoga yerine Kuran okunmasını, namaz kılınmasını” salık verdiler. Anlaşılan birinin diğerinin yerine geçebileceğini düşünmüş olmalılar.
Diyanet ise yoganın “spor amaçlı yapılabileceğini” ama “dini misyon yüklenirse sakıncalı” olacağını söyledi. Mahalle imamına sorulsaydı biraz daha renkli bir cevap alınabilirdi. Bir dönem genç İslamcılarca küçümsenen Cumhuriyet'in “kravatlı din adamları” bugün yeni nizamda söz sahibi. Cemevleri ve şimdi de yoga konusunda görüş bildiriyorlar.
Diyanet yogayı kim için, ne için sakıncalı buluyor? Yoga’yı bir tarikat olarak mı görüyor? Gençlerin İslam yerine yogaya yönelmesinden mi endişeleniliyor? Yoksa yogaya Gezi gölgesi mi düştü? Gezicilerin arkasında yogilerin olmasından mı şüpheleniliyor? Umarım bu kaygı, devlet ve din arasında özdeşleşme, tekelleşme sinyalleri vermiyordur.
İki ay önceydi. Elimde okul çantam ve sırtımda yoga matım yüklü olarak sabah erken Paris’in gri gökyüzü eşliğinde evden çıkmıştım. Luxembourg Parkı'ndan geçerek yürümeye koyuldum. Üniversite kapısında genç felsefeci Fransız meslektaşıma rastladım. Entelektüel olarak kendimi kafadar hissettiğim pek az kişiden biriydi. Sevindim. Günüme iyi başlamıştım. Gülümseyerek “Sırtında ne taşıyorsun böyle” diye sordu. Muzip bir edayla “Namaz seccadem” dedim. Sırtımdaki nesne, kuşkuya yer bırakmayacak kadar her şeyiyle tipik bir yoga matıydı. Üstelik henüz Müslümanların namaz seccadesini özel olarak yapılmış bez bir torba içinde, omuzundan çapraz bir askıyla taşıdığını sanmıyorum. Müslümanlar da seyyal kent yaşamının içinde oradan oraya koşuşuyorlar, ama sırtlarında seccadeleri değil, herkes gibi sırt çantaları var. Arkadaşımın bütün bu ayrıntılara aşina olduğunu varsayıyordum, böylelikle cevabıma güleceğini ve namaz seccadesi ile yoga matı arasındaki ilişkiler üzerine felsefi ve sosyolojik bir sohbete dalacağımızı düşünmüştüm. Ama hiç de beklediğim gibi olmadı. Duymazdan geldi, kibarca konuyu değiştirdi. Sözlerim havada asılı kaldı. Döndü geldi bana çarptı. Üzüldüm, yersiz bir espri yapmıştım, istemeden, durduk yerde karşımdaki kişiyi rahatsız etmiş, aramızdaki harmoniyi bozmuştum. Belki de beni ofisimde namaz kılarken gözünün önüne getirmişti. Daha da yersiz ve üstüne üstlük gerçek olmayan bir imge. Ne olurdu sanki "Sırtımda ki yoga matı" deseydim, tanıdık bir sosyal dünyada kalacaktık. Ben de bigâne olmayacaktım.
Aslında o kadar da yersiz bir espri yapmamıştım. Yerleşik algı düzenimizi bozarak bir çeşit sembolik şiddeti devreye sokmuştum. Yani kelimeler ve nesneler arasındaki anlam dünyasını birbirinden koparmak, alışılagelen algıları sarsmak ve tanışlık yerine yabancılaşma yaratmak. Entelektüellerin sevilmeyen işlevi, kendilerinin de arzulamadığı kaderi. Namazın da bir çeşit yoga olabileceğini ima ederek İslam ibadetiyle ilgili bir tanışıklık kurmak istemiş ama bu arada kendimi arkadaşımın gözünde yabancılaştırmış, hatta ürkütmüştüm.
Nesneler bireylerin ait oldukları sınıf ve kültürel hiyerarşileri ele verirler. Yoga matı bugün sosyal profili, seçkileri, tercihleri birbirine benzeyen küresel bir sosyal gruba işaret ediyor. Paris, İstanbul, New York fark etmez, yoga iletişim ağı sayesinde yabancılık çekmezler, aralarında Sanskritçe mantralar, Yoga asana pratikleri, Ayurvedik sağlık ve vejetaryen yeme içme ritüellerini paylaşır, birbiriyle anlaşırlar. (Sanmayın ki ben bu gruba giriyorum, arkadaşım sırtımda ne taşıdığımı sorduğunda aslında “yoksa yoga mı yapıyorsun” demek istediğini düşünebiliriz).
"Müslümanım" dediğinizde bugün ortalama Avrupalı vatandaşın, entelektüelin gözünde yogiler ile uzaktan yakından ilişkiniz olmasını beklemeyin. Yogileri biraz 68 çiçek çocuklarının, dünya barış hareketinin devamı olarak görüp hafife alırlar. Müslümanları ise toplumsal sınıf olarak kendilerinden aşağıda, İslamcılığı da şiddet içeren bir tehdit olarak algılarlar. Müslümanların ibadet ve namazları ise birçoğunun gözünde dindarlık ile bağını, masumiyetini yitirmiştir. Onun için yoga matı ile namaz seccadesi arasında ilişki kurmak -ki bu özdeşlik kurmak anlamına gelmez- yerleşik algıları sarsar.
Müslümanlar, aralarındaki farklı mezheplere, dillere rağmen, küreselleşen yeni bir mümin profili oluşturmaktalar. Küreselleşen sadece İslamcılığın siyasileşen yüzü değildir. Müslümanlar nereye gitseler, ibadetleriyle, İslami sohbetleriyle, helal yeme-içme alışkanlıklarıyla kendilerine alternatif bir yerleşme, yaşama ağı oluşturuyorlar. Müslümanlar için yeryüzünün bir mescit olduğunu hatırlatırsak, namaz seccadesinin sadece İslami ibadet geleneğindeki yeri üzerine değil, aynı zamanda ibadet ve küreselleşme arasındaki ilişkilere farklı bir açıdan bakabiliriz.
Yoga matı ile namaz seccadesi birbirinden çok uzak iki ayrı kültürel havzanın dili ve kişisel habitüs nesneleri. Yoganın kökenleri kadim Hint geleneklerine, Hindu felsefesine ve Budizm etkilerine dayanıyor. Sanskrit dilinde yoga en yaygın anlamıyla "birleşmek" anlamına geliyor. Çok farklı yorumları, katmanlı öğretileri, çeşitli okulları var. Batı dünyası yirminci yüzyılda doğu spiritüalizmiyle tanıştığında Hintli çilekeşler, Batı kıtasına yoga öğretisini getiriyorlar. Zaman içinde yoga modern toplumların, seküler bireylerin ihtiyaçlarına göre dönüşüyor, melezleniyor ve çoğalıyor. Kimilerine göre giderek ruhani-dini içeriği boşaltılıyor. Kimilerine göre “New Age” akımının -yani Batı ile Doğu maneviyat dünyalarının senkretizmi- bir parçası haline geliyor. Seküler bireyin giderek hızlanan, parçacıklara bölünen dünyasında holistik yaklaşımıyla bütünleştirici bir rol oynuyor. Nefsi ve bedeni terbiye eden pratikleriyle bireye modern dünyanın gündelik hayatında kılavuzluk yapıyor.
Yoga matı, Amerikan (ya da Çin) yapımı ve İngilizce, ama her dilde "yoga mat" diye geçiyor. Üzerinde yoga egzersizleri yapılan minder, halı diye çevirebiliriz. Küreselleşmiş piyasanın ve ticari tüketim kodlarının içine nüfuz etmiş yeni yoga kültünün nesnesi olduğu aşikâr. Renk renk plastikten yapılan yoga matları, kaymayan, çevreye duyarlı yeni teknolojilerin eseri. Kolayca rulo haline getirilip, sırtta taşınabilir.
Seccadeler ise yüzyıllar öncesinden gelen dokuma sanatıyla el emeğiyle özdeşleşen, ibadetin, secdeye varmanın, maneviyatı yükseltmenin, biraz da kutsal nesneleri. Namaz seccadesi halen anneannelerimizin namaz ibadetini çağrıştıracak kadar geçmişle bağlantılı, aile yaşamının ritüelleri içinde kalmış, genç kızların çeyizlerine yerleştirilmiş efsunlu bir nesne. Peki gerçekten halen öyle mi? Günümüzde İslam dininin dönüşüm geçirdiği, yaygınlaştığı bir dönemde seccadelerin ziynetini, tılsımını koruduğunu düşünmek zor.
Namaz seccadesi sözcük dağarcığımızda böylesine bir çağrışım yapıyor olabilir, ama dönüp gündelik yaşamda gözlemlediğimizde başka bir nesneye işaret ediyor. Örneğin Avrupa kentlerinde müminler gerektiğinde gazete kâğıdı sererek sokaklarda, ceketlerini yayarak okul koridorlarında namazlarını kılıyorlar.
Öte yandan, gelişen İslami burjuvazinin namaz seccadelerini, ibadet habitüslerini, yeni gelişen zevklerini merak ediyorum. Giderek tezgâh el dokuması yerine eskinin kopyası makine üretimi desenler, halı yerine kadife ya da yorgana benzeyen kapitone suni kumaşlar seccade pazarının değiştiğine işaret ediyor. Erkeklerin ipek halı üzerinde namaz kılması caiz midir? Kâbe resimli seccadeler ibadete uygun mudur? Secd edilen yerin yumuşak olması halinde namaz kabul olur mu gibi yaygınlaşan sorular, modern ibadet zevkinin ve konfor arayışının örnekleri.
Yoga matı ile namaz seccadesinin birlikte düşünülmesi, yan yana getirilmesi pek de caiz olmayabilir. Nitekim Türkiye’de yoga Müslümanlar için caiz midir, sorusu gündeme geldi. Diğer tek Tanrılı dinler de bu soruyu kendilerine yöneltmişlerdi. Avrupa’daki imamlar, Diyanet'ten çok önce bu soruyla karşılaştılar. Müslüman gençlerin, özellikle kadınların yoga yapma arzusu üzerine, bazı imamlar “yoga yerine Kuran okunmasını, namaz kılınmasını” salık verdiler. Anlaşılan birinin diğerinin yerine geçebileceğini düşünmüş olmalılar. Her ne kadar yoga bir din değilse de, felsefesiyle manevi ve bedensel terbiyeyi bir bütün olarak görüyor, bireylerin üçüncü gözünü, kalp gözünü açmayı hedefliyor, egosunu terbiye etmiş insanlar, barışçıl bir dünya görüşü aşılıyor. İslam ile yoga felsefesi arasında benzerlikler olduğunu düşünen, yazan felsefeciler, hatta kendilerini "Müslüman yogiler" olarak tanımlayanlar olduğunu unutmayalım.
Diyanet yoganın “spor amaçlı yapılabileceğini” ama “dini misyon yüklenirse sakıncalı” olacağını söyledi. Bu yaklaşım bana namazın beden eğitimi üzerindeki faydalarını savunurken, dinin sakıncalarını anlatan pozitivist bakış açısını çağrıştırdı. Doğrusu ya mahalle imamına sorulsaydı biraz daha renkli bir cevap bile alınabilirdi. Halbuki Diyanet son yıllarda, belki de en çok değişim geçiren kurumlar arasında. 70li 80li yıllarda genç İslamcılar tarafından küçümsenen Cumhuriyet'in “kravatlı din adamları” bugün yeni nizamda söz sahibi. Cemevleri ve şimdi de yoga konusunda görüş bildiriyorlar. İslam’da reform, Avrupalı imamların eğitimi gibi konularda beklentimiz yüksek. Diyanet’in iddiası küreselleşti. Malezya ve Endonezya gibi yoganın yaygın olduğu Müslüman ülkelerde, İslam inancını zayıflatabileceği gerekçesiyle, yoganın özellikle dua ve şarkılarla dini otoriteler tarafından dört beş yıl önce yasaklandığı haberi halen geçerliyse, Diyanet’in açıklamasının üzerinde biraz daha durmak gerekir. Anlaşılan yoga merkezlerinin artan popülaritesi İslam dünyasında bir kaygı konusu. Ancak Diyanet yoga’yı kim için sakıncalı, ne için sakıncalı buluyor? Yogayı bir tarikat olarak mı görüyor? Müslüman gençlerin İslam yerine yogaya yönelmesinden mi endişeleniliyor? Yoksa yogaya Gezi gölgesi mi düştü? Gezicilerin arkasında yogilerin olmasından mı şüpheleniliyor? Umarım yoga merkezlerine karşı ifade edilen bu kaygı, devlet ve din arasında özdeşleşme, tekelleşme sinyalleri vermiyordur.
Gönül isterdi ki Diyanet, felsefe ve teolojik temelli bir tartışmaya kapı açsın, farklı gelenekler arasında karşılaştırmalar yapabilelim, yakınlık kuralım, İslam geleneğini bir de doğu felsefeleri aynasında okuyalım.
Çünkü sorunun özü şu: Modern bireyin seyyal yaşamına, yoga matı mı, yoksa namaz seccadesi mi eşlik edecek?
Ben gene de, bu fırsatı kullanarak meslektaşımla yapamadığım sohbeti sizlerle yapmış oldum. Buna da şükürler olsun. Namaste.