Kültür ve sanat alanındaki gelişme(me)lerden dertli Cumhurbaşkanı Erdoğan, gün geçmiyor ki bir açılış yapmasın, bir açıklamada bulunmasın.
Yenilenen Resim Heykel Müzesi açılışı için Dolmabahçe Sarayı’nda da bazı açıklamalarda bulundu.
O, "İktidarlarımız döneminde en çok hayıflandığım hususlardan birinin kültür alanında arzu ettiğimiz gelişmeyi gösterememek olduğudur", diye düşüncelerini dile getirirken, ben prompter takılsa, çalışmasa ne diyecek diye geçiriyorum içimden… Kurduğu cümleler, geçen hafta yazdıklarımı tekrarlatıyorlar bana…
Bu ülkede son 20 yılda kültür ve sanat dünyasındaki haberlerin bazılarına göz atarsak neden ilerleyemediğimizi anlamak çok zor olmayacak…
"İnsanlık Anıtı" olarak yapılan heykel "Ucube" denilerek kaldırıldı.
Opera ve bale gösterilerinde, balet ve balerinlerin giysilerinin etek boyları "estetik bulunmadığı için" uzatıldı.
Televizyonlarda, dizilerde, filmlerde, şarkı sözlerinde garip sansürlemelere gidildi… Örneğin, bir dizi sahnesinde yer alan Cem Karaca'nın "Namus Belası" şarkısındaki "Yüz bin kere tövbe eder yine şarap içeriz" kısmının sansürlenmesi, özel kanallardan birinde Selena Gomez'in haçlı kolyesinin buzlanarak sansürlenmesi, sansürde gelinen noktayı gözler önüne serdi.
Çayan Demirel gibi birçok sinemacının, yönetmenin, filmin engellenmesi veya cezalandırılmaları, "Yeni Sinema Yasası" ile devlet desteğinin iktidar tarafından atanan kişiler tarafından dağıtılması, 2014'te Altın Portakal'da patlak veren sansür vakasından sonra, belgesel ve ulusal yarışmanın kaldırılması.
Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’ndan "performans düşüklüğü" gibi sözde sebeplerle ihraç edilenler, Kürtçe başta olmak üzere bazı oyunların "sakıncalı" olduğu gerekçesiyle sahne bulamaması ya da engellenmesi…
İfade özgürlüğü hakkını kullandığı için Cenk Dost Verdi, Nazlı Masatçı, Ersin Umut Güler, Orhan Aydın, Metin Akpınar, Müjdat Gezen gibi birçok sanatçının cezalandırılması…
Uzatmayacağım, susma24.com platformunda daha fazlasını bulabilirsiniz.
"Arzu edilen gelişme" gösterilmediği gibi, gıpta edilecek bir kültürümüz de olmaz tabii bu durumda. Çünkü "yapılanlar; gülünç sansürlemeler, engellemeler, garip yasaklar, liyakatsız atamalar, cezalandırmalar, yağmalanan müzeler, bilinçsizce, hoyratça yapılan restorasyonlar kültür ve sanatın doğasıyla uyuşmuyor!
Önce çöle çevirip sonra Mecnun’u oynamak niye?
"Bugün kendi tarihimizi, kültürümüzü konu edinen dizilerimiz dünyanın dört bir yanında ilgiyle takip ediliyorsa, doğru yoldayız demektir."
Dizilerimize sırtımızı dayarsak sonumuz pek hayırlı değil gibi geliyor bana. Dizi geçmişimiz belli. Brezilya ve Meksika dizilerinden devşirme… Hani şu ağlak, kederli, dram dolu sahnelerden sonra bir anda cümbüş yerine dönen diziler. Kimin kimin oğlu- kızı olduğu hep sonradan anlaşılan, ihtiras ve aşk dolu diziler. Sokakta insan bırakmayan, ocakta yemek, fişte ütü unutturan, geride yanıp kül olan evler bırakan diziler. Zaten ne olduysa o Brezilya dizilerinden sonra oldu bize. Sonraları hayatı hep Brezilya dizileri tadında yaşamaya başladık.
Ama bayrağı devralıp en acılısı, en kanlısı, en hırslısı, en entrikalısı, en kimin eli kimin cebinde belli olmayanını biz yaptık…
Son yıllarda da gittikçe yükselen milliyetçilik mücadelesini şahlandırmak için tarihi filmler yapmaya başladık. Ben küçükken de "Kara Muratgiller" vardı.
Hani şu "Bu babam için, bu anam için, bu da kız kardeşim için" gibi tekerlemeleriyle aklımızda kalan filmler…
Şişman olması elzem olan hancının kızına musallat olan Bizans askerlerini, tek kılıç darbesi ile dağıtan, gözlere mil değil de sanki eyeliner çekilmiş gibi eskisinden daha iyi gören, düşmanlarını kalp gözüyle yenen Kara Muratgiller… Kılıçla, okla, tokatla, atlayıp zıplamayla bir orduyu dağıtarak, Bizans askerini bir kerede telef ederek, fizik, biyoloji, kimya, tıp, matematik kurallarını yerle bir eden Kara Muratgiller…
Tarih bilincimize büyük katkıları olan bu filmin ruhunu şad etmek ve bu şuuru ayakta tutmak için son yıllarda yenileri yapıldı. Ekran başındakilerin kılıç kalkanla kendilerinden geçerek izledikleri bu dizilerle, dünyaya böyle bir miras bırakmakla ne kadar övünsek azdır. Övündüğümüz diziler züğürt tesellisi değil, "kaderdir!"
İçimden çok şeyler geçirip kanunların verdiği izinle ancak bu kadarını söyleyebiliyorum şimdilik.
Ve bağımsız ve üretken tiyatrolardan biri olan "Yolcu Tiyatro" dan Ersin Umut Güler’in çağrısını iletiyorum sizlere…
Sahnede yaşamak ve sahneleri yaşatmak için… Merhabalar herkese, Bu ülkede özel, bağımsız, ödeneksiz tiyatro olmak. Hikâyenin başı. Yıl 2012 bankadan çekilen ihtiyaç kredisi ile provalar başladı ve Yolcu Tiyatro kuruldu. İlk oyun sahnelendi ve defalarca oynandı, turneler yaptı 10’dan fazla şehre. Sene 2014 ikinci oyun için yeniden kredi çekildi, oyun sahnelendi, oynadı defalarca. Sene 2016 ilk oyunun borcu yeni bitmişken üçüncü oyun için kredi çekildi, oyun sahnelendi ve zorunlu aralarıyla beraber 100. oyununa yaklaşıyor. Hikâye böyle devam ediyor… Bu cümleler özel tiyatro yapmaya çalışan arkadaşlarımın, bağımsız sanatçıların yakından bildikleridir. Yıllar geçer ayakta kalmaya, sevdiğin mesleğini tutkuyla ve inatla yapıp mutlu olmaya çalışır, hikâyelerinin peşinden koşarsın. Peki böyle mi olmak zorunda bu mesleği, sanatını bağımsız olarak icra etmenin bedeli. Türkiye’de iseniz çoğunlukla evet. Doğru düzgün işleyen sanat kurullarımız yoktur. Merkezi hükümet, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum destekleri... Yolcu Tiyatro 19 Mart 2021’de 8. yılına girecek. Bu sezon 24. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yeni oyunumuz Gomidas’ı sahneledik. Bu güne kadar hiçbir şahıs ve kuruluştan tek kuruş maddi destek almamış bir özel tiyatro olarak bu sene Kültür ve Turizm Bakanlığının özel tiyatrolara dağıttığı proje destek fonuna başvurmak istedik ancak engelle karşılaştık. Mart ayında Türkiye’de pandemi ilan edilmesiyle birlikte ilk kapanan yerlerden biri tiyatrolar olmuştu malumunuz. Bizim en hareketli aylarımızdır Mart-Nisan ayları, turne aylarıdır aslında. Yurt dışı, şehir dışı ve İstanbul’da onlarca planlanmış oyun iptal oldu ve biz tiyatro olarak kazanç elde edip vergi borçlarımızı ödeyemeyince devlet de bize dedi ki vergi borcun varsa bu desteğime başvuramazsın. Türkiye’de ki özel tiyatroların yaklaşık yarısı vergi ve SGK borcu var diye Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğine başvuramadı. Dünyada 100 yılda bir böyle salgın oluyor ve bu zamanda bile esnek davranılmıyor. Diyoruz ki siz tiyatroların başvurularını kabul edin eğer ödenek çıkarsa mahsup edip vergi borçlarından düşersiniz. Cevap: Hayır! Bugüne kadar hep seyircilerimizin oyunlarımızı izlemesi, salonları doldurmasıyla devam ettirdik tiyatromuzun varlığını. Umarım bir gün doğru düzgün işleyen sanat kurullarımız olur ve özel tiyatrolar hakkaniyetli bir şekilde destek fonlarına kavuşurlar. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde sanat bu tarz fonlarla destekleniyor. Biz bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bir yandan da ilk kez bir seyirci destek kampanyası başlattık Yolcu Tiyatro olarak. Sosyal mesafe sebebiyle boş bırakmak zorunda kaldığımız koltuklar için, aylardır oyunlarımızı sahneleyemediğimiz için yeni oyunumuz Gomidas üzerinden başlattık dayanışma kampanyamızı. Destek ol, Gomidas Sahnede Yaşasın… Boş bıraktığımız koltuklar için hatıra biletleri, kişiye özel imzalanmış Gomidas e-kitabı, 1969 basımı Marmara Gazetesi Gomidas özel sayısının tıpkıbasımı, fiziki olarak ya da online gezilebilecek Gomidas Vartabed sergisi, özel koleksiyondan kartpostal... Ayrıntılarını mobilet.com’da bulup Yolcu Tiyatroya ve Gomidas projemize destek olabileceğiniz destek kampanyamız. Maalesef borçlarından dolayı hızla kapanıyor tiyatro salonları. Bir taraftan da özel, bağımsız, ödeneksiz tiyatroların destek-dayanışma kampanyaları devam ediyor. Bu günler geçecek elbet ve sokaklarda, meydanlarda buluşup sarılıp kucaklaşacağız. İşte o günlerden geriye dönüp baktığımızda pek çok tiyatronun, sahnenin, salonun, mekanın, kültür sanat alanının geri dönüşü olmayan şekilde kapanmış olduğunu, kurak bir ortama uyandığımızı görmemek için başlatılan destek kampanyalarına el uzatmaya davet ediyorum herkesi. Bu günleri dayanışmanın ve üretmenin gücüyle aşmaktan başka yolumuz yok. Ersin Umut Güler |