Diyarbakır
Cizre’de yaşananları anlamak için sokağa çıkma yasağı kısmen kaldırıldıktan sonra medyaya düşen resimlere bakmak yeterli…
Cizre yıkık, yanık, acı içinde… Birçok gazete yazmış, “Cizre’den geriye enkaz kaldı” diye. Enkazdan çok daha fazlası kaldı. Acı kaldı, öfke kaldı, onlarca evladın külleri kaldı.
Cizre’de bodrumlarda yakılarak öldürülen birçok insanın hala cenazeleri teşhis edilebilmiş değil. Cenazelerin birçok noktaya dağıtılmış olmasından dolayı büyük bir karmaşa yaşanıyor. Parçaları farklı illere gönderilen cenazeler var. Malatya, Antep, Silopi, Şırnak, Cizre’ye dağıtılmış cenazeler var. Mavi poşetlere konulmuş, teşhis edilmeyi bekleyen cenazeler var. Sadece bir parça kemik ya da bir avuç kül kalmış cenazeler var.
Cizre’den geçen bir başka resim insanın içini dağlıyor. Öldürülen Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’un annesinin resmi bu. Esmer Ana 2 oğlunun tabutlarının arasına çökmüş, elleri ile oğullarının tabutlarını okşuyor. Yüzündeki ifadede derin bir acının yanı sıra, dimdik bir duruş var. “Mehmet ve Orhan sadece benim şehitlerim değil, tüm Kürdistan'ın şehitleridir. Hareketimizin başı sağ olsun” diyor.
Başka bir resim Kimsesizler Mezarlığı'ndan. Cizre’de teşhis edilmeyen cenazelerin bir kısmı Kimsesizler Mezarlığına konulmuş. Koca mezar taşlarının üzerleri numaralandırılmış. Bu resme bakınca aklıma 3 yıl önce ziyaret ettiğim Güney Kürdistan’daki Barzan köylerinin isimsiz mezarları geliyor.
1983 yılında Saddam’ın askerlerinin yaptığı Barzan katliamında 10 yaş üstü tüm erkekler toplanır. Kuveyt sınırında çöle getirilirler ve diri diri gömülürler. 8000 erkek aynı gün toplanarak öldürülürler. 2005 yılında Kuveyt sınırında yapılan kazıda bulunan toplu mezarın Barzan erkeklerine ait olduğu anlaşılır. Kemikler Barzan köylerine getirilir. Çoğu elbisesi, cebinde kimliğiyle çöle diri diri gömülmüştür. 510 kişinin kemikleri Barzan’a getirilir. Herkesin kemikleri getirilemediği için, getirilen kemiklerin kimin olduğu söylenmez. O günden beri Barzanlılar kendi çocukları ve babaları yerine rastgele mezar seçip bir mezarda ağlarlar. Artık tüm isimsiz mezarlar Barzanlıların kendi çocuklarıdır. Nitekim tüm mezar taşları isimsizdir Barzan’da. *
Bugün Kimsesizler Mezarlığı'na defnedilen bu insanlar, bu isimsiz mezarlar da artık tüm Cizrelilerin evlatlarıdır.
Cizre’den geçen tüm resimlere bir bakın. Şimdi, samimi bir şekilde soralım kendimize:
Eğer Cizreli olsaydık, evlatlarımız bu şekilde yakarak öldürülseydi, evimiz bu şekilde başımıza yıkılsaydı, ölülerimiz yerlerde kalsaydı, şehrimiz, anılarımız, tarihimiz yerle bir edilseydi… Biz ne yapardık? Yapılan bu vahşete, bu zulme cevabımız ne olurdu?
Bunu düşünmek bile ürkütüyor değil mi? Biz ürküyoruz, ama bu gözü dönmüş devlet ürkmüyor! Bu akılsız, şuursuz devlet korkutucu geleceği göremiyor!
Devlet kendi aklınca “kamu düzeni”ni sağladığını düşünüyor. Kamu düzeni yakarak, yıkarak, öldürerek, katlederek, cenazeleri gömdürmeyerek, işkence ederek, göz oyarak, kafa keserek sağlanmaz!
Başka bir yol yokmuş gibi insanların yaşam alanlarını bombardımana tutarak, aç susuz bırakarak, yakarak, cenazelere bile işkence ederek devlet, “kamu düzeni”ni yıkmış ve onarılamaz zarar vermiştir.
Şimdi aynı “kamu düzeni” Diyarbakır’da, İdil’de sağlanmaya çalışılıyor. Kürtler bunun farkında. Farkında oldukları için ablukaları kırmaya çalışıyorlar. Farkında oldukları için gaza, kurşuna, bombaya rağmen ses yükseltiyorlar! Farkında oldukları için Sur’a yürüyorlar!
Cizre’nin resimlerine bakın, iyi bakın! Başbakan’ın sözleriyle “ihdas edilen kamu düzeni”ne bir bakın!
Cizre’nin sesini duymadınız! Cizre bodrumlarından gelen çığlıklara kulaklarınızı kapattınız! Cizre zaten artık sesini duymanızı istemiyor. Sadece bu resimlere bakın, bu size yeter! Başka söze gerek yok!