Çocukluğu Ermenilerle iç içe geçmeyen şansız Kürtlerdenim. Çocukluğumda çevremdeki tek Ermeni olan komşumuz Hacı Teyzenin Ermeni olduğunu uzun yıllar sonra öğrendim. Belki de öyle sanıyorum. Çünkü aslında Hacı Teyze’nin bizlerden “farklı” olduğunu çocukken de biliyordum.
Bundan 10-15 yıl önce Diyarbakır’da katıldığım bir gecede, Sarı Gelin türküsünü dinlerken çocukluğumda çok sevdiğim Hacı Teyze düşüverdi aklıma. Oysa ben 10-11 yaşlarındayken Hacı Teyze ölmüş, ve uzun yıllar aklıma düşmemişti. O gece uyuyamadım. Tüm gece aynı soru aklımı kurcalayıp durdu. Hacı Teyze Ermeni miydi?
Ertesi sabah uyanır uyanmaz anneme uğradım. “Hacı Teyze Ermeni miydi?” diye sorduğumda, annem oldukça şaşırmıştı. “Evet, Ermeniydi ama kimse bilmezdi, nerden biliyorsun?” diye sordu. Aslında bilmiyordum, ama öte yandan da sanki biliyordum.
Annem Hacı Teyze’nin içler acısı hikâyesini anlattı. 1915 olayları sırasında Hacı Teyze 5-6 yaşlarında, beşikte uyuyormuş. Uyandığında ailesinden kimse yokmuş evde, her yer kargaşa, evler yıkık dökük… Ailesi o kargaşadan can haliyle kaçarken Hacı Teyze O’nu beşikte unuttuklarını düşünüyor.
Daha sonra bir adam Hacı Teyze’yi yanına alıyor. Hacı Teyze o evde büyüyor.15 yaşına gelince baba dediği adam onu kuma olarak almak istiyor. Hacı Teyze adamla evlenmek zorunda kalıyor. Adamdan 2 çocuğu oluyor. Adamla yaş farkı oldukça fazla. Henüz çocukları çok küçükken adam ölüyor. Hacı Teyze 2 küçük çocukla ortada kalıyor. Bu nedenle onu isteyenle tekrar evlenmek durumunda kalıyor. Ölen kocasının teyzesinin oğluyla evleniyor. Bu adam da ölünce, adamın kız kardeşi olan, bizim “Bibi (hala)” dediğimiz bir yaşlı kadınla birlikte yalnız bir yaşam sürmeye başlıyor. Bu arada hacca giderek “hacı” oluyor.
Hacı Teyze Ermeni olduğunu ömrü boyunca saklıyor. Bunları bir gün çok sevdiği anneme ağlayarak anlatıyor. Ben uzun yıllar sonra Hacı Teyze’nin Ermeni olduğunu nasıl anladığımı bilmiyorum. Büyük ihtimal çocukken arkasından konuşulan birşeyleri duymuş olmalıyım.
Hacı Teyze’nin pamuk gibi elleri, bembeyaz yüzü ve masmavi gözleri hala aklımda. Gençken dillere destan bir güzelliği olduğu söylenirdi. Her haftasonu bu çok yaşlı ve titiz iki kadının camlarını silmeye gider, cam işi bittikten sonra çok sevdiğimi bildikleri için bana yaptıkları dolmayı beraber yerdik. Hacı Teyze ve Bibi’nin evleri bizimkinden farklıydı: özenle serilmiş danteller, şık tel dolaplar, ve bizim evde hiç olmayan fotoğraflar…
Hacı Teyze’nin Ermeni olduğunu öğrendikten sonra, hayatı boyunca bunu saklamak zorunda kalmış olmasından büyük bir utanç duydum. Biz onlara nasıl bir hayat sunmuştuk ki, kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardı. Acaba çocukları biliyor muydu, yoksa onlar da hiçbir zaman annelerini tanımadılar mı?
Bundan yüzyıl önce yüzbinlerce Ermeni katledildi. Sadece katledilmediler, Ermeni kimliği geniş bir coğrafyadan topyekün kazındı. Kiliseleri, evleri, dükkânları hatta mezarlıklarıyla. Kalan Ermeniler ise asimile edildi, ömür boyu acı çekerek gizli bir yaşam sürmek zorunda kaldılar. Onları Hrant’ın deyimiyle “ürkek güvercinler” gibi yaşattık!
Ve ben bundan çok utanıyorum! Atalarımın buna bulaşmış olması beni bir Kürt olarak kahrediyor! Onların acısını hafifletememek içimi dağlıyor…
100 yıldır acılarını kabul edip, acılarına ortak olmamızı bekleyen bir halk var yanı başımızda! Bu ülkede ise utanmazca hala acıları inkâr ediliyor. “Kalanlar” da devletin en tepesindeki kişi tarafından “deport etmek” le tehdit edilebiliyorlar.
''Ey Ermeni diasporası, belgelerimiz burada. Senin ne kadar belgen var, çıkar belgelerini'' diyen bir Cumhurbaşkanı var bu ülkenin. Hrant’ın verdiği cevabı verelim Cumhurbaşkanına: Her Ermeni bir belgedir! Benim Hacı Teyzem tek başına bir belgedir!
Katile katil, soykırıma soykırım demezsek, başka katliamların da önünü açmış oluruz. Ermenilere yapılan bir soykırımdır. Bu ülkenin Batısından Doğusuna Ermenilerin soyu kırılmıştır.
Artık kabul edelim! Onlar korkunç bir şekilde katledildiler, çünkü Ermeni doğmuşlardı!