“Kaderimizi Bekliyoruz”
Sıcak bir güne uyanıyoruz. Silopi’ye henüz sonbahar gelmemiş. Silopi toprak yolları, yol kenarlarına terk edilmiş bozuk kamyonlarıyla bugün gözüme daha da yoksul görünüyor. Êzidi kampına gitmeden önce Belediyeye uğruyoruz. Silopi Belediyesinde bizleri Belediye Başkanı Seyfettin Aydemir ve Eşbaşkan Emine Esmer karşılıyor.
Emine Hanım: “Gelen kurumlar ciddi bir şekilde ellerini taşın altına koymadılar. 1,5 aydır bu insanlar burada. Onları otogardan döndürdük, önce afet konutlarına koyduk, sonra yeni bir kamp açtık. 30 dönümlük bir arsa üzerinde yeni bir yaşam alanı açtık Êzidiler için. Ancak yarın öbür gün kış koşulları olduğunda ne yapacağız bilmiyoruz. Sınırda istasyon olması lazım. Silopi’de 2500 Êzidi var ” diyerek söze giriyor. Bu 2500 Êzidinin yarısı açılan kampta diğer yarısı ise Silopi’de evlerde misafir ediliyor. Yoksul Silopi halkı Êzidilerin ilk günden itibaren yanına koşmuş durumda. Halk elinde avucundaki her şeyi Êzidilerle paylaşıyor. Evlerde kalanlar için Belediye kart sistemi başlatmış. Belediyenin verdiği kartlarla ücretsiz kuru gıda alabiliyorlar.
Êzidiler arasında dönmek isteyenlerin de olduğunu ama bu sayının haftada 10 kişiyi geçmediğini öğreniyorum. Emine Hanım “büyük kırılma yaşadılar, artık toparlanmaları çok zor” diyor. Belediye kışa hazırlık olarak geçici konut projesi planlamaktalar. Bu proje için bir kampanya başlatarak, sivil toplum ve halktan kaynak toparlamayı düşünüyorlar. Ancak konut gibi bir konunun sivil toplumun, bu küçük belediyenin ve yoksul Silopi halkının gücünü aştığı aşikar. Hükümete ile bu konuyu konuşup konuşmadıklarını sorduğumda, odadaki herkes hükümetin bir şey yapmadığını, başvurduklarında “Zaxo’daki kampa gitsinler” cevabını aldıklarını öğreniyorum. Oysa Zaxo’daki kampa Zaxo’ya gelen Êzidiler bile sığmıyor, Êzidilerin çoğunluğu Zaxo’da inşaatlarda yatıyor.
Türkiye’ye gelen Êzidi sayısının 30 bin civarında olduğunu Belediye koordinasyon merkezinden öğreniyorum. Silopi’de 2500, Şırnak’ta 7100, Roboski’de 2250, Batman’da 3500, Diyarbakır’da 5055, Mardin’de 6245, Viranşehir’de 2730, Cizre’de 1500, İdil’de 500 Êzidi var ve bu rakam her gün artmakta. Belediyedeki yetkililer şuan için gıda, giysi ve sağlık olmak üzere 3 temel ihtiyaç olduğunu, ama en önemli konunun kış için geçici konut meselesi olduğunu tekrarlıyorlar. Başkan Seyfettin Bey: “Sadece üstlerindeki elbiselerle geliyorlar. Kışın çadırlar su içinde kalacak” diyerek endişesini dile getiriyor. Belediye neredeyse diğer tüm işlerini bırakmış, tamamen Êzidilere odaklanmış durumda.
Toprak yollardan geçerek Belediyenin daha önce su deposu olarak kullandığı alanda oluşturduğu kampa geçiyoruz. Kamp oldukça yeşil bir alanda kurulmuş. Silopi Êzidi kampında 111 çadırda toplam 1100 kişi kalıyor. Çadırların 99’u tek ailenin kalabildiği tekli çadırlardan, gerisi büyük çadırlardan oluşuyor. Ağaçların arasına geçirilen iplere çamaşırlar asılmış. Çadırların arasından sünger yataklar görünüyor. Bol çocuk var. Kampta 3 öğün yemek çıkarılmakta. Kamptaki 39 şeker hastası için ayrı yemek çıkarılıyor. Kamp içinde gönüllü doktorlar çalışıyorlar. Babası gözlerinin önünde kesilen bir çocuğun sinir krizi geçirdiğini ve artık ayaklarının tutmadığını, bu nedenle dün Diyarbakır’a donanımlı bir hastaneye yollandığını öğreniyorum.
Sağlık meselesi ciddi sorun. Türkiye’ye gelen Êzidilerin hastanelerde ücretsiz bakımına ilişkin herhangi bir yasal mevzuat ya da kararname çıkmadı. Bu nedenle hastaneler ücretsiz bakamıyor. Bazı hastanelerde “Suriyeli” diye yazdırılarak bakımları yapılıyordu. Ancak daha sonra birçok doktorun isyan etmesi sonucu bazı il ve ilçelerde Vali ve Kaymakamlar inisiyatif kullanarak Êzidilere ücretsiz bakımının yolunu açtılar. Ancak hala bu konuda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç var.
Kamp çalışanlarında bir genç: “Yıllardır Rojava’ya yardım topluyorduk şimdi Êzidilere topluyoruz” diyor. Çocuklar için bir çadır açılmış, yakında çocuklara kampta eğitimler başlayacak. Yine daha küçükler için kampta bir kreş hazırlığı var. “O zaman uzun kalacaklarını düşünüyorsunuz” diye soruyorum görevli gence. Genç cevaplıyor: “Biz onları mülteci değil misafir kabul ettik”.
Êzidi aileler genel olarak çok çocuklu geniş aileler. 7 kişilik bir ailenin çadırına konuk oluyorum. Yerde oturan kadınlardan biri “Günü böyle oturarak düşünerek bitiriyoruz” diye söze başlıyor. Şengal’in Sinoni Nahiyesinden gelmişler. Şengal’den Zaxo’ya sonra da Silopi’ye ulaşmışlar. Ailelerinden 2 kişiyi İŞİD yakalamış, diğerleri kaçabilmişler. Kadının oğlu “Arap komşularımız bize hainlik ettiler. Artık devlet himayesi olmazsa geri dönmeyiz” diyor. Bu son haftalarda birçok Êzididen duyduğum bir laf, herkes dönebilmek için devlet güvencesi istiyor. Yerde oturan kadınlardan birine gelecekle ilgili düşüncesini soruyorum. “Bekliyoruz” diyor. “Neyi?” Kadın: “Kaderimizi bekliyoruz” diye cevaplıyor.
Silopi’den Cizre’ye geçiyoruz. Cizre'de Belediye Êzidileri 2015 te açılacak olan büyük sanayi sitesine yerleştirmiş. Sanayi sitesinde yaklaşık 2000 Êzidi kalmakta.
Sanayi sitesi etap etap yapılmış. Her etap kendi içerisinde 2 katlı bölümlere ayrılmış. Camlar henüz yok, mavi demir parmaklıklar çarşaflarla ve battaniyelerle kapatılmış. Êzidi gençler kamp görevlileri ile birlikte alanı temizlemekteler. Bazı yerlere küçük su depoları konulmuş, bazı yerlerde eski tip klimalar var. Bölümlerin içinde yere atılan kilim ve battaniyelerin üzerinde çocuklar yatıyor. 2 bölüm de gelen yardım malzemelerine ayrılmış. İhtiyacı olan o bölümlerden ihtiyacını karşılıyor. Birkaç yerde buzdolabı ve televizyon var. Bu sanayi etaplarının her biri bir sokağa dönüşmüş, çocuklar buralarda oyun oynamaktalar.
Kadın eğitim odası olarak bir oda dizayn ediliyor. Odanın içinde Sakine, Leyla ve Fidan’ın resimleri asılı. DÖKH’ün (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) yakında kampta kadın eğitimlerine başlayacağını öğreniyorum.
Odalardan birinin içine giriyorum. 6-7 ailenin kaldığı bu odada yaklaşık 50 kişi var. Yerdeki kilimlerin üzerinde çocuklar yatıyor. Çocuklar benim telefonla oynarken, ben de kadınlarla konuşmaya başlıyorum. 20 gündür gelmişler. Zaxodan nehri geçerek kaçak gelmişler. İŞİD’çiler köylerinde bebekleri kesip kadınları götürmüşler. Geleceği soruyorum. “Geleceğimizle ilgili hiçbirşey bilmiyoruz” diyorlar. “Ya dönmek”. “Artık ev yok bahçe yok, evlerimizi yaktılar nasıl gideceğiz” diyorlar.
Cizre kampında çocukların en çok oynadığı oyun dama. Kırık tahta ve taşlardan oluşturdukları dama takımları ile oynuyorlar. Kamptan ayrılmadan ben de oyunlardan birine katılıyorum ve tabi ki yeniliyorum! Birkaç kutu dama sanırım en çok bu kampta anlam bulurdu. Çocukların bu halini görünce, Türkiye’deki sivil toplum örgütleri nerede diye düşünmeden edemiyorum. Çocuk, kadın, rehabilitasyon, sağlık alanında çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarının biran önce bu kamplara gelip çalışma başlatması gerekiyor. Gerçek bir afet durumu söz konusu ve bu afet Bölgedeki yoksul sivil toplum örgütlerinin gücünü çok aşıyor. Cizre’de dama oynayarak yaşadıklarını kısa bir süreliğine de olsa unutmaya çalışan çocukları arkamda bırakarak Midyat’a hareket ediyorum.
Midyat’ta Êzidilerin büyük çoğunluğu AFAD tarafından Suriyeliler için birkaç yıl önce oluşturulan kampa yerleştirilmişler. Kampta 7000 Arap, 2700 Êzidi bulunmakta. Êzidileri bu kadar korktukları Arapların yanına yerleştirmek kimin fikri diye düşünmeden edemiyorum.
Midyat’a gelen Êzidilerin ilk durağı olan Bacin Köyüne gideceğiz. Bacin Köyü eski bir Êzidi Köyü, 90’larda boşaltılıyor, insanlar Avrupa’ya göç ediyor. 2000’li yıllardan sonra Avrupa’ya giden Bacinli Êzidilerin bir kısmı geri dönerek, yıkılan köylerini restore etmeye başlıyorlar. Şimdi Midyat’a gelen birçok Êzidi önce bu köye geliyor, buradan diğer illere ya da kamplara dağılıyorlar. Halk ve Belediye de köyde kalanlara yardım ediyor.
Bacin’e giderken, yolda, Asuri Süryani Keldani Arami Derneği'nin kurucusu arkadaşım Yaşar Kaygısız Êzidilerin koçer olarak yaşadıklarını, o nedenle ancak köyde yaşayabileceklerini belirtiyor. “Êzidileri büyükşehirlere götürüp çadırlarda tutmak çözüm değil. Êzidiler peynir yemiyor, yoğurt yiyor, yoğurt köy yoğurdu olmalı. Kendi kültürlerine uygun yaşam alanı yaratmak lazım” diye ekliyor. Yaşar’ı dinlerken 80 ve 90’larda boşaltılan bu Êzidi köylerinin İŞİD’den kaçan Êzidilere açılmasının ne kadar iyi olacağını düşünüyorum. Bu köyler yüzyıllardır Ezidilerindi, 90’larda bir kısmına korucular yerleştirildi. Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılan Êzidilere bu köyler analarının ak sütü gibi helaldir!
Bacin Köyünün girişinde birkaç yıl önce yapılan büyük Kasra geliyoruz. Bu Kasr’da 110 Êzidi kalıyor. Köy evlerinde kalan Êzidilerle birlikte Bacin’de toplam 150 Êzidi var.
Kasra giriyoruz. Bahçede Mardin Artuklu Belediyesinin yardım pikapları duruyor. Kasrın verandalarına atılan döşeklerde Êzidi bebekler uyuyor. Kasrın içine girince hemen koridorda yaşlı bir Êzidi nene var. Onunla ilgili hiçbir şey bilinmiyor. Kimi kimsesi yok. Bu yaşında günlerce dağda yürüyerek buraya ulaşmış. 20 gündür bu kasırda yaşıyor. Kasrın geniş salonunda bir köşede yatak ve döşekler, diğer köşede yemek için masa ve sandalyeler var. Kasrın içindeki hareketlilikten yemek zamanı olduğunu anlıyorum. Bugün menüde tavuk, pilav ve güveç var.
Kasra yerleşen Êzidilerin çoğunluğu Şengal’in Sinoni Nahiyesinden gelmişler. YPG’liler onları kurtarmış ve nehirden geçirerek Zaxo’ya ulaştırmış. Ezidi bir kadın üzülerek, “Gerillalar kışlık yiyecek stoklarını bile bize verdi. Hiçbir şeyleri kalmadı” diyor. Yanındaki Êzidi erkek: “300 yıldır bizi katlediyorlar, bu 74. Katliam” diye ekliyor.
Almanya’dan Êzidilere yardım için gelmiş, kendisi de Êzidi olan Kadir Abi Kasrın koordinasyonunu yapıyor. “Avrupa’da uzun süredir Kobane’ye yardım topluyorduk şimdi de Êzidilere topluyoruz” diye söze başlıyor. “Ancak kışın döneceğiz ve burada kim onlara bakacak bilmiyoruz. Keşke orada değil de burada yaşasaydık. Keşke burada ölsek. Keşke tarih boyunca Kürtler olarak böylesine birbirimize yardım etseydik, sonunda birleştik” diyor.
Gözlerim buğulanıyor. Kadir Abi arabanın yanına beni yolculamaya geliyor. Gözlerinde ışıltılı bir umutla yüreğime sesleniyor:
“Katliam gördük, ama yine de mutluyuz. Kürtler yanımızda durdu, bizlere sahip çıktı. Artık biliyoruz; ölürsek de beraber öleceğiz”.