Muhtemelen duymadınız ismini. İsmi Felek Batur, 7 yaşındaydı. 2 gün önce Siirt’te zırhlı aracın altında kalarak öldü.
Sadece birkaç haber sitesinde, 2-3 cümle ile geçen haberden öğrendiğimiz şu: Felek, kardeşi ile el ele sokakta yürüyormuş. O sırada mahalleye giren zırhlı araç, Felek’i ezip geçmiş. Felek oracıkta kaybetmiş yaşamını. Kardeşi şans eseri yara almadan kurtulmuş diyor haberler. O kardeşin ömür boyu taşıyacağı bir yürek yarasıyla kaldığını es geçerek. Haberler mahallelinin olaya tepki gösterince, polislerin “neden çocuklarınız dışarı çıkıyor” diye mahalleliye çıkıştığını yazıyor. Bir de Felek’in babası şöyle söylemiş haber ajanslarına: “Kızımın tek bir fotoğrafı dahi yok.”
Tek kare dahi fotoğrafının olmaması ne demek, yoksulluk içinde büyüyenler bunu iyi bilirler. Evde ne fotoğrafçıya gidecek, ne de fotoğraf makinesi ya da fotoğraf çekecek telefon alacak kadar para yoktur. Okula başladığınızda mecburiyetten çekilen bir vesikalık dışında hiçbir fotoğrafınız olmaz. O küçük, genellikle korkunç, okul vesikalığını saklarsınız bir ömür, sizin de bir zamanlar çocuk olduğunuzu hatırlatan ender şeylerden biri olarak.
Kürt çocukların bu “suretsiz” kaderine şimdi yeni bir kader daha ekleniyor. Zırhlı araçların altında ezilerek ölmek. Birileri bu ölüm şeklini fıtratımız buyuruyor. Zırhlı aracın evin içine kadar girerek, uykuda ezdiği 7 yaşındaki Muhammed ve 6 yaşındaki Furkan’ı ezip geçenler tahliye edilirken, başka çocukların pervasızca sürülen zırhlı araçların altında ezilmesinin yolu açılıyor.
Kürt çocukların kaderi bu ülkede hep farklı oldu. “Eğitim şart”, “haydi kızlar okula” korosunu yıllarca seslendirenler bile, Kürt çocukların eğitime ulaşımının ne kadar zor olduğunu, onlara biçilen bu kaderi görmezden geldiler. Köylere bir türlü gelmeyen öğretmenler, her ay istenen tayinlerden dolayı sürekli değişen öğretmenler, sobasız okullar, küçücük yaşta yatılı okumak, ailenden kopmak zorunda kalmak, anadilinde eğitim olmadığı için anlamamak, aşağılanmak, utanmak, YİBO çocuğu olmak… Yıllarca çalıştığım sivil toplum örgütlerinde okul ve yurt yapımlarında yer aldım, ne çok zorluklarla karşılaştık. Bu çocukların çoğu o kadar yoksul olurlardı ki değil hafta sonları bazen bayramlarda bile ailelerini ziyaret için gerekli yol parasını bulmak mümkün olmazdı. Bugün bile tüm bu zorlukları aşarak iyi eğitim alabilmiş bir Kürt çocuğu gördüğümde, saygıyla önünde eğilirim. Herkes tek bir ağızdan söyleyip duruyor “her şeyin başı eğitim” diye. Peki, hangi eğitim, hangi okul, nerede devletin her çocuğa eşit olarak sunması gereken eğitim hizmeti, nerede o kader!
Felek’in kaderi de feleğe inat farklı olabilirdi, eğer Felek Siirt’te bir Kürt çocuk olarak dünyaya gelmemiş olsaydı. Felek feleğe inat yaşayabilirdi, eğer Felek, Kürtlerin, Türklerin, tüm halkların çocuklarının eşit ve özgür yaşadığı, eşit derecede korunduğu bir Türkiye'de doğmuş olsaydı. Felek’in muhtemelen yüzlerce resmi olacaktı o zaman. Her anını, her gülüşünü kaydetmiş olacaktı anası babası… Felek, hayata gülümseyecekti o resimlerde. Eğer, devlet Kürt vatandaşını huzurlu, güvenli, eşit haklara sahip bir yaşam sunmaya değer bulsaydı, farklı olacaktı bu çocukların kaderi. Tanklar, zırhlı araçlar mahallelerimizden geçmiyor olacaktı. Zırhlı araçlara ve her türlü silaha harcanan para çocuklarımızın mutluluğu için harcanacaktı. Kimse “çocuklar neden dışarıda oynuyor” diye çıkışamayacaktı. Çocuklarımız güvenle sokakta oynuyor olacaktı. Kürt çocukları öldürmek öyle kolay olmayacaktı. Çocuk öldürenler cezaevinde olacaktı. Evden çıktığınızda eli kalaşnikoflu adamlar, tanklar, TOMA’lar, barikatlar karşılamayacaktı bizi. Normal bir yaşam, herkesinki kadar normal bir yaşamımız olacaktı. Bugün çocuğumuz, sevdiklerimiz sağ salim eve dönecek mi, bunu değil, başka şeyleri dert ediyor olacaktık muhtemelen. Hayat, hayat olacaktı… Eğer Türkiye'de bizler eşit vatandaşlar olarak kabul edilseydik.
Olmadı, belki de hiç olmayacak, bilmiyorum.
Felek’i duymadınız muhtemelen. 7 yaşındaydı. Zırhlı aracın altında ezilerek öldü. Nasıl bir çocuktu, saçları ne renkti, kaşı gözü. Kimse bilmeyecek. Kimse Felek’i göremeyecek. Çünkü Felek’ten kalan tek kare bir fotoğraf bile yok!