Diyarbakır
Uzun süredir aynı şeyi yapıyorum. Bu savaşta öldürülen insanların hayatlarını irdelemek. Bugün baktığım hayatlardan biri Cizre bodrumlarında öldürülen Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Cihat Dursun.
Cihat 2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi 1. Sınıf öğrencisiyken aynı üniversitede öğrenci olan Nejat Ağırnaslı ile birlikte KCK operasyonunda gözaltına alınmış, emniyette ifadesini Kürtçe vermek istemiş. Polisler anadilde savunma talebini kabul etmediği için, kayıtlara "susma hakkını kullandı" şeklinde geçmiş. Ardından savcılıkta da ifadesini Kürtçe vermek istemiş, ancak anadilde savunma hakkı savcılıkta da kabul edilmemiş. Cihat’ın örgüt üyesi olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamayınca uzun süren bir tutukluluk evresinden sonra 2014 Mayıs ayında serbest bırakılmış.
Cihat’ın cezaevinden yazdığı, daha sonra Boğaziçi öğrencileri tarafından oyunlaştırılan mektubunu okuyorum. “Kapı kapandı” diyor mektubunda Cihat:
“Hapishaneden içeri alındığımda bir kapının kapanma sesini duydum. Ama o kapı benim değil siz dışarıdakilerin suratına kapandı."
Cihat, gencecik bir fidan, Cizre’de yakılarak katledildi.
Bir başka hayat ise 3 gün önce Diyarbakır Çınar yakınlarındaki bombalamada hayatını kaybedenlerden 5 yaşındaki Hüseyin Utku Gülbahar. Annesinin ardından “Oğlumu babası ile birlikte gömün, korkar” haykırışını dinliyorum. En çok hangi yemeği severdi Hüseyin, oğlum gibi o da lego karakterlerinin hastası mıydı? O da karanlıktan korkar mıydı? Küçük kardeşi Reyhan doğduğunda kıskanmış mıydı? Hüseyin sevmiş miydi Diyarbakır’ı?
Hüseyin, minicik bir çocuk, Diyarbakır’da bombalı saldırıda katledildi.
Sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, şehirlerimiz yakılıp yıkılıyor, gencecik fidanlarımız bodrumlarda öldürülüyor. Sonra bir yerde bir patlama oluyor, bu sefer ölenler polis, asker, çocuk…
Bir Kürt şehrinden Boğaziçi’ne bir evlat nasıl gider, ne zorluklarla yetişir böyle bir evlat? Bir evladın “su” çığlıkları arasında ölmesi ne demektir?
5 yaşındaki bir çocuğun parçalanarak ölmesi bir anneye nasıl izah edilir?
Aklın bittiği noktadayız!
Ne kadar ölmemiz lazım! Daha kaç anne çocuğunun cenazesine sarılmalı bitmesi için?
Bu bir spor toto değil, bir ondan gitti bir öbüründen diye bakılamaz! Ölenler birinin eşi, babası, evladı, kızı, oğlu, amcası, dayısı, sevdiği…
90’lar, 2000 neslini kaybediyoruz artık! Bir nesil toprak oluyor. Çocuklarımız ölüyor. Her tarafımız kanıyor. Ne hikmetse hiç kimse elinde bir parça tentürdiyot ile gelmiyor. Herkesin dilinde kin, şiddet, savaş, yıkım var! Oysa biz ölümü ve öfkeyi değil, yaşamı ve barışı biriktirmek istiyoruz.
Barış isteyenler, yan yana gelmek zorundayız.
Kapı tümden kapanmadan!