Diyarbakır
Cizre’de yaşanan vahşeti 1 ay boyunca günbegün canlı izledik. Bundan sadece 1-2 hafta önce yaşayan, çoğunluğu 20 yaşın altında gençler olan, yüzden fazla insan, bugün yaşamıyor. Bundan sadece 1-2 hafta önce yaralı olan ve bizden 1 bardak su isteyen insanlar, bugün yoklar. Bu insanlar yavaş yavaş, acı çektirile çektirile, yanlarındaki insanların ölümüne şahitlik ettirilerek, ölüler ve yaralılarla iç içe, susuz, aç bir şekilde işkence edilerek, yakılarak katledildiler.
Ve bu insanlar her aşaması bize izlettirilerek katledildiler. Belli ki bizlerin sessizliği test edilmek istendi. Sessizliğimiz Cizre ile onaylandı. Cizre’den sonra artık daha büyük katliamlar bekleyebiliriz böylece.
Bu katliamla birlikte özellikle bir bilgi kirliliği de yaratıldı. Yandaş medya ile desteklenen bu kirli bilgi akışı öyle bir noktaya geldi ki, Cizre’de neler olduğuna dair kafalar epey karıştı.
O nedenle önce günbegün Cizre’de neler yaşandığına bir bakalım:
Cizre’de bir evde yaralılar olduğunu ilk 22 Ocak günü öğrendik. Sokağa çıkma yasakları olduğu günden bu yana Cizre’de halkın içinde olan HDP milletvekili Faysal Sarıyıldız, içinde Cihan Karaman’ın da bulunduğu 20’ye yakın yaralı bir grubun olduğunu bildirdi. Üniversite öğrencisi Cihan Karaman’a AİHM’in tedbir kararına rağmen ambulans gönderilmedi. Sosyal medyada “Cihan İçin Ambulans” çağrıları yapılırken, Cihan Karaman’ın içinde bulunduğu bina tüm gün bombalandı. Cihan bir kez ambulansa ulaşmayı denediyse de açılan ateşlerden dolayı ulaşamadı, geri döndü binaya. Cihan 23 Ocak’ta öldü.
24 Ocak’ta Cudi mahallesindeki bir bodrum katında çoğunluğu yaralı 31 kişi olduğu bilgisi ulaştı. Faysal Sarıyıldız bu yaralılara yardım edilmesi için adresi ilgili kurumlara ilettikten sonra, bina bombalanmaya başlandı. İçerdeki yaralılardan Faysal Sarıyıldız’a yollanan mesajlardan hepimiz olan biteni takip etmeye başladık:
“Şu an üzerimizdeki binayı yıktılar.”
“Nefes almakta zorlanıyoruz.”
“Binanın kapısı çöktü evi yerle bir ediyorlar.”
“İnsanlar her geçen dakika hayatlarını yitiriyorlar, heval ne oldu bu görüşme?”
"Burada Sultan adında ağır yarali bir kiz çocuğu var bana sürekli baba beni bırakma diyor duyunca kahroluyorum."
"Sürekli su isteyen 13 yaşında bir kız çocuğu var. Hep su istiyor. Ancak iç kanaması olduğu için ona su veremiyorum"
Yavaş yavaş yaralıların ölüm haberleri gelmeye başladı.
Bu arada HDP milletvekilleri yaralılara ambulans gitmesi için Ankara’da hükümet ve yetkililerle çeşitli görüşmeler yapıyorlardı.
27 Ocak’ta yaralıların tahliyesi için belediyeye ait ambulans ve cenaze aracı bodrumun bulunduğu binaya yollandı. Ancak ambulanslardan önce zırhlı araçlar bodrumun etrafını kuşattı. Yaralı ve cenazeleri alması engellenen ambulans ve cenaze aracı mahallenin dışında bekletildi. Bodrum topa tutulmaya başlandı, içerideki ağır yaralılara “teslim olun” çağrısı yapıldı. Ambulans o gün içerisinde 4 kez gönderildi. Sokağın başına her vardığında, zırhlı araçlarla şiddetli sanal çatışmalar yaratılarak, ambulansın bodrum katına kadar gitmesi engellendi.
Ölüm haberleri tek tek gelmeye devam etti.
Ambulans gönderilmesi konusunda hükümet ile görüşmelerinde bir mesafe kat edemeyince, HDP milletvekilleri Osman Baydemir, Meral Danış Beştaş ve İdris Baluken İçişleri Bakanlığı’nda açlık grevine başladılar.
29 Ocak’ta bodrumdan tekrar mesaj geldi:
“Heval, bir eli sağlam olan arkadaş; iki aydır arıtma deposunda bulunan 1 litrelik suyu, cıvataları açıp çıkardı herkes bu suyla dudaklarını ıslattı... Herkes inliyor konuşamıyor"
"Öldürecem kendimi artik yeter su haykırışlarını duymak istemiyorum"
"Su diyorum, su heval su"
29 Ocak’ta bodruma 2 ambulans daha gönderildi, o sırada çekilen görüntülerden ambulansların gelişiyle birlikte bodruma atılan top atışlarını görüyoruz. Bu arada içerideki yaralılardan mesaj gelmeye devam ediyordu:
“Heval acil 7 havan oldu, binayı vurdular, çoğu arkadaşın sesini alamıyoruz.”
Aynı gün bodrumda bulunan 16 yaralının isimleri öğrenildi ve bodrumdan ilk resimler medyaya düşmeye başladı. Resimlerde yaralılar oldukça bitkin, baygın görünüyorlardı.
30 Ocak’ta özel harekat polisleri bodruma baskın yaptı. Baskında yaralılar enkaz altında kaldı. Bu arada Bölgeden gönüllü sağlıkçılar Cizre’ye yola çıktılar.
Yaralılardan 15 yaşındaki Sultan Irmak öldü.
Günlerdir haber alamadıkları yaralı çocuklarını almak üzere bodrumun 100 metre yakınına kadar giden 10 kadın gözaltına alındı.
Bodrum katında tüm bunlar yaşanırken Cizre’nin farklı yerlerinde evlerden yanmış cesetler çıkıyordu. 1 Şubat’ta Cizre’nin Cudi mahallesinde beş cenaze yakılmış bir daireden çıkarıldı.
Cizre’den gelen tüm resimlere, mesajlara, bodrumdan Mehmet Tunç gibi bazı insanların TV’lere canlı bağlanarak verdikleri bilgilere rağmen, Ankara’da yetkililer kirli bilgi yaymaya çalışarak yaşanan katliamı karartmaya uğraşıyorlardı. Cizre’de yaralılar son nefeslerini verirken, yaralıların bulunduğu bina sürekli top atışları ile vurulurken, binanın birkaç yüz metre ötesinde yaralıların anaları kendilerini yerden yere atarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Belki yaralı değiller”, Başbakan Davutoğlu, “Muhtemelen orada hiç yaralı yok” diye açıklama yaptılar. Hiçbir medya kuruluşu da sormadı: “Madem yaralı yok, neden bodruma gidilmesine izin vermiyorsunuz?” diye.
İlk bodrum katındaki yaralılardan özel timlerin binaya operasyon yaptığı 30 Ocak’tan beri haber alınamazken, 5 Şubat’ta içinde 37 yaralının bulunduğu 2. bir bodrum bilgisi ulaştı. Hemen aynı gün ambulans yaralıları almak için yola çıktı ve ilk bodrumda yaşanan mizansenin bir benzeri burada da yaşandı.
Medyaya yansıyan görüntülerde bir ambulansın içinden görevli olduğu anlaşılan bir kadın yaralılara elindeki megafon ile sesleniyor:
“Sabah 9’dan beri sizi bekliyoruz. Devletimiz şuan size tüm sağlık hizmetlerini sağlamış durumda. Emniyetli bir şekilde dışarıya çıkacaksınız. Yaralılar, lütfen sokağın önüne gelin. Tüm sağlık imkânlarımız size sağlanmış durumda. Lütfen sağlığınız için bize doğru yaklaşın, lütfen.”
Devlet, enkaz altında kalan ağır yaralı insanların 600 metre ötedeki ambulansa gelemeyeceğini biliyor olmalı. Özellikle kaydedildiği belli olan bu görüntülerle devlet herhalde dünyaya “biz ambulans gönderdik, gelmediler” mesajını vermek istedi.
Nitekim bu çağrıya inanarak yanan evden dışarı çıkan 16 yaşındaki Abdullah Gün güvenlik güçlerince hemen katledildi.
Bu arada HDP-DBP heyeti Cizre’ye girmeye çalışıyordu. Onlarla birlikte binlerce insan Cizre’ye doğru yürüyor ancak devlet “yaralı herhangi kimsenin olmadığı söylenen” Cizre’ye kimsenin girmesine izin vermiyordu.
Cizre’de farklı sokaklarda ölü bedenler bulunuyordu. 7 Şubat’ta Cizre Cudi Mahallesi, Paraşüt ve Huzur sokaklarında, kimliği belirlenemeyen 4 kişiye ait cenaze daha hastaneye kaldırıldı. Hemen ertesi gün 8 Şubat’ta 7 cenaze daha hastaneye götürüldü.
7 Şubat akşamı TRT bir son dakika haberi geçiyor:
“Güvenlik güçleri Cizre’de teröristlerin kontrolündeki bodrum kata girdi, 60’a yakın terörist etkisiz hale getirildi.”
Habere gelen tepkiler üzerine ertesi gün Şırnak Valiliği 10 kişinin öldürüldüğünü bildiriyor. Ancak rakamlar Şırnak Valiliğini yalanlıyor. 9 Şubat günü sabah 27 cenaze hastaneye getiriliyor. Aynı gün ilerleyen saatlerde 12 cenaze daha hastaneye getiriliyor.
10 Şubat’ta içinde yaralıların olduğu 3. bir bodrum katı bilgisi medyaya düştü. Bu bodrum katında 20’ye yakın cenaze ve 25 yaralı olduğu öğrenildi. Aynı gün 3. bodrum katındaki yaralıların isimleri medyada yayınlandı. Öğlene doğru yaralıların aileleri bodrum katına doğru yürüyüşe geçti, gaz bombası ile engellendiler. Öğleden sonra ambulans yerine 3. bodrum katına da cenaze araçları gitti.
Aynı gün Cizre’de bodrumda mahsur kalanlardan Derya Koç bağlandığı bir televizyon kanalına şunları söylüyordu:
“Yaralıları benzin döküp yaktılar. Nefes alamıyoruz, mehter marşı çalıp, gaz atıyorlar… Acil bir şey yapılmazsa bizi de arkadaşlarımız gibi gaz atıp infaz edecekler.”
Derya Koç’un çığlığı da duyulmadı. 11 Şubat’ta 31 yanık ceset daha hastaneye götürüldü. Cesetlerin bir kısmının sadece yanık değil parçalandıkları belirlendi. Kafası, yüzü, kolu, bacağı olmayan cesetler vardı. Bu cesetleri günlerdir hastaneye taşıyan ambulansın şoförü Cemal Candoruk da gözaltına alındı.
11 Şubat’ta İçişleri Bakanı Efkan Ala Cizre’de operasyonların bittiğini ama sokağa çıkma yasağının bir müddet daha devam edeceğini açıkladı. Aynı saatlerde sosyal medyadaki JİTEM hesaplarından geçen resimlerde Cizre sokaklarında yerlerde cesetler görünüyordu. Cesetlerin bir kısmı, kadınlara ait cenazeler çıplak soyulmuş bir şekilde teşhir ediliyordu. Gelen tepkiler üzerine Şırnak Valisi çıplak bir şekilde teşhir edilen kadına ait fotoğrafının “Cizre'yle hiçbir alakası olmadığını” söyledi. Ancak fotoğraftaki sokak, resmin arkasındaki mahalle ve tepenin görüntüleri Vali’yi yalanlıyordu.
Ben size bu satırları yazdığım sırada hastaneye getirilen cenazelerin sayısı 123’ü bulmuştu. Cenazeleri gören sağlıkçılar bu insanların sadece yakılmadıklarını, aynı zamanda parçalandıklarını da söylüyordu. Bu sabah görüştüğüm, otopsilerin bir kısmına giren bir sağlıkçıdan cenazelerin bir kısmında, özel bir silah ya da bomba kullanıldığını, küçük metal parçaların vücudun her yerine dağıldığı cenazeler ile karşılaştığını öğrendim. Bu kişi ölenlerin bir kısmının da yakılmadan önce öldürüldüğünü belirtti.
Cizre operasyon bitti denilmesine rağmen hala yanıyor. Birçok evde yangın devam ediyor. Operasyon bitti denilmesine rağmen Cizre semalarından tank, top, kurşun sesleri geliyor.
Cizre’den geçen görüntüler Cizre’nin ne hale getirildiğini de gösteriyor. Cizre tamamen yıkılmış görünüyor. Bu aşîr kent, Mir Bedirxan’ların, Mem û Zin’in memleketi, tüm Mezopotamya’da Dicle’nin en güzel aktığı kent, Cizre, yakılmış, yıkılmış…
Tüm bu yıkıntının üzerine Başbakan Davutoğlu açıklama yapıyor:
“Cizre sokakları emniyet ve huzura kavuştu” diyor.
Şu öldürülen insanların cenazelerine bir bakın!
Yanık, yıkık Cizre’ye bir bakın!
Bu mudur huzur anlayışınız Sayın Başbakan?
Bu mudur Müslümanlığınız?
Yüzlerce evladı vahşice katledilen, toplu yakılan, evlatlarının çıplak cesetleri sergilenen, evi, yuvası yerle bir edilen bir halkla dalga mı geçiyorsunuz?
“Şark operasyonu bitti” öyle mi?
Ben size söyleyeyim, gelecek 100 yıl devam edecek bir öfkenin tohumlarını attınız Cizre’de.
Kürtler için artık hayat Cizre’den önce, Cizre’den sonra!
Cizre Kürtlerin kalbinde derin bir yaradır artık!
Cizre’den önce söylenen barış sözlerini artık bu topraklarda duymanız zor olacak!
“Şark sorunu” asıl şimdi başlamıştır!
Gotin sar bû*
* Söz soğudu…