Seçim sonuçlarını öğrenen 8 yaşındaki oğlumun ilk sorusu“Anne, yani herkes hırsıza mı oy vermiş?”oldu. Doğrusu küçük oğlumun bu soruyu sormasına şaşırdım, olan bitenlerin bu kadar farkında olduğunu beklemiyordum. Biran ne cevap vereceğimi bilemedim. Sonra kısaca “biz hırsıza vermedik” diyerek konuyu kapatmaya çalıştım.
2 Kasım sabahı. Evden işe doğru yola çıkıyorum. Büronun önünde arabayı park ederken sokaktaki küçük esnaf başıma toplanıyor. Sohbete başlıyoruz:
-Nurcan Abla, ne olacak şimdi, sen bilirsin?
-Vallahi bilmiyorum.
-Bizimkiler de hata yaptı, millet huzur istiyor, niye hendek kazıyorlar?
-Belki şimdi artık AKP oyları aldı, Kürtleri bombalamaktan vazgeçer.
-Niye vazgeçsin ki, geçici iktidarken bile bunları yapan, şimdi tam iktidarken neler yapmaz.
-Her bir jetin havalanması, Diyarbakır’a bir fabrika parası, adamların umurunda mı?
-Ama bizimkiler de karşılık vermeseydi iyiydi.
-Karşılık vermek istedikleri yok, zaten kaç cephede savaşıyorlar. Ama kardeşim gidiyor, nedensiz onları bombalıyor, olacak iş mi?
-Yine de Kürtler sabretmeli.
-Sabır sabır nereye kadar.
-HÜDA-PAR onları destekledi, eh esnafın da bir kısmı destekledi. Ben onlara vermedim ama belki verirsek bizden vazgeçerler, huzur gelir diye düşünen bazı arkadaşlarım verdi.
-Özyönetim ilanı da yanlıştı?
-Yanlıştı tabi ama karşılığı bu mudur? Yüzlerce insanı katlettiler. Başka bir şekilde bu konuyu devlet istese oturup tartışabilir.
-Beyaz Toros da var tabi.
-Kürtler korkmaz. Korkacak neyi kalmış. Batıdan alınan oyların çoğu geri gitti. Adamlar sineğe böceğe verdiği değeri Kürtlerin haklı mücadelesine verseydi başka olurdu bu ülke zaten.
Öğlen arası her zaman yaptığım gibi Suriçi’ne gidiyorum. Suriçi’nde sessizlik hâkim. Konuştuğum bir esnaf:
-Vallahi verdim bu… (burada söylediği küfrü yazamıyorum), belki dedik verirsek yakamızdan düşerler.
Başka biri:
-Kardeşim 30-35 yıldır savaşıyoruz, vallahi de billahi de bıkmışız. Yeter artık. AKP’den Kürtlere hayır yok ama ne yapalım belki verirsek savaşı bitirirler dedik.
Suriçi’nde yaşayan gençler ise birçok insanın oy kullanamadığını söylüyor:
-Abla kaç kişi bu mahallelerden göç etti, çok insan. Onlar gittikleri yerlerde oylarını kullanamadılar.
-Pazar günü yüzü maskeliler gelmişti yine, valla oyumuzu korkuyla kullandık, kullanmayanlar da oldu.
Güvenlik bölgesi ilan edilen ya da sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerden kaç kişi başka yerlere göç etti, kaçı geri dönüp oyunu kullanamadı, bu konuda bir rakam arıyorum ama bulamıyorum. Bölgede göçle ilgilenen bir iki derneği arıyorum, ellerinde net bir rakam olmadığını, ancak tahminen maksimum 400 bin kişinin yer değiştirmiş olabileceğini söylüyorlar, “bunun yarısı oy kullanamamıştır diye tahmin ediyoruz” diye ekliyorlar. Bu konuda HDP’nin ve GAP Belediyeler Birliği’nin acilen bir çalışma yapması ve kaç kişinin “güvenlik bölgesi” gerekçesi ile oy hakkının gasp edildiğinin belirlenmesi gerek.
Başka bir genç ekliyor:
-AKP sonuç böyle çıksın diye her türlü tedbiri aldı. HÜDA-PAR da onlara çalıştı.
Gençlerle konuştuğumu gören bir kadın oturduğu masadan sesleniyor:
-Nurcan Hanım, yaz, sor HDP’yi eleştirenlere, HDP daha ne yapsın diye sor. HDP yıllardır kimsenin yapamadığını yapıp AKP’yi 7 Haziran’da iktidardan indirdi. HDP’nin bir sürü yeri bombalandı, bir sürü HDP’li katledildi, bizi öldürdüler. Bir sürü eş başkanımız içerde. Daha ne yapsın HDP?
Diyarbakır’da yüzler gülmüyor. HDP’nin barajı geçmesi buruk bir mutluluk verse de, AKP’nin oylarını bu kadar yükseltmiş olması insanları ürkütüyor. Geleceği görmemek, savaşın evrileceği boyutu görmemek karamsarlığı körüklüyor. AKP bu kadar oy aldı, istediği oldu, artık savaşı bitirir, yakamızdan düşer diyenler olduğu gibi; savaş yeni başlıyor, AKP bu güçle Rojava’ya saldırır, bu da sadece Rojava için değil tüm Türkiye ve Kürdistan için yeni kanlı bir dönemin başlangıcı olur diyenler de var.