Diyarbakır
1 ay sonra yeniden Şırnak için yollardayım.
Nusaybin’den itibaren kontroller başlıyor. Nusaybin girişindeki kontrol noktasındaki beton bariyerler Türk bayrağına boyanmış.
Önce halen ciddi sayıda Şırnaklının kaldığı Kumçatı beldesine uğruyorum. Kumçatı beldesi, belde ve köylerine sığınan Şırnaklıların çadırlarının yıkılması ile gündeme gelmişti. Tam o dönem ziyaret etmiştim beldeyi. Bugün artık çadır tek tük görünüyor. İnsanlar dayanışmayla tek göz de olsa ufak evler inşa etmeye yönelmişler. Birçok aile köylerdeki yakınlarının yanında kalıyor. Köylere uğrayıp birkaç aile ile görüşüyoruz. Ezidiler geldiği dönem oluşturulan kampta ise 28-30 civarında aile var. Geçen ay kampın halini yazmıştım.[1] Kapı, pencere, hatta çatının bile olmadığı bu kampta bu aileler kışı geçirmekteler.
Kumçatı’dan sonra Şırnak’a geçiyoruz. Aslında bu “geçmek” yazdığım gibi pek de kolay olmuyor.
Şırnak girişinde daha önce yazan “Şırnak Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinden biridir” yazısı bu sefer yok. Onun yerine “Şırnak bir Türk ilidir” yazıyor. Bakalım bundan sonra ne gelecek… Yorumu size bırakıyorum.
Şırnak’a girmek için kilometreleri bulan uzun bir araç kuyruğu var. Biz de araçta bekliyoruz. Kuyruk çok ağır ilerliyor, çünkü araçlar birkaç ayrı aramadan geçiriliyor, didik didik ediliyor. Yaklaşık yarım saat sonra araçta beklemeyip yürüyerek Şırnak’a girmeye karar veriyoruz. Başka insanlar gibi biz de şoförü bırakarak arama noktasına doğru yürümeye başlıyoruz.
Şırnak Sanayi Sitesi ve Şırnak Üniversitesi arasında kurulan bu arama noktası, bir arama noktasından çok sınır geçişini andırıyor. Dikenli teller ve bloklarla geniş bir alan oluşturulmuş. Bu alanın içine sınır geçişlerinde olduğu gibi peronlar kurulmuş. Üstlerinde “Peron 1 Kabini, Peron 2 Kabini" gibi yazılar var. 4 ayrı peron var. Tel alanın girişinde kadın ve erkek polisler önce üst araması yapıyorlar. Bizi arayan kadın polis arama yaparken bir yandan da uzun uzun annesiyle cep telefonuyla konuşuyor. Sonunda “Arama yapıyorum anne sonra konuşalım” diyerek telefonu kapatıyor. Sonra başka bir polis gelip tellerin arkasından kimliklerimizi GBT soruşturması için topluyor. Henüz peronlara yaklaşabilmiş değiliz. Yaklaşık 15 dakika sonra kimliklerimiz geliyor. Kimliği geri gelenlerin yüzünde “bugünü de atlattık” der gibi büyük bir rahatlama var. Kimliklerimizi aldıktan sonra tel alana giriyoruz, peronları ve beton blokları geçerek güvenlik alanından çıkıyoruz. “Sırat Köprüsünü geçtik” diyor yanımdakilerden biri.
Artık aracımız yok, Şırnak’a yürümek zorundayız. "Uzun zamandır yürümemiştik, kiloda almıştık" gibi laflarla kendimizi avutmaya çalışsak da yol yokuş, hava soğuk. Sağda boş araziye atılmış Şırnaklıların evlerinden çıkarılan eşyaları görüyoruz. Yanımdaki Şırnaklı arkadaşım “İşte bunlar Şırnak’ın yağmalanan malları” diyor. Kalorifer petekleri bir yana ayrıştırılmış, diğer eşyalar başka yana. Resim çekmek istiyorum ama tam görüş alanındayız. 4 kadın sohbet eder gibi yapıp bir resim alabiliyorum. Arkamızda “sınır”, karşımızda yıkık Şırnak. Şırnak’a doğru uzun yürüyüşe başlıyoruz.
Bir müddet sonra tanıdık bir araç bizi gelip alıyor. Şırnak’ın yıkık mahallelerinden geçiyoruz. Şehrin yüzde 70’i yıkılmış durumda. 12 mahalleden oluşan Şırnak’ın 8 mahallesi artık yok! Şehrin bir zamanlar yürüdüğüm, her gittiğimde alışveriş yaptığım merkezi artık yok! Her yer koca bir boşluk! Şırnaklı gençlerle bir araya geldiğim Pepule Çay Bahçesi, Cudi’ye, Gabar’a karşı sohbete daldığımız Cumhuriyet Meydanı… Hiçbiri yok! 12 bin kişinin yaşadığı Şırnak’ın en büyük mahallesi Bahçelievler artık düz bir arazi. Bir şehir düşünün ki artık bir merkezi yok!
Şırnak’taki yıkım hiçbir şehirdeki yıkıma benzemiyor. Cizre, Silopi, İdil, Nusaybin, Sur, Yüksekova… hiçbirindeki yıkım Şırnak gibi değil! Doğrusu gördüğüm manzara karşısında dehşete düşüyorum.
Şırnak’ta buluştuğum HDP Şırnak milletvekili Aycan İrmez bu durumu “kent kırımı yaşanıyor” diye tarif ediyor. 14 Mart’ta başlayan sokağa çıkama yasağı tam 8 ay sonra 14 Kasım’da kaldırılıyor. Ancak asıl yıkım operasyonların bittiği 3 Haziran’dan sonra başlıyor. Şırnak Valiliği 2044 evin yıkıldığını söylese de genel olarak yıkılan binalar 6-8 katlı oldukları için Aycan Hanım yaklaşık 10 bin civarında dairenin yok edildiğini anlatıyor:
“3 Haziran’da operasyon bitti. 3 Haziran’dan 14 Kasım’a kadar dükkânlar, evler yıkıldı. Kalan eşyalar ganimet gibi dağıtıldı. 3 Haziran’dan sonra aileler eşyalarımızı almak istiyoruz dediler. Başvuran ailelere gidin ama eve girme şartı olarak evinizin ya da damınızın bir tarafına Türk bayrağı asacaksınız dediler. Evlerine girenlere eşyalarını alabilmeleri için bazen 1 saat, bazen yarım saat, bazen 10 dakika müddet verdiler. İnsanlar toparlayabildiklerini toparlayıp çıktılar. Bu ailelere kağıt imzalattılar, eşyalarını aldılar diye.”
Şırnak’ta daha o kadar çok dehşet verici şey görüp, duyacağım ki…
İnsan böylesine bir yıkımı yapabilen devleti görünce gerçekten de düşünmeden edemiyor:
Şırnak Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinden biri midir?
*Şırnak’ta gördüklerimi birkaç yazı ile aktarmaya devam edeceğim.