BM İnsan Hakları Komiseri, Kaşıkçı soruşturmasına uluslararası uzmanların da katılmasını istemiş. Günaydın! Komiser cesur olmalı, dosyaya baştan el atmalı, açıkcası elini taşın altına sokmalıydı. BM Genel Sekreteri ve İnsan Hakları Komiserinin bu olayla ilgili çekingenliklerini siyası açıdan anlıyorum, ama insan hakları açısından üzüntüyle karşılıyorum.
Bugün konum bu değil. İnsan haklarına müthiş saygılı başka bir ülke: Çin.
'Yirmi birinci yüzyıl Çin yüzyılı' olacak diyorlar.
Nitekim, kapitalizmin entelektüel kalelerinden The Economist dergisi geçenlerde bu tezi destekleyen bir yazı yayımladı. Dergi, küresel değişimin sürükleyicisinin artık ABD değil Çin olduğunu öne sürüyor. PPP (alım gücü paritesi) hesaplarına göre Çin dünyanın en geniş ekonomisi olmuş bile. 1990’da 750 milyon Çinli yoksulmuş. Bugün yoksul durumda olan Çinliler 10 milyondan az. Aynı dönem içinde dünyadaki patent başvurularındaki artışın yarısı Çin kaynaklı. Bunlar yazıda gördüğüm birkaç ilginç rakam. Çin’in ekonomik performansını hepimiz biliyoruz. Çin’in yükselişini biraz hayranlık, biraz gıpta ve haset, biraz da ürkerek izliyor birçok ülke.
Küreselleşme Batıda başladı. Ne ki bu coğrafi saptamaya bağlı olarak, ‘küreselleşmeyi batılılar başlattı’ derken dikkatli olmak gerekir. Küreselleşme her ne kadar batılı emperyalistlerin iradi ürünü olarak görünse de aslında kapitalizmin iç dinamiklerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Kapitalizm, doğası gereği, Batı ülkeleriyle sınırlı kalamazdı. Gene kapitalizm, doğası gereği, her türlü yönetim şeklinin, dinsel inancın, ideolojinin kılığına girip kisvesine bürünebilir. Çin’de gitti, komünist oldu kapitalist sistem. Küreselleşmenin ağırlığı, merkezi Çin’e kayar gibi olunca bu kez Batılılar küreselleşmeden yakınmaya başladılar. Korumacı, ulusalcı eğilimler iç politikada öne çıktı.
Bu gelişmeye bakarak, bazı Batı karşıtlarının “oh olsun!” çektiklerini biliyoruz. Ancak Çin’in yükselişi daha iyi bir dünya mı getirecek, bilmiyoruz. Bazı tahminler yapabiliriz.
Yukarıda değindiğimiz yazıda yer verilen iki ilginç rakamı daha aktarabiliriz. 1990’dan bu yana dünyada yapılan savunma harcamalarının yüzde 60’sı Çin’in sevgili Kızıl Ordusu için. Gene 1990’dan buyana dünyadaki karbon salımlarının yüzde 55’i Çin kaynaklı.
Çin yönetimine sorarsanız her şeyi ülkeleri kalkındırmak, vatandaşlarını mutlu kılmak için yapıyorlar. Çinlilerin mutluluğu için son attıkları devrimsel (!) adım sosyal kredi sistemini kurmak oldu. 5 yıl önce başlatılan bu sistemin 2020 yılında Çin’in tümünü ve vatandaşlarının hepsini, evet 1,4 milyarı kapsaması öngörülüyor. Basitçe sistem şu: devlet vatandaşlarının sadece meslek ya da okul performanslarını değil, günlük hayattaki davranışlarını, toplum içi ilişkilerini, resmi kurumlarla ilişkilerini, kısaca her şeyini izliyor ve puan veriyor. Kişisel veriler, bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler, her şey kontrol altında. Ülkede şimdiden 600 milyon kamera var, dikkatle bakıyor devlet. Kimse tanınmaza yatamaz. Yüz tanıma yöntemleri iyice gelişmiş. Normlara, beklentilere göre davrananlara artı puan, hatalı davrananlara eksi puan. Eksi puan alanlar bir takım yaptırımlara uğratılıyor. Tutuklanmadan teşhir edilmekten, otobüse uçağa binememeye kadar uzanan bir yaptırımlar dizisi.
Çin yönetimi bir normal insan tanımı yapmış, makbul vatandaş nedir onu da tanımlamış. Bu tanımları ölçüt yaparak izliyor sevgili vatandaşlarını.
Çin yönetimi makbul vatandaş, normal insan gibi temel kavramların tanımı yapabilmiş ve topluma dayatıyor olmasıyla diğer bazı devletleri kıskandırıyor olabilir. Ancak birçok gözlemci, sosyal kredi sistemi nedeniyle Çin’i Dünyanın ilk dijital diktatörlüğü olarak tanımlıyorlar.
Böyle bir sistem içinde azınlıktaysanız işiniz daha da zor. İşte Uygurların durumu. Batı kamuoyunda çok güncel bir konu. Ne yazık ki, Türkiye’nin bu drama gereken ilgiyi gösterdiğini söyleyemeyiz.
Çin yönetimi etnik Çin olmayanları adam etmenin daha zor olduğunu düşünüyor olmalı. Bir milyon, evet bir milyon Uyguru eğitim (!) kamplarına almış, onlara makbul vatandaş olmayı öğretiyor. Sosyal kredi sistemine göre bunlar henüz güvenilir düzeye gelmemiş vatandaşlar, devlet onlara ne güzel yardımcı oluyor, değil mi?
BM organları Çin’deki Uygurların insan hakları durumu konusunda biraz sesini yükseltti, ama sadece birazcık.
Siyasi kaygılar, etik ve insan hakları hukukundan daha ağır bastığı sürece uluslararası toplumun insan haklarını koruması güç olacaktır.