Görsel ve yazılı basından izledik: Cumartesi annelerinin üstüne gene hiddetle gidilmiş, şiddet uygulanmış. Neden? Bu hiddetin nedeni nedir? Barışcıl göstericilere neden şiddet uygulanır?
Özünde insani bir konudan söz ediyoruz. Oğullarının, eşlerinin başlarına neler geldiğini öğrenmek için yıllardır bekleyen insanların eyleminden söz ediyoruz. Devlet bu acılı insanların sorularına doyrucu yanıtlar getiremediği sürece onların da eylem yapma hakkı vardır. Eylem yeri, vakti bahane edilip bu kadar sert davranılmaz. Bir trajedi söz konusudur. Mağdurların, acılarına dikkat çekmek için en uygun yer ve zamanı belirleme hakları vardır. Eylemin siyasal boyutu da olabilir. Demokratik toplumlarda buna da hak vardır. Anayasamıza göre uymak zorunda olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına, içtihatına bakın görün, eylemcilerden yana mı, yoksa eylemcileri bastırma emri veren yöneticilerden yana mı? Yazık! Gene durup dururken sorun çıkartıyor, bir türlü kapatamadığımız yaraları gene kanatıyoruz. Diyeceksiniz ki, “bir takım grupların dışında kimse bu olayla ilgilenmez, o yarayı fazla takan olmaz”.
2014’ün eylül ayında Meksika’da 43 protestocu öğrenci ortadan kaybolmuştu. Suç örgütleri ve onlarla işbirliği yapan güvenlik görevlileri olaydan sorumlu çıktı. Öldürülmüş ve cesetlerinin yakılmış olduğu tahmin edilen bu öğrencilerin akibetini öğrenmek üzere nerdeyse bütün ülke ayağa kalktı. Öğrencilerin ebeveyinleri, yakınları başkentin en kalabalık caddesinde bulunan içişleri bakanlığının önünde çadır kurdular. Barışçıl eylemler düzenlediler. Kimse onları trafik, kalabalık, hatta güvenlik gerekçeleriyle engellemeye çalışmadı. Bu olay, son seçimlerde hem cumhurbaşkanlığını hem de meclis çoğunluğunu kaybeden iktidarın inişe geçişinin başlangıcı oldu. Türk basınına da bu olay yansıdı, ama gösteri ve protesto hakkının kullanılması yönü üstünde pek durulmadı.
Demek ki, Meksika’da toplum ve kamuoyu bu olaya karşı duyarlı davranmış. Demek ki, bu tür olayları çözememenin iktidar açısından siyasal bir bedeli olabiliyormuş.
Elbette, bu tür olaylar kimsenin umurunda olmazsa iktidar da fazla ciddiye almaz. Hal böyle olunca, umursuzlukla umarsızlık arasında çırpınıp durursunuz.
Ancak, ateş düştüğü yeri yakar derler ya, ana yüreğine düşen ateş kolay sönmez. Kapanmayan her yara, çapı ne olursa olsun, toplumun sağlığı açısından tehlikelidir. İktidarın bunu biliyor olması gerekir. Umarız, hukuk devletinin, demokrasinin ve insan haklarının gereği yapılır da cumartesi ateşi zamanla büyümez.
Hiç bir iktidar tarihe güvenmesin!