Şu Kara Cuma çılgınlığı sonunda ülkemizi de sardı. Ekranlarda gördüğümüz görüntüler iğrenç. Güya daha ucuza mal, ürün almak için ne hallere düşüyor insan.
Ekonomiye katkısı oluyormuş kara cumaların. Örneğin Fransa’da 5 milyar Euro’luk satış yapılmış. Bunu gören, ‘hem hayat pahalılığı yüzünden sokaklara dökülüyorsunuz, hem de alış veriş için birbirini yiyiyorsunuz’ demez mi? Aynı şeyi Türkiye’de de söyleyebilirsiniz. ‘Ne ekonomik krizi kardeşim, baksana millet para harcamak için deliler gibi çırpınıyor, AVM’lerde kendinden geçiyor’ diyebilirsiniz.
Gördüğümüz bu trajikomik sahneler tüketim toplumunun insan ruhunda yaptığı tahribatın sonucu. Kara Cuma, kara ruh. Ne kadar tüketirse o kadar mutlu oluyor günümüz insanı. Ne bulursa tüketiyor. Tüketemezse israf ediyor. Böylece kendini de, doğayı da tüketiyor, hem de artan bir hızla.
İnsanlar yeter ki rahat rahat tüketebilsinler, demokrasiymiş, insan haklarıymış, hikâye...
Diyeceksiniz, bütün dünya böyle değil. Dünyanın belki üçte ikisi açlık sınırında, savaş, çatışma, yoksulluk, yoksunluk içinde yaşıyor. Evet öyle. Ancak tüketim toplumunu da o acılı öteki dünyayı da yaratan aynı sistem: Kapitalizm.
İnsan dediğimiz varlık kapitalizmi aşamadıkça, en azından dönüştüremedikçe kendini yiyip bitirmeye yargılıdır.