Anlaşılan İdlib’e sefer var. Hayırlı olsun! Oraya intikal edecek Mehmetçiklerimiz, günü gelince, görevlerini başarıyla tamamlamış olarak sağ salim dönerler inşallah!
Sefer, harekât olarak duyuruldu. Bütün dünya basını da öyle aktardı. Gelişmenin duyuruluş şekli ve basında yaratılan havaya bakılırsa bir fetih seferine girişiliyor sanabiliriz ilk anda. “Suriye’ye giriyoruz” lafı ortalığı sarıverdi. Sanki “Musul ve Kerkük olmayacak, bari biraz Suriye verelim” gibi bir hava…Meseleyi rasyonel bir şekilde anlatmak varken, niye bu hava yaratılıyor?
Hepimiz biliriz: fetih arzusu bizim bilinçaltımızdan bir türlü çıkmaz. Ah, mümkün olsa da, Osmanlının hayalimizdeki yükseliş dönemine dönebilsek. Yürü. Sallla palayı sağa sola…Artık öyle olmuyor işte! Elin İzlandalısı geliyor, bize kendi evimizde üç çekiveriyor. Hem de topla oynama oranımızın yüzde yetmişbeş olmasına rağmen. Ortalıkta dolaşmak başka, sonuç almak başka. Bizim dış politikamızla futbolumuz arasında benzerlikler var gibi…Neyse! Fazla kurcalamayalım.
Umarız, İdlib seferi olumlu sonuçlar getirir. Ne ki, Suriye’de bizim gördüğümüz, Rusya ve İran ile beklenenin ötesinde içli dışlı olarak, yavaş yavaş Esad tarafına kaydığımızdır. İster misiniz, “Esad bizi yanılttı. Onu demokrasi ve insan hakları düşmanı sanıyorduk. Meğerse derdi ülkesinin toprak bütünlüğünü korumak imiş.” deyiverelim. Şaka! Şaka! Ben, kendi adıma, Suriye’de işlenen insanlığa karşı suçlar faillerinin yanına kalırsa, bunu insanlığın yeni bir skandalı olarak görürüm. Kendini “eşref-i mahlukât” ilan eden insandan çağımızda başka şeyler beklemek güç görünüyor, gittikçe.
Felsefe bir yana, Obama’nın ataletinden yararlanıp Orta Doğu’ya balıklama dalan Rusya işini iyi götürüyor, doğrusu. Kuzey komşumuz olması yetmiyormuş gibi şimdi Güney komşumuz da oluverdi. Bundan böyle bizim sadece Suriye değil Irak Kürdistan’ı politikamıza da Rusya, biraz dramatik söyleyelim, ayar verebilir. Baksanıza! Vanayı kapattırmadılar. Rusya’nın Irak Kürdistan ile yatırım, ticaret ilişkileri geliştikçe gelişmiş maşallah! Rusya Irak’ın toprak bütünlüğüne halel gelmesini istemiyor ama epey nüanslı bir politika izliyor. Mustafa Barzani’nin SSCB ile ilişkileri, Mahabad Cumhuriyet’inin kurulup yıkılmasında Rusların rolü gibi geçmişte kalmış olayları anımsarsak, bölgedeki Rus manevralarını daha iyi değerlendirebiliriz.
Ne de olsa Putin kuzey insanı, ondan mıdır, bilemiyorum. Bizim gibi bağırıp çağırmıyor ama etkili oluyor, dediğini de yapıyor. Diplomaside yapamayacağın şeyi demeyeceksin. Öfkeyle kalkınca zararla oturacağını bileceksin. Bizim üslubumuzun, söylemlerimizdeki şiddetin bize ne kazandırdığını anlamış değilim. Tersine, örneğin, Barzani’ye öfkelenip, Iraklı Kürtleri aç susuz bırakmaktan söz etmenin tutumuza yararı değil, zararı oldu. Barzani’ye arayıp da bulamadığı mağdur görüntüsü kazandırdı. Hiçbir Kürdün de bu tür tehditleri olumlu karşılaması beklenemez.
Barzani ailesinin bugüne kadar en önemli diplomatik başarısı, bölge devletlerini ve başlıca aktörleri biribirine karşı oynamaktı. Mesud Barzani, referandum yaparken, çevre ülkelerini kendine karşı birleştirerek temel politikasından saptı. Yeniden klasik çizgisine yöneleceğinin işaretlerini veriyor bence. Sakinleşip uygun yollardan konuşmak gerekir. İranlılar bunu yapıyorlar bile.
Pankreas (Amerikan) güreşini bilirsiniz. Bazen ringe on, onbeş güreşçi çıkar. Hepsi birbirinin rakibidir. Kimin kime ne zaman vuracağı, kimin kimi destekleyeceği belli olmaz. “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sözündekinin tam tersi bir oluşum görülür. Orta Doğu’daki ilişkiler de böyledir işte. Umarız, bu güreşi öğreninceye kadar daha çok yara almayız!