Dünyamızda işlerin iyi gitmediği, birçok şeyin yanı sıra uluslararası silahsızlanma ve ticaret müzakereleriyle süreçlerinin durumundan belli olur. Ne yazık ki silahsızlanma ve ticaret alanlarında durum parlak değil.
1987 yılında Reagan ile Gorbaçov orta menzilli nükleer silanları yasaklayan anlaşmayı (INF) imzaladıkları zaman bütün dünya sevinmişti. Özellikle Avrupa rahat bir nefes almıştı. Çünkü bu anlaşmanın ana amacı Avrupa’daki nükleer savaş tehditini asgariye indirgemekti.
Şimdi bu anlaşma yürürlükten kalktı. Trump, Rusya’nın anlaşmaya uymadığını öne sürerek çekildi anlaşmadan. Ruslar da tepki olarak çekildi. Bu çekilmeyi bizim değerli basınımız “Gördünüz mü Putin Trump’a nasıl çaktı” havasında konunun özüne girmeden duyurdu. Gerçekler bizim güncel gelişmelere göre algılamak istediğimiz farklı elbette. Avrupa güvenliğinin üstünde kara bulutlar dolaşıyor.
Aslında bu kara bulutlar 2007 yılında Rusya’nın Avrupa konvansiyonel kuvvetler anlaşmasından (CFE) çekilmesiyle belirmişti. Yavaş yavaş çoğaldı. NATO Baltık ülkelerine Polonya’ya kuvvet konuşlandırıyor. Rusların da eli boş durmuyor.
Rusların İNF anlaşmasına uyup uymadıkları şüpheli. Trump, INF’in denetim mekanizmalarını güçlüce çalıştırmak yoluna gidebilirdi, gene kaba yöntemi seçti. Bu tavrın Avrupa güvenliğine ne katkı olabilir ki, Rusları tahrik etmekten başka! Nitekim, Putin yeni nükleer silahlar yapabileceklerini söyledi.
Avrupa güvenliğine önemli bir tehdit de Trump’a güven sorunu. Başlıca Avrupa ülkeleri, Trump’ın onları yalnız bırakacaklarını düşünürek Rusya ile AGİT çerçevesinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ayrıca, Avrupa Ordusundan söz ediliyor. Bunlar fazla başarı şansı olmayan girişimler. Üstelik, İngiltere’nin AB’den çıkması AB’nin askeri güç olma iddiasına çok zayıflattı.
Geriye NATO kalıyor. Ne var, Trump’ın NATO’ya tam olarak nasıl baktığı da belli değil. Batı Avrupa demokrasileri 1950’lerde, 60’larda ABD’nin koruyucu NATO şemsiyesi altında gelişmişti. Şimdi o şemsiyede delikler açıldı. Trump’un kafasında bir Avrupa güvenliği konsepti var mı, bilmiyoruz. Ancak ABD ile Rusya’nın silahlanma yarışını hızlandırmaları olasılığı arttı. Üç belirleyici küresel askeri güçten biri olan Çin de, diğer iki güç birbirine düşünce herhalde bundan memnuniyet duymuyor değildir.
Biz Avrupa güvenliği konusunda ne düşünüyoruz acaba?
Ticaret alanında da 2002 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Doha’da bir anlaşmaya varması herkese umut vermişti. Gel gör ki, Doha’da öngörülen hiç bir ciddi gelişme gerçekleşmedi. Küresel ticaret ve ekonomi açısından önemli bir hayal kırıklığıdır bu.
Bölgesel düzeyde de ticaret anlaşmaları istenilen verimi sağlayamadı. Trump Pasifik anlaşmasından çekildi. ABD ile AB arasındaki serbest ticaret müzakerelerinin yürüyüp yürümediği belli değil. Sadece ABD, Kanada ve Meksika arasındaki görüşmeler bir anlaşmayla sonuçlandı. G – 20 ise bir türlü canlandırılamadı.
ABD ile Çin arasında bir anlaşmaya varılırsa dünya ticareti biraz rahatlar, ancak küresel düzeyde DTÖ’de yeni anlaşmalar yapılamazsa sıkıntılar sürer.
Dünya rahatlarsa biz de rahatlarız, ama ciddi bir atılım yapmamız için AB ile gümrük birliğini güncellememiz gerekmektedir.
Bu konuda da yetkililerimizden çoktandır bir şey işitmedik. Ne düşünüyoruz, ne yapıyoruz acaba?