Siyasi iktidar yanlısı değilseniz her an kendinizi “suçlu” sandalyesinde bulabilirsiniz. Daha ne olduğunu anlamadan lince maruz kalmak, hatta yargılanmadan infaza geçilmesi bile mümkün.
Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi ve BirGün yazarı Uğur Kutay’ın başına gelen de böyle bir durum. Kutay’ın, 5 Aralık’taki “Senaryo Yazımı” dersinin konusu “dil kullanımı ve eril şiddet ilişkisi”ydi. Eril şiddet içeren küfürlerin tarihine değinen Kutay, “ana tanrıça olarak görülen kadının tarihsel süreçte nasıl lanetli, kötü ve eksik bir varlığa dönüştürüldüğü”nü anlattı.
Tek tanrılı dönemde kadının geriye itilmesinden söz ederken, Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızının cinsel istismarı vakasını anımsattı. İki öğrenci, böyle sapıklıkların İslam’a mal edilemeyeceğini söyleyince Kutay da küçük kızı istismar eden “damat”ın, Hz. Muhammed’in Ayşe ile evliliğine gönderme yaptığını hatırlattı. Bu yaklaşımı eleştirmek üzereyken, daha cümlesi tamamlanmadan ders boyunca Kutay ile tartışan bir öğrenci “Peygamberime hakaret ettin! Seni şikâyet edeceğim!” diye bağırarak salondan ayrıldı.
O öğrenci başka bir arkadaşıyla birlikte Kutay’ı, peygambere ve şehitlere hakaret ettiği iddiasıyla şikâyet etti. Üniversite yönetimi de hemen soruşturma açtı. Soruşturmaya başlar başlamaz bir yandan da savcılığa suç duyurusunda bulunmaları dikkate değerdi.
Sözlerinin çarpıtıldığını ve iddia edildiği gibi konuşmadığını savunan Kutay ise soruşturma sırasında dersteki tüm öğrencilerin tanık olarak dinlenmesini talep etti. Ama üniversitedeki soruşturma komisyonu sadece kendi belirlediği birkaç öğrenciyi dinlemekle yetindi.
Tabii üniversitedeki soruşturmayla yetinmeyip, iktidar yanlısı medyaya da sızdırdılar olayı. Ne iddianın doğru olup olmadığını araştırdı iktidar medyası ne de Kutay’a o derste ne yaşandığını sordu. İlk saldırı Yeni Şafak’tan geldi; 14 Aralık’ta iki öğrencinin suçlaması kanıtlanmış gibi “Rezil herif” diye haber yaptılar. Hakaret doğal haklarıymış gibi…
Ardından Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile bir grup İslamcı avukat, suç duyurusu sırasına girdi. İktidar medyası da Uğur Kutay’ı infaz etmeye girişti; Yeni Akit, “Hadsiz”, Türkiye, “Ahlaksız”, Milat “Utanmaz” diye damgalarken Milli Gazete de onlara katılıp “Küstahlığı yeni değilmiş” manşeti attı. Kutay için “yargısız infaz” dalga dalga yayıldı iktidar medyasında.
Geçen hafta Ali Erbaş, bazı İslamcı gruplar ve iktidar medyasının hedef gösterdiği ikinci isim ise Yeniçağ gazetesinin Haber Müdürü Fatih Ergin’di. O da “hafızlık” hakkındaki sosyal medya paylaşımı nedeniyle “hakaret” ile suçlandı.
Ergin, “müftülüklerin hafızlık kurslarına yardım toplamasını, tarikatların görkemli icazet törenleri düzenlemesini” ağır bir dille eleştirirken “Hafızlık bu çağda neye yarıyor? Teknoloji çağında ‘hafızlık’ asalaklık adaylığıdır. O çocuk bir şey üretip geçinemez!” diyordu. İktidar medyasındaki haberlerde ve sosyal medyada hakaretler yağdırdılar Ergin’e. O da paylaşımını “Ben, zorunlu eğitim çağında olup okula göndermedikleri çocuklardan hafızlık adı altında devşirmek istedikleri modele işaret ettim” diye açıklamaya çalışsa da saldırıların ardı kesilmedi.
Aslında son yıllarda siyasi iktidar ve onu destekleyen medya, din insanları ve dini kurumlara, -ve hatta İslam’ı siyasi ve kişisel çıkarları için kullananlara- karşı eleştiren, sorgulayan bir fikir ifade edildiğinde hemen Radikal İslamcı çevrelerle el ele verip üzerine yürüyorlar. Onlara aykırı gelen görüş ve eleştirileri dile getirenleri “İslam’a saldırı” ile suçluyor, yargılıyor, damgalıyorlar.
Uğur Kutay ve Fatih Ergin de ifade özgürlüğünü baskı altına alan bu yaklaşımın son hedefi. Üstelik Kutay bir akademisyen, onu kurban seçenler, akademik özgürlüğü ve bilim dilini de cendereye sokmuş oluyorlar. Gazeteciliği ifade özgürlüğüne karşı araç olarak kullanıyorlar.
Demokrasilerde, hakaret, aşağılama, ayrımcılık, nefret söylemi içermediği sürece her görüş değerlidir; ifade edilebilir. Hiçbir görüş ya da kurum eleştiriden azade olamaz.
103 emekli amiralin ortak imzasını taşıyan “Montrö bildirisi” geçen yıl yayımlandığında, iktidar medyası, gazeteciliğin “yargı kararıyla kesinleşmedikçe, hiç kimsenin suçlu ilan edilmemesi gerektiği” ilkesini ayaklar altına almıştı:
Akşam: “Sinyalci kuklalar”, Hürriyet: “Amiral bildirisine demokrasi yanıtı”, Milliyet: Bildiriye tepki yağdı”, Sabah: “Hadsizlere demokrasi dersi”, Takvim: “Korsan bildiri”, Türkiye: “Cunta özentisi vesayetçilere tepkiler çığ gibi: Sökün apoletlerini”, Türkgün: “Rütbeleri sökülsün”, Yeni Akit: “Sökün apoletlerini bu alçakların”, Yeni Şafak: Siz Türk denizcisi olamazsınız: Hangi donanmanın amiralisiniz.”
5 Nisan 2021 günü manşetlerden verilen ve hüküm içeren, gazetecilerin kendisini yargıç ve savcı yerine koyduğu haberler, ertesi günlerde de devam etti. Köşe yazılarında da hakaretler ve aşağılamalar gırla gidiyordu. Bu haber ve yazılar (tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin açıklamaları da) amirallerin hapse atılmalarının da yolunu açmıştı.
Ama yer yer aşağılanan, haberlerle hüküm giydirilen o amiraller, 1.5 yıl kadar süren yargılamanın ardından beraat ettiler. Suçlamayı manşetten duyuran iktidar medyası, yargılama sürecinde amirallerin savunmalarını yok saydığı gibi beraat kararına da değer vermedi. Beraat kararı haberini Hürriyet, Milliyet, Posta ve Yeni Şafak, ilk sayfanın eteğinden küçük bir kutu halinde, Akşam, Türkiye, Türkgün iç sayfada kibrit kutusu büyüklüğünde yayımladı; Sabah, Takvim ve Yeni Akit ise tümüyle görmezden geldi.
Hiç kimsenin peşinen suçlu ilan edilmemesi gibi “yargı sürecinde iddia ve savunmaların adil ve dengeli biçimde yayımlanması” da gazeteciliğin temel ilkelerindendir. Geçen yıl amiralleri peşin hükümle suçlu gösteren bu medya kuruluşları, beraat sonrasında da adil davranmadı.
Adalet duygusunu yitirenlerin gazeteciliği, gerçeği yansıtma mesleği olmaktan çıkar; siyasilerin, güç odaklarının dilediğine karşı kullandığı bir silaha dönüşür. Nitekim 103 amiralin bildirisi meselesinde de böyle oldu; “yargısız infaz”a alet oldu bu medya kuruluşları…
Adil olmak gibi bir kaygıları olsa en azından beraat haberini geniş yayımlar ve özür dilerlerdi.
Yeni Şafak özel haber şefi ve TVNET programcısı Taha Hüseyin Karagöz, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir restoranda yemek yerken gizlice çekilmiş görüntüsünü paylaşmasına yönelik eleştirileri şöyle yanıtlıyordu:
“Ben gazeteciyim, görüntülenen kişi bir siyasetçi. Mekân umuma açık. Gazeteci meslek etiği içinde her türlü görüntüyü çekebilir-yayınlayabilir.”
Elbette bir siyasetçinin kamuya açık bir alandaki görüntüsü çekilebilir, yayımlanabilir. Nitekim hemen her gün birçok ünlünün, siyasetçi ya da sanatçının böyle görüntüsü, fotoğrafı çıkıyor medyada. İmamoğlu da bir siyasetçi, bir kamu ünlüsü. Onun da görüntüsünün yayımlanmasında etik bir sorun yok.
Sorun şu ki, Karagöz bir gazeteci ama haber yapmıyor! Görüntü paylaşıyor, üzerine “Rabbi yessir” yazarak, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in eski sözlerine gönderme yapıyor. Böylece kendi deyimiyle “Yasin okuyan, camiden poz veren” İmamoğlu’nun bir yandan da şarap içmesine dikkat çekmeye çalışıyor. Nitekim o görüntü Yeni Akit’in “Ekrem kadehin dibini gördü” gibi insafsız haberine malzeme oldu.
Haber yapsaydı öncelikle İmamoğlu’nun nerede, ne zaman, kiminle olduğunu da sorup soruşturması gerekirdi. Böylece neden haber değeri taşıdığı da anlaşılabilirdi. Ama Karagöz, karşısındaki kişinin İmamoğlu’nun eşi olduğunu bile bilmiyor, önemsemiyor da. Hiçbir araştırma yapmadan imalarla paylaşarak, İmamoğlu’nun karşısındaki kadın hakkında da belirsizlik yaratıyor. Öyle olunca da paylaşımın amacı gazetecilik olmaktan çıkıyor.
Kaldı ki, gazeteci, haber yapamayacağı görüntüyü paylaşmaz; paylaşsa da üzerine karalayıcı ifadeler yüklemez.
Tek cümleyle:Mehmet Barlas, 24 Aralık’taki yazısında “Kabil havalimanını Türkiye'nin işlettiğini” yazdı ama Taliban yönetimi, Kabil, Herat ve Kandahar havaalanlarının yer hizmetlerini, Türkiye-Katar ortaklığı yerine BAE’den GAAC adlı şirkete vermişti. Paris’te saldırıya uğrayan Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nin adını Habertürk, Halk TV, Hürriyet, Karar, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak “Ahmet Kaya Kültür Merkezi” olarak yazdı. Türkiye gazetesi, CHP milletvekilleri Hasan Akgöl ve Mehmet Güzelmansur’un Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a mektup gönderdiğini yazdı ama Güzelmansur’un “Böyle bir mektup olmadığı ve haberin tamamen uydurma olduğu” yalanlamasını yayımlamadı. Sabah, Diyarbakır’da polis servis aracına yönelik saldırıya ilişkin “Siyasilerden birlik mesajı” haberinde AKP’lilerin mesajlarını yayımladı; muhalefetin mesajlarını vermedi. Yeni Akit, demans ve parkinson hastası olmasına, bir süre önce de kaburgası kırılmasına rağmen tahliye edilmeyip cezaevinde yaşamını yitiren 84 yaşındaki emekli Korgeneral Vural Avar’ın haberini “Bir 28 Şubat Cuntacısı daha öldü” başlığıyla yayımladı. Akşam gazetesi, bir online alışveriş sitesinin tam sayfa reklamını “Bu bir reklamdır” uyarısı da koymadan haber sayfası gibi yayımladı. Hürriyet, bir boşanma davası haberinde “ünlü” diye tanıttığı avukatın açık adını yazmadı ve haberde sadece tek yanlı suçlamalara yer verdi. Hürriyet ve Milliyet, tek etkinliği her yıl ödül vermek olan bir organizasyonun, sonucunun internetten oylamayla belirlendiği belirtilen ödüllerini “gazetecilik ödülü” gibi duyurdu. Akşam, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah, Takvim, Türkiye ve Yeni Şafak, bir inşaat şirketinin İstanbul Levent’te başladığı yeni projesiyle ilgili tanıtımını habermiş gibi yayımladı. CNNTürk’ün internet sitesi marketlerin her hafta çıkardıkları katalogları, reklam uyarısı koymadan haber gibi yayımlıyor. Enerji Bakanı Fatih Dönmez, Filyos Doğalgaz İşleme Tesisi’nde bir grup gazeteciyle birlikte sohbet etti ama Akşam ve Yeni Şafak, özel söyleşi gibi yazdı. Memur ve emekli maaş artışları dönemi geldiği için bazı internet siteleri, yine artış oranlarıyla ilgili kandırma ve “tık avcılığı”na yönelik başlıklar yayımlamaya başladılar. |
ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]