Barış Meclisi tarafından düzenlenen "çözüm süreci ve krizi aşmanın imkanları" konferansı geçtiğimiz gün İstanbul Taksim'de yapıldı. Vicenç Fisas, Murat Çelikkan, Yüksel Taşkın ve Tarık Çelenk'in konuşmacı olarak katıldığı konferanstan konuk Fisas'ın sunumuyla ilgili değerlendirmelerimi aktaracağım.
Barselona Otonom Üniversitesi, Barış Kültürü Okulu yöneticisi Vicenç Fisas "Türkiye'deki Kürt çatışması için anlaşmalı bir çözümün temelleri" başlıklı konuşmasında önemli tecrübelerini aktardı. Üzerinde tartışmamız gereken tespitlerini yorumlamak istiyorum. Uzun yılların teorik çalışmaları ve pratik gözlemlerine dayanarak ileri sürdüğü iddiaları ve Türkiye çatışma süreci için tavsiyelerini ayrıntılı değerlendirmek, kararan içimizi bir nebze olsun aydınlatacaktır.
Fisas ilkönce bir anlaşmazlığın, sorunun olduğunun iki tarafça da kabul edilmesini çok önemli buluyor. "Sorunun olduğu ve hatta bunun ortak bir sorun olduğunun kabul edilmesi ilk elde edilmesi gerekendir" diyor ama Türkiye'ye baktığımızda en son olarak Cumhurbaşkanının "Kürt sorunu yoktur" beyanını ve seçimde aldığı yüzde 49.5'luk desteği görüyoruz. Türk halkı ve bir kısım Kürt de atılan demokratikleşme adımlarının sorunu bitirdiğini, süreci bozan PKK'nın bu tavrının eksik olan bir hakkın iadesi için olmadığını düşünüyor ve çıkan çatışmalara çok öfkeleniyor. Zira nankörlük yapıldığını düşünüyor ve askeri güç kullanarak PKK'nın belinin kırılmasından başka bir çözüm görmüyor. Fisas'ın bahsettiği ilk noktaya çok uzak olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Çatışma için masaya oturmadan Türklerin bir sorun olduğu gerçeğini görmemiz gerekiyor sanırım. Zira, bu olmadan başlanan süreçler bozulacak ve Türkler hep devleti haklı bulacak. Olması gereken, devletin bir sorun olduğunu anlatması, çünkü imkânları en geniş olan ve sorunu çıkaran hakim taraf olması itibariyle bunu halka bunu anlatması gereken o. Ancak çözüm sürecinde bile umursanmayan bu durum, savaşın tüm hızıyla devam ettiği bugünlerde gerçekleştirilecek halde değil. Aksine savaşın devamıyla Türkler arasında kin, nefret, öfke artmakta ve başta oluşturulmuş sorunun kökenini görme ihtimali düşmektedir. Kürtler için ise giderilebilir bir sorun olduğu düşüncesi azalmakta, bitirilmek istenmeyen bir sorun algısı ve ruhsal kopuş süreci yaşanmaktadır.
Fisas bize basamaklı gidilmesini öneriyor. İlk önce Kürt meselesiyle ilgili tüm temel konuların ele alınmasını daha sonra ayrıntıya girilmesini öneriyor. Anayasal kimlik ve anadilde eğitim konuşulmadan adem-i merkeziyetçiliğin, genel affın görüşülmesini anlamlı bulmuyor. Şu an Suriye konusu halledilmeden Kürt sorunu çözülemezmiş gibi görünse de, Türkiye'nin iç meselesini çözmek için Suriye'deki stabilizasyonu beklememesi gerektiğini belirtiyor. Aksi takdirde bölgede daha büyük dengesizliklerin olacağını söylüyor. Bu görüşüne katılıyorum, zira bir hastalığın tedavisi vücudun başka bölgesindeki başka bir hastalığın iyileşmesine başlı değildir. Aktif ve akıllı bir girişim için her yerdeki sorunu bir an evvel gidermelisiniz. Devlet Suriye'deki, Rojava'daki gelişmelere göre değil, devletliğini yaparak, eşit vatandaşlık taahhüdünü yerine getirerek sorunları çözebilir. Fisas çözüm temellerinin hemen şimdi oluşturulmaya çalışılmasını öneriyor. 2.5 yıllık süreçte attığımız temellerin çürük olduğunu düşününce ciddi, uzun soluklu, samimi bir çabayla çözüm temellerini yeniden atmak için biz barış savunucularının kolları sıvamamız gerektiği ortadadır. Atılan her ilk yanlış adım ve bozulan süreçler, güvensizliği artıyor.
Fisas bir barış kültürü okulu yöneticisi olarak son 30 yılda var olan silahlı çatışmaların yüzde 75'inin karşılıklı görüşmeler yöntemiyle çözüme kavuşturulduğunu söylüyor. Boyun eğdirmek için değil çatışmaya gerçek bir son verme için diyaloğun devamının altını çiziyor Fisas. Bu iddia için de şu an sürecimiz adına umutsuzum, zira hala "veren bir asıl sahip" ve kişilerin keyfine göre kesilen diyalog süreci yaşıyoruz. Yine de yapmamız gereken konuşmayı hep gündemimizde tutmak ve önermektir.
Çatışma çözümlerin yaşandığı her ülkede neredeyse farklı metodlar uygulanmış, uygulanıyor. Kimi bize uzak şekil ve metodlar kimi de çok yakın. Fisas, eğer samimiysek bunlardan en uygun olanıyla devamı bizim bileceğimizi ifade ediyor. Katılıyorum, zira metodlar farklı olsa da temel esaslarda içtenseniz doğru ve kolay metodu bulmanız zor değil. Fisas, "uzun bir yolculuğa çıkmışsanız sözel dilin ateşini düşürün, dilinizi silahsızlandırın" diyor. Fisas, bu güzel, önemli tanımlamalarla çok önemli bir yaramıza dokunuyor. Bazen duygusal yoğunluk, tarafların dillerine bile kurşun sıktırıyor.
Fisas 3. gözü "aracılığı veya kolaylaştırmayı bir müdahale olarak algılamak yerine çatışmada olan tarafların sahip olduğu kapasitelere destek" olarak algılanması gerektiğini belirtiyor. Çatışma çözümlerinde 3. gözün olduğu ve olmadığı ülkeler var. Sürecin tek karar vericisi Erdoğan'ın 3. göze sıcak bakmadığı, ancak çok zor bir sürecimiz olduğunu bilerek 3. göze büyük ihtiyaç duyduğumuz ikilemi ve gerçeğiyle karşı karşıyayız maalesef. İnsanların canı amatör hırslarımızdan çok daha önemlidir aslında.
Fisas, kültürel çeşitliliğin İspanya'da da olduğunu bunun bir bölünme argümanı değil, zenginlik olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Masa için "silahları gömmek" veya "silahlı unsurların yurt dışına çekilmesi gerektiği"ni ileri sürmenin çatışma çözümü yaşanan hiçbir ülkede gerçekleşmediğini belirtiyor. Görüşmelerin bir sonucu olduğunu söylediği şartların Türkiye'de de dayatılan şartlar olması önemlidir. Aslında çözüm sürecinin başladığı anda da bu şartlar gerçekleşmemişti. Yılların karşılıklı güvensizliğinin yok edilmesi gereken ilk şart olduğunun çoğunlukla unutulduğu günümüzde bu şartların, ileri süren için de gerçekleşmesi mümkün olmayan ön şartlar olduğu bellidir. Yokuşa sürmek ve bel kırmak için süre kazanmanın yolu görülen bu şartlar, sonuçta yaramızı derinleştirmekten başka şeye yaramayacaktır. PKK'nın ise reel adımlar için süreç sonu silahları gömeceğine dair hükümete güven vermesi gerekir.
Fisas takip ettiği birçok çözüm süreci deneyiminden çıkarak hükümeti, PKK'yı, Türk toplumunu barışa davet eden bir çağrı yaptı. Bölgenin istikrarının bizim elimizde olduğu ve tüm dünyanın gözlerinin üstümüzde olduğu vurgusu da çok önemliydi. Aynı görüntüleri inanılmaz çabuklukta bir geri dönüşle tekrar yaşadığımız bugünlerde toplantıya yüksek bir ilginin olması hepimiz için umut vericiydi. Kısa sürede başlayacak bir süreç konusunda ümit var olmamama rağmen barış arayışımızın her şekilde devam ettirilmesi gerektiğine inanıyorum.
@gergerliogluof