Beşiktaş, Kayseri patlamaları ve en sonunda kamuoyuna bunları bile unutturabilecek Rusya büyükelçisine saldırı... İçte ve dışta savaşın acı sonuçlarını yaşıyoruz. Barış, barış, barış demenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Uzun bir süre bu kısır döngüden kurtulamayacağımız belli. 30 yılı aşkın bunu yaşıyoruz. Hep aynı tekrar... Saldırılar, patlamalar, devlet adamlarının mesajları, HDP vb. partilere saldırılar, üç gün sonra hiçbir elle tutulur somut, adil çözüm bulmadan eskiye dönüş, unutma, hesap sormama ve yine aynısının tekerrürü...
Olayları üst akıl vb. komplo teorileriyle açıklama geleneği devam ediyor. Hastalığın kendisinden kaynaklandığını bilemeyen, bilmek istemeyen bir devlet ve toplum, tedaviyi zorlaştıracak en önemli unsur maalesef. Onu bunu şeytanlaştırmanın, her şeyin üst aklın marifeti olduğunu söylemenin patlayacağı yer vardır. Tıp eğitimimdeyken psikiyatri stajı yaparken başkalarının nazarlarıyla rahatsızlık yaşadığını iddia eden hastalarım vardı. Onlara göre sorun dışarıdaki insanlardı, halbuki muayene ve tahliller ağır hastalıklarını gösteriyordu.
Ticari hatalarını çok iyi bildiğim iflas etmiş tüccar bana "Ömer Bey hep rakiplerimin iş taktiklerine yenildim vb." diyordu. Ahh şu dış güçler!.. Düşmüyorsunuz ki yakamızdan!.. 40 yıldır söylüyorum iç güç olan devlet meseleleri çözsün, dış güçler hiçbir şey yapamaz. Vücuda aşı tutarsa mikrop dışarıda kalır.
Anadolu'nun her yerine acı düşüyor. Bu toplumda acıları derinleştirecek politikaları izleyenlerin vebali çok ağır. Her geçen dakika çözmeniz gerekirken sizden uzaklaşan, yerçekiminin aksi yönünde ilerleyen bir çözümsüzlük ortamının çaresiz esirleri oluyoruz.
Sorunların çözümünü paramiliter grupların yaptığı linçlerde görmek, bunlara göz yummaya, bunlarla korkutmaya bel bağlamak aciz devlet politikalarıdır. Öfke ve ırkçılık ülkeyi ateş çukuruna götürür, aklı selim olup fevriliği önlemek yapılacak iştir. Bu toprakları boğacak bir fanatizme esir olmamak için akıl, vicdan ve merhametin esas olacağı bir dünya kurmamız lazım. Devlet devletliğini yapsın, paramiliter güçlere göz yumarak ancak sorunları artırırsınız.
"Barış" dediğimizde kıyameti koparanlar, buyursunlar 30 yıldır aynı tekrarları izlediğimiz sorun için bir çözüm getirsinler!.. Bunu savaş politikalarıyla yapanın kafasında bir çözüm taşımadığını anlamamız güç değildir. Herkes kendine Müslüman, kendine demokrat, herkes başkasından fedakarlık istiyor. Toplumun tüm fertleri taraf gözetmeksizin çatışmayı değil, ölümlerin olmaması, anaların ağlamamasını istediği anda aklıselim galip gelebilecektir. Bu gerçeği anlayanlar acı ilacı içecek ve tedavi olabilecektir. Öteki gördüğünün elde ettiği hakkın kendisinden birşey götüreceğini zannetmek, ilkel bir beyin yapısının ürünüdür ancak. Diğerinin mutluluğu kimseyi rahatsız etmesin, bu dünyada hepimize yer var.
İçteki savaşımız yetmezmiş gibi bir de dıştaki savaşın içeriye yansımasıyla uğraşıyoruz. Suriye savaşıyla büyüyen sorunlar önümüze geliyor. Rusya ile aralar bozuk olduğu zamanda çok büyük bir krize yol açabilecek bir olayı yaşadık. Rus Büyükelçi bir Türk polis tarafından vuruldu!.. Bu çok önemli olaydır.Suriye'ye bodoslama dalmanın doğurduğu kaosu izliyoruz. Türkiye, Rusya yakınlaşması sonucu Halep teslim edilmişti ve kızgın militanlar vardı. Halep'ten çıkan militanların kızgın sözlerini sosyal medyada izlerken suikastın gerçekleşmesi son derece manidardır. Gerçekleri hatırlamak, görmek istemiyorlar, yanlış Suriye politikası kaosu, kaos, sonunda bir devlet memurunun Rus büyükelçisini vurmasını doğurdu. Belli ki 22 yaşında kendini ve başkasını yakan bir delikanlı gibi daha çok kişi var.
Selefi militanlar Türkiye tarafından yalnız bırakıldıklarını düşünüyorlardı ve Rusya'ya kızgınlardı. Olayın bir çevik kuvvet polisi tarafından yapılması son derece vahim, polisin ideolojik yönelişlerinin görevlerine yansımasının sorgulanmamasının çok ciddi bir sorun olduğu ortaya çıktı. Muhtemelen suikastçı polis, selefi söylemlerden çok etkilenmiş bir kişiydi.
Suikastın en önemli yönü suikastçının bir polis olmasıdır. Güvenliğinden sorumlu olduğumuz bir büyükelçiyi, bu ülkenin bir devlet memuru, bir polis öldürmüştür. Bu suikast Suriye ile ilişkilidir. T.C. 2011'den itibaren müdahil olduğu Suriye bataklığından tüm aklıselimi öğütleyen uyarılara rağmen çıkmamıştı. 2013 yılında şahsımın da arasında olduğu 3. yol bildirisinde istenenlerin ne kadar haklı ve doğru olduğu ortaya çıkmıştır. Her geçen gün Suriye'de savaşan gruplar barışı baltalamış, durum kötüye gitmiş, sonunda içinden çıkılmaz bir girdap halini alan bu çöküş, bugün Suriye'de yenilerek Halep'ten çıkmış militanların öfkesinin yansıması, devlet memuru bir polisin şahsında cisimleşmiştir. "Halep'in intikamından" bahseden suikastçı müdahil olunan bir savaşta konjonktür gereği geri çekilen, anlaşmalara giren bir T.C devletinin geç kaldığını göstermiştir, çünkü devlet memuru olan öfkeli bir polis artık yanlış gördüğünü eliyle düzeltmekteydi. İkinci önemli husus ise saldırganın canlı yakalanabilecekken ölü ele geçirilmesidir.
Suikastı sonucundan kalkıp nedene giderek açıklamak mantıklı değil, öfkeli gençler yenilgilerinin intikamını alıyorlar. Tarih boyunca insanlar kahramanı ilahlaştırmış, kötülük yapanı ellibin tane kötüyle özdeşleştirmiştir, son olay da budur, şuna "kral çıplak" deyin, "uygulanan Suriye politikalarının öfkeli bir genç eliyle aldığı son hal" demeniz çok mu zor. Günah keçisi kavramlara sığınmak, güneşi balçıkla örtme çabasından başkası değildir.
Genç öfkeli polislerin üst makamların tahrik edici nutuklarıyla daha da alevlendirilmesi tehlikeli gelişmelere yol açabilir. Güvenlikçi anlayışa dönen bir devlette amirlerinin göz yumduğu yolda genç polisler sonradan başlarını çok ağrıtacak işlere imza atabilir. Devlet intikam mantığıyla hareket edemez. Devlet, çatışan tarafları tokuşturarak değil, meseleleri çözüme kavuşturarak ancak sosyal bir hukuk devleti olduğunu gösterebilir.
Kürtlere, Alevilere, azınlıklara yönelik saldırılar kapıda olabilir. Bu tedirginliği hisseden söz konusu kesimlerin başına gelebilecek toplumsal linçler konusunda şimdiden herkese uyarı yapmış olalım, aslında bu uyarı herkes tarafından yüksek sesle seslendirilmelidir. Zira öfkeli gençlerin nereye uzandığı ve neler yapabileceği açıkça ortaya çıkmıştır.
Türkiye, Suriye meselesinde Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olunmuştur. Esad'ın yıkılması gerçekleştirilememiş, yıllardır talep edileni bırakın, Türkiye, İran, Rusya anlaşmasıyla 3. yol dinlenseydi kazanılacak olandan daha da geriye düşülmüştür. Uzun bir süre aklıselim uyarıları, 3. yol bildiricilerini dinlemeyen Türkiye, mecbur kaldığı geri adımlarla kazanabileceğini de kaybetmiş, "zararın neresinden dönülse kardır" sözünü çok geç söylemiştir.
Allah hepimizi komplo hastalığından kurtarsın, çıplak gerçek karşısında kafasını kuma gömmekten esirgesin. Dünyada Ankara'da Rus büyükelçiye, Berlin'de Noel pazarına, Zürih'te camide namaz kılanlara saldırı yaşanıyor. Bu üst aklın ortalığı karıştırması değil, çok yönlü faşizan fanatizmin bir çukurda debelenmesidir. Dünya fanatizme esir olacak gibi, Allah korusun. Komplo masallarıyla değil, fanatizmle nasıl baş edeceğimize odaklanırsak ancak bu kısır döngüyü kıracağız. Türkiye arı kovanına çomak sokmanın bedelini çok acı bir şekilde ödüyor. Bu kaostan çıkışın yolu geç kalınmış olsa da demokrasiye dönmek, insan haklarına dayalı bir hukuk devleti inşasına sarılmaktır.