Sonda söyleyeceğimi başta söyliyeyim. Bu krizlerin ana nedeni Recep Tayyip Erdoğan'dır. Parti içindeki sert tartışmaların devamı pahasına Erdoğan'ın hükmetme ve müdahale etme sevdasından vazgeçmeyeceği bellidir. Erdoğan'ın müdahaleleriyle AK Parti içinde önemli sarsıntıların yaşanacağı ortaya çıkmaktadır. Çok güçlü bir baskın kişiliğin sonunda kendi evladına yapacağıdır Erdoğan'ın yaptığı. Erdoğan Başbakanlıktan ayrıldı ama içinde hükümet etme aşkıyla dolu olarak ayrıldı. "Farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım" derken bu yönetme isteğine vurgu yapıyordu. Herşeyin kendisine sorulmasını istedi kendi yaratılışı gereği. Böyle olmayınca anlamsız mızıklanmalar yaptı. Büyük risk alarak başlattığı çözüm sürecine zarar verme pahasına hükümetin yaptığı hiçbirşeyi beğenmedi, çünkü en iyi yöneten oydu. Merkez bankası başkanına çıkıştı, Fidan olayını büyüttü de büyüttü. Ben çok daha ilerde bu kavganın çıkacağını sanıyordum, ama Erdoğan'ın egosu tahminimden güçlüymüş. Bu anlattığımı bir de şöyle anlatayım. Çok güçlü bağlarla birbirine bağlatılmış ( içerdekilerden kimisi bundan hazzetmese de) bir yapının, hadi buna örneğin çuval diyelim tepesinden bir basınç uygularsanız ki Erdoğan bunu yapmıştır, çuvalda basıncın etkisiyle patlamalar olur, ve sonunda çuval hepten deforme olarak yapı göçer. Arınç, Gökçek gibi eski düşmanlıklar ortaya çıkar ve Erdoğan'da bu insiyatifi kaybeder. Erdoğan ne yapmalı? Önüne geçemeyeceği baskın kişiliği ona "bu çuvala baskıya devam et" diyecektir o da devam ederse bu patlamaları durduramaz ve kurucusu olduğu partiye asıl kendi eliyle zarar ver, ama ne zaman ki gücünün sınırı olduğunu anlarsa bu kriz AK Parti'nin lehine de sonuçlanır, bütünleşmeye yol açar. Erdoğan Türkiye'nin farklı birçok sorununda kendisine göre yoğurt yemeyi tercih ediyor. Kürt sorununun çatışmaya dönmüş halini çözebilmek için uluslararası deneyimleri, çatışma çözümleri usullerini umursamıyor. Çözüm süreci hakkında ancak kendisinin ikna edebildiği halkın kaprislerinden rahatsız olmayacağını düşünüyor. Erdoğan, kendine has liderlik yöntemleriyle bu sorunu çözebileceğini düşünüyor. Ermeni meselesi için de bu değişmiyor. Belki 100. yıl nedeniyle önüne konan çözüm seçenekleri oluyor ama Erdoğan cazip yumuşama yöntemlerini tercih etmiyor uyarıları da umursamıyor ve bu meseleyi de kendisine has usullerle çözeceğini düşünüyor. Erdoğan başkanlık sistemine geçmeden başkan olduğunu hissetmeye başladı ve bunu uygulamaya koydu. Seçimlerde de bunun resmiyete kavuşturulmasını istiyor. Erdoğan ve hükümet arasındaki krizler bitmez. Zira Erdoğan hükümeti "ben olsaydım şöyle yapardım" diye seyrediyor. Karizmatik bir yönetici olarak hükümet uygulamalarını -hükümetin başında kendisi olsa aynısını yapacağı kesin olsa da -beğenmeyerek seyrediyor. Başkan olamazsa bu haliyle Cumhurbaşkanı hükümet ilişkileri ilerde dahada kötüleşecek ve kilitlenmeye mahkum olacaktır.
Bu krizde en çok yıpranacak olan Davutoğlu'dur. Sürekli görüşmeler yapıp Erdoğan'a bilgi verse de karşısında yönetme hırsıyla dolu bir kişinin kıskançlıklarının olduğunu çok geç anlayacaktır ve yıpranacaktır.