Cemaat Ak parti çekişmesi uzun süre konuşuluyordu. Dershanelerin kapatılması hakkında verilen kesin kararla iyice su yüzüne çıktı.
Milli Eğitim sisteminin hantallığı, kalitesinin düşüklüğü uzun süredir eleştirilirdi. Son yıllarda atılan adımlar, yapılan hamleler de Milli Eğitimdeki ataleti ortadan kaldırmayıp dershanelere olan ilgiyi devam ettirdi.
Cemaat uzun yıllardır büyük bir gayretle eğitim alanında uğraş vermektedir. Eğitimde en etkili yol olarak dershaneleri gören Cemaat dershanelerin kapatılma ihtimali üzerine büyük bir şok yaşayarak büyük bir kampanya başlattı.
Tayyip Erdoğan otoritesinin üstünde güç tanımayan bir lider. Devlet içinde kadro hareketi yaparak birçok kurumda etkinleşen ve Ergenekon davasında haddinden fazla şüpheci bir ortam oluşturarak yanlış kararlara imza attıran ve hesabı verme zorunda kalan Erdoğan'ın canını sıkan Cemaat, Hakan Fidan olayındaki tavrıyla Erdoğan'ı haddinden fazla öfkelendirmişti. Sonrasında yaşananlar bize 4+4+4 sistemine de neden geçildiğini az çok anlatıyor.
Tayyip Erdoğan Gezi olaylarında gösterdiği evhamlı ruh halini dini camialara karşı göstermekten uzak durmadı, durmazdı. Yaratılışından gelen güçlü lider kimliği ve gittikçe artan karizmasıyla çok fazla oy hesabı yapmadan Cemaat hakkındaki kararını verdi. Eğitime büyük gayret sarf ederek yatırım yapmış Cemaate yönelik bu tavır ne kadar doğru, ilkesel açıdan tartışmak gerekir.
Taraftar olun veya olmayın büyük gayret sarf ederek bir yapı oluşturana yönelik bir başka konudan rahatsız olmasına rağmen bahane ederek gösterilen tavır vicdanları sızlatır. Milli Eğitim'de önemli değişiklikler yaparak dershanelere olan ihtiyacı yok edersiniz ve dershaneler kendiliğinden kapanır. Ama birden büyük bir sektöre karşı alınmış olumsuz bir karar sarsıcı büyük dalgalar oluşturur.
Bu olaydan İslami camiaların çıkarması gereken dersler vardır. Çok başarılı ve karizmatik bir lidere hayran olarak liderin muhaliflerine yaptığı üstten bakışlara hayran olabilirsiniz ama ya bu bakış ve uygulamalar bir dini camiaya yapılırsa ne diyeceksiniz? Erdoğan, Gezi olaylarında başta Arınç ve Gül'ün makul tavrıyla yatışacak ve olgunlukla halledilecek bir meseleyi abartarak sert söylemlerle büyük bir kutuplaşmaya döktüğünde dini camialar genelde bir kutbun ucunu tercih etmişti. Hakkaniyetten yana tavır alanlar, oluşturulan duygusal ortamda epeyi bir manevi sopa yemişti. Bu yanlış kutuplaşmacı eğilim hakkındaki düşüncelerim sonradan kutuplaşmayı arttıran tavırlarıyla diğer kutbun temsilcileri için de geçerlidir.
Artık adaletten, hakkaniyetten yana olalım. Bizden olmayana yapılırken alkıştan ellerimiz çatlarken bizden olana yapılınca işi Fir'avun benzetmesine vardırdığımızda oluşan çelişkiyi görmeyenler için yazıyorum. Ya baştan her olayda Firavun diyecektiniz ya da demeyip tarafların tavırlarına göre hata oranları paylaştırması vb. yapacaktınız.
Bu çatışmadan Cemaat zararlı çıkar. Büyük gücü elinde bulunduran ve taraftarlarına şimdi karşı çıkanların da desteğiyle zamanında benimseten Erdoğan'ın karşısında Cemaat'in güç kaybedeceğini tahmin ediyorum. Bize düşen güç mantığı üzerinden değerlendirme yapmaktan kaçınmadır. Sevdiğinizi, bağlandığınıza, liderinize yönelik eleştiri geleneğini unuttuğunuz müddetçe iflah olmazsınız. Bir şahsa veya kuruma yönelik sevgi ve itaatte aşırı gitmenin onu ilahlaştırmak anlamına geldiğini en başta Kur'anı Kerim söylemektedir. Dindar camiaların en başta buna dikkat etmesi gerekirdi.
Bazı tetikçi gazeteler ve yazarlar düşene bir de ben vurayım diyerek hükümetin yanında saf tutarak her türlü yüz kızartıcı tavır ve söylem içindeler. Cemaati eleştirebilirsiniz ama "okullarınız da kapanır haa" demek ne dalkavukça bir tavırdır öyle. Bu ne insanlığa nede İslam'a uyar. Böyle zor imtihan zamanlarında sınavı kaybetmemiz ne acı!