KHK’lar durmak bilmiyor. 22 KHK'dan 17'si 30 gün içinde TBMM'den geçmesi gerektiği halde geçmedi, bu usulsüzlük umursanmadığı gibi son 2 KHK ile yine binlerce kişi ihraç edildi. Bu furya OHAL bahanesiyle bir keyfiliğin hakim olduğunu gösteriyor. Daha vahim keyfilikler de var, inanılmaz hukuksuzluklar OHAL adı altında yürütülüyor... Nasıl mı?
20 gün önce bana gelen bir e-mailde şunlar yazıyordu:
"Eşim Kocaeli eski savcısı Seyfullah Çakmak FETÖ soruşturmaları kapsamında 17/07/2016 tarihinden itibaren 270 gündür tutukludur. Kocaeli 2 nolu T Tipi kapalı ceza infaz kurumunda yatmaktadır 7 aydır tek kişilik odadır, günde bir saat havalandırma, spor hakkını yalnız başına ve kimseyle temas olmadan kullanmasına izin verilmektedir Üç çocuğumuz vardır, ikisi engelli yatalak tamamen bakıma muhtaçtır, eşim meslekten ihraç edilmiştir, ben ev hanımıyım, sosyal güvencem de bulunmamaktadır, başkaca bir gelirimiz, üzerime kayıtlı menkul gayrimenkul de yoktur, sadece engelli oğluma ait bir engelli arabası vardır. Neredeyse 18 yıllık evlilik hayatımız hastanelerde geçmiştir, 7 yıl çocuğumuz olmadı, 5. tüp bebek denemesinde 2005 yılı Kasım ayının 9. gününde doğan ikizlerimiz doğumda öldü, altıncı denememiz başarısız oldu, yedinci tüp bebek tedavisi sonucunda 29/09/2007 tarihinde büyük kızım Tuğba dünyaya geldi, maalesef "nonketotik hiperglisinemi" adı verilen doğuştan genetik metabolik bir hastalığı vardı, şu an 9 yaşında sürekli bakıma muhtaç ve yatalaktır ve karnına bağlanan makina hortumu ile beslenmektedir, 23/03/2009 da tek sağlıklı çocuğumuz olan Tuğçe Seher dünyaya geldi, 2013 yılında 3. çocugumuza hamile kaldım hamileliğin 20. haftasından itibaren eylül 2013 ilâ 29/01/2014 tarihleri arasında hastanede sürekli yatmak zorunda kalarak (rahim ağzı açıklığı sebebiyle) Ömer Seyfettin'i dünyaya getirdim ancak O da büyük ablası gibi hastaydı, bir ay hastanede kaldık, komada kaldı, bu süre zarfında diğer çocuklarıma eşim baktı, çocuklarımızın bakım ve gözetiminde en büyük yardımcım halen tutuklu olan eşimdi. Şu an kızım Tuğba'yı ağırlıgı nedeniyle kaldıramıyorum ve kızımı yıkayamıyorum, ne yapmam gerektiğini biri bana söyleyebilir mi?
“Özetle, hayatımız bir ayağımız hep hastanede, yılın en az 40 ilâ 60 günü refakatçi yatılı hastanede geciriyoruz en az bir o kadarda ayakta tedavi vs. oluyor, eşim ancak rutin dosyalarını ve işlerini yapabilecek zamanı hastane işleri arasında fedakarlık yaparak bulmuştur, hep çalışkan gayretli ve takdir toplayan bir kişilik olmuştur Hal böyle iken eşim, "silahlı terör örgütüne üye olmak, anayasayı ihlal" gibi suçlamalarla tutuklandı, isnat edilen bu suçlamalarla eşimin hiçbir ilgisi yoktur, dünyamız, evimiz, hastane ve çocuklardan ibarettir, adli ve idari dosyada izafe edilen hiçbir somut delil, vakıa ve fiil yoktur, eşime uygulanan tutukluluk bize verilen bir cezadır, meslekten ihraç da haksızdır. Eşim mesleğinde her daim çalışkan başarılı ve dürüst özgür bir geçmişe sahiptir sicili ve mesleki kariyeri başarılarla doludur, buna rağmen hiçbir ünvanlı göreve getirilmemiş, herhangi bir zümreye grup ve siyasal organın emri otoritesi altına girmemiş, hukukun üstünlüğünü ve Anayasayı kendine rehber edinmiştir, bunun faturasını da ihraç ve tutuklulukla ödemektedir. Annem kalp hastası yürüyemiyor, 72 yaşında, O'na 79 yaşında olan babam bakıyor, ablam epilepsi (sara) hastası, eşimin annesi,babası ve hayatta olan tek kardeşi vefat etmişlerdir. Bu durumda yalnızım ve kimsem yok.
“Eşimin ne darbeye teşebbüs eden kişilerle ne de herhangi bir oluşumla ilgisi yoktur, iki tane yatalak halde çocugu olan bir kisinin, delilsiz bicimde tutuklanması onu değil cocuklarımız ve bizi cezalandırmaktır, lütfen sesimizi duyun şu an kimse yoktur, Türkiyede'ki hakim ve savcılar kendilerine de feto üyesi derler korkusuyla hukuka uygun karar verememektedirler, gözümüze baka baka "maalesef elimizden birsey gelmiyor" diyorlar, esim hiçbir disiplin cezası almamasına rağmen bulunduğu cezaevinde hücreye atılmıştır, inanın ne yapacağımı şaşırmış durumdayım, bir yanda iki tane yatalak çocuk bir yanda hücreye atılan bir eş, son çare olarak sizlere yazıyorum, konuyla ilgilenmenizi ve yardımlarınızı bekliyorum, saygı ve hürmetlerimi sunarım, Hacer Çakmak"
Bu e-mail üzerine Hacer Hanım’ın telefonuna ulaşıp daha ayrıntılı bilgi almak istedim ve ulaştım. Duyduğum ve gördüklerim daha vahim bir durumu gösteriyordu. 17 Temmuz 2016 tarihinde tutuklanan Çakmak'ın iddianamesi daha ancak birkaç gün önce hazırlanmış, hakkında dava açılmış, ilk duruşması 2 Ekim 2017 tarihinde. 9 aydır tutuklu, bunun son 7 ayı tek kişilik odada geçiyor. Şikayetlerinden dolayı muayene edildiği Kocaeli Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri polikliniği 02-03-2017 tarihinde tek kişilik odada tutulmasının uygun olmadığını, şahsın major depresyonda olduğunu ve tedavi sonrası tekrar polikliniğe getirilerek değerlendirilmesi gerektiği hakkında sağlık kurulu raporu düzenlemiş. Tutuklu psikiyatri ilaçları kullanıyor. Ayrıca bu kurul raporuna rağmen Çakmak halen tek kişilik odada. Ceza evi idaresi bu rapor sonrası tek kişilik dar odaya ranza ekleyerek bir tutuklu daha koymuş. Tutuklu, tek kişilik odada tutulmaması gerektiği yönündeki raporu başka bir şikayet için gittiği cezaevi doktorundan öğrenmiş. Duruma itiraz eden bir dilekçe yazmış, halen cevap yok.
Çakmak ailesinin 2 ileri derecede engelli çocuğu var. Çocukların bakıma muhtaç olması nedeniyle babanın tutuksuz yargılanması yolunda verdikleri dilekçeye "çocukların çocuk esirgemeye alınabileceğini" belirten yazıyla cevap verilmiş. Anne bu teklifi kabul etmemiş. İhraç edilmeleri sonrası maaşın kesilmesi dolayısıyla maddi açıdan zor durumda kalan anne Kocaeli Başiskele Kaymakamlığı’na Ocak 2017'de müracaat ederek 2 çocuğu için engelli maaşı bağlanmasını istemiş. İsteğin reddedildiğini bildiren cevaba itiraz eden ikinci dilekçesini yazmış. 06.02.2017'de verilen bu dilekçeye "hukuk müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulduğu, daha sonra cevap verileceği" belirtilmiş, Mayıs ayına gelindiği halde halen bir cevap yok.
7 ayı tek kişilik odada 9 aydır tutuklu bir kişi hakkında henüz dava açılmış durumda. Hacer hanım büyük zorluklar yaşadığını söylüyor. Major depresyon gibi intihar eğilimi olan bir hastanın odası değiştirilmediği gibi küçük odaya ikinci kişi alıyorlar. Engelli çocuklarının aylıklarından ise halen haber yok.
Bir devlet vatandaşını yargılayabilir ama engelli çocuklara yapılan bu muameleyi açıklaması çok zor. KHK'lıların sivil bir ölüme terk edildiği belli, şu ana kadar KHK ile ihraç nedeniyle 37 intihar yaşandı. Peki engelli çocukların suçu ne? Engelli çocukların aylığının engellenmesi ise ayrı bir skandal, insanların sosyal hayattan nasıl tecrit edildiği ve neden intihar ettiği anlaşılmıyor mu? Konuyla ilgili yetkililerden acilen bir açıklama bekliyorum.