'Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları)' adıyla kitaplaştırılan çalışma HDP heyetinin Abdullah Öcalan ile İmralı'daki görüşmelerinden derlenmiş bir kitap, çözüm sürecini yorumlamaya çalışanlar için önemli bir kaynak. Görüşme notlarının kaydı ile oluşturulan kitabın sansüre uğramadığını düşünerek İmralı cephesinden çözüm sürecinin görüşme, görüşme nasıl yürüdüğünü tahlil etmeye çalışacağım.
Beklentiler, hayal kırıklıkları, kaprisler, iltifatlar, dikkat çekici iddialar, farklı dengeler ve yürütülmeye çalışılan süreç... Görüşme notları, nerede aksamalar olduğu, ileride nasıl hareket edilmesiyle oluşan hataların aşılabileceği konusunda hepimize ışık tutuyor. Geriye dönük hayıflanmalarımızın ileriye yönelik de olmaması için sürecin aksama ve kesinti nedenlerini belgeleriyle açıklayan pencereye bakmak lazım. Zamanı gelir devlet tarafının belgeleri de açıklanırsa oradan yapılan projeksiyonların ne olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Bununla birlikte notlar devlet cephesinde neler olduğuna dair öngörülere yardımcı oluyor.
"Özal'la başladı devletle görüşmelerimiz, Erbakan, Ecevit'le devam etti, son 20 yıldır hep görüşüyoruz. Gizli bir darbe süreci hissediyorum, onun için süreci başlattım. Darbeci zihniyet yeni süreci sabote etmeye çalışacak." Abdullah Öcalan,İmralı Notları- 3 Ocak 2013
Heyetle ilk görüşmesinde bunu söyleyen Öcalan sürecin inisiyatifinin elinde olduğunu hissettirmeye çalışıyor. Kürt meselesinde kötüye gidişi gördüğünü ve müdahil olduğunu, ancak darbeci zihniyetin yeni süreci sabote etmesinden yana oldukça kaygılı olduğu anlaşılıyor. Süreç içinde cemaat, hükümet savaşı ve ardından Ergenekon sanıklarının tahliyesi ileride yer yer temas edeceği süreç kaygıları açısından önemlidir.
"Kemalistler, Kürtleri ve islami toplumu tasfiye etmeyi amaçladılar, Türkler de haklarından yoksun kaldı. Erdoğan-Büyükanıt Dolmabahçe görüşmesinde darbecilerle Kürtleri dışlama konusunda anlaştılar. Bu uzlaşmanın aşılması barışın şartıdır" diyerek yeni bir süreç oluşumu girişiminde bulunduğunu anlatıyor.
Cumhuriyetin kuruluşu öncesinden başlayan ve günümüze uzanan bir süreçte sürekli Kürtlerin imhası ve tasfiyesi için ittifaklar yapıldığına değiniyor.
"Kürt reform tasarısı 9 şubat 1922 de imzalandı. ve bu belgeler gizlendi. Orada Kürtlerin varlığının kabulü var, 30 Ağustos sonradan kazanıldı. Kemalistler Kürtlerin imhası için Yahudi sermaye çevreleriyle anlaştı."
Öcalan sürecin ulus-devlet paradigmasıyla çözülemeyeceğini düşünüyor, bunun bu topraklarda tutmayacak bir dikiş ve katliam nedeni olacağını düşünüyor. Engellemelere rağmen birlikte yaşamın asıl olduğunu düşünüyor. Reddedilen iki asılın gitmesinin en büyük zararı Türklere vereceğini düşünüyor.
"Hakiki barışa Türk- Kürt barışıyla gideceğiz. Bu iki toplumun ilişkilerini dinamitlemişler. Ulus devletçi değilim, katliamların nedeni budur. Ulus devlet özgürlük değil, köleliktir. Kürt varlığını inkar, Türk varlığını da inkardır. Kürt gider, İslam giderse Anadolu'da Türk de kalmaz. Bütün bu unsurlar dışlanırsa egemen güçler sizi de dışlar. Yurttaşlık devlet bağıdır" Abdullah Öcalan, İmralı Notları, 3 Ocak 2013 - Heyetle ilk görüşme
Sürecin ana gövde olarak 3 evreden geçmesi gerektiğini düşünüyor.
23 Şubat 2013 görüşmesinde Öcalan sürecin evveliyatını anlatarak; "Ergenekon'un Ak parti iktidarı sonrası 2002'den beri bizden beklentisi savaşı tırmandırmamızdı. AKP'nin tam olarak oturması için bekledim", darbe ile uğraşırken başını belaya sokmayalım" dedim onlarsa 2007, 2009, 2011'de seçim hesabı yaptı , AKP istismarı ve Kandil dirayetsizliği yüzünden geri çekildim. onlara ağır kelime kullandım" Abdullah Öcalan, İmralı Notları, 23 Şubat 2013 - Heyetle ikinci görüşme ifadelerinde bulunuyor.
"Türkiye'de 3 koldan paralel devlet çalışması var. sözde parlamento var, CHP, MHP'ye de sızmışlar, AKP'ye de medyaya da sızmışlar, sızamadıkları MİT kalmış, Sakine vurulduğuna göre darbe devam ediyor" diyerek sürecin ipin üzerinde yürüyen canbazın durumuna benzediğini ve endişesinin bitmediğini vurguluyor.
"Erdoğan'ın hükümet mekaniği şu. Kürtlere vurduğu kadar kendisine yol açılıyor, başbakan zekice bu mekaniği keşfetmiş, iyi kullanıyor, komplonun bir parçası değil, danışıklıdır, PKK'ya vurarak yerini sağlamlaştırıyor. AKP'ye iktidarı altın tepside sunduk, teşekkür etmeyip bir de ikinci Atatürk oldular, tam demokratikleşmezsen PKK'ye karışmam" dedim, 2011'de başbakanı inandıran bir ekip "PKK'yı bitireceğiz" dedi, bu MİT'e darbeydi. KCK'ya operasyon isyana neden olacak olaydı, BDP'lilere de sıra gelecek tutuklanacaklardı, darbeyi önledim." diyerek dengeleri bildiğini ve müdahil olabildiği oranda aktör olacağını söylüyor.
"Ben içeri alınınca Fethullah Gülen de ABD'ye alındı, kontrgerilla ABD merkezlidir, MİT buna direndi" diyerek sürecin bir komplolar mücadelesi olduğunu ileri sürüyor.
"Kimse kusura bakmasın ben İslam'a sol jargonla bakmam" derken ortak bir süreç başlattığı kesime itiraz edenlerden farklılığını ortaya koymaya çalışıyor.
Vatandaşlık tanımı olarak "özgür iradesiyle T.C.'ye bağlılığını ifade eden her birey T.C. vatandaşıdır" ifadesini önererek vatandaşlık tanımı formülü, uzlaşısı arayışında olduğunu, "devlete aitiz ama türk ulusçuluğuna bağlı değiliz" şeklinde devlete bağlı olacağını ama rejimin değişmesi gerektiğini izah ediyor.
Bir devlete bir de Kandil'e mesajı var:
"Çekilme parlemento kararıyla olacak, kolektif haklar ve Kürt reformu olacak, demokratik özerklikte ısrar yanlış. Komployu aşıyorum başarılı olursam ne KCK tutuklusu kalacak ne de başka tutuklu, olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı, devlet de ben de vaz geçemeyiz."
İç savaşın olmayacağı öngörüsü olan Erdoğan'ın bu konuda barışı bozmayı göze aldığını düşünüyorum. Öcalan'ın sandığı gibi halk ayaklanması olmadı ancak bu iki taraflı çözümsüzlük yaklaşımından dolayı hoyratça zorlanıyor.
Kadın meselesini çok önemsiyor, kitabın diğer bölümlerinde olduğu gibi Pervin Buldan'a sık sık teorik ideal kadın tanımı konuşmaları yapıyor.
KCK tutuklamalarını kast ederek "bundan sonra toplu tutuklama olursa isyan çıkarsınlar, süreç başarısız olursa Apo öldü bilin, BDP ve PKK'nın beni kullanmasına izin vermem" diyor. Suriye'de de etnisite temelli değil farklı ırkların bulunduğu bir ortaklıktan yana. "Suriye demokratik kurtuluş cephesi olsun Kürt, Türk, Arap hepsi olsun" diyor.
Görüşme notları sanıldığı gibi masanın devrilmesinin Ceylanpınar vb. gibi son olaylarla değil sürecin başlarında beliren pürüzlerin, güvensizliklerin giderilmemesinden kaynaklandığına işaret ediyor. Değerlendirmelere devam edeceğim.