Çözüm sürecinin bozulmasıyla herkes büyük bir sıkıntıda. Bu sıkıntıyı en yoğun bir şekilde yaşayan ise bölge halkı.
Sürecin bozulmasıyla herkes kozlarına sarıldı. Devlet ve hükümet PR çalışmalarıyla süreci bozanın sadece PKK olduğunu, verilen haklara rağmen nankörlük edildiğini, savaştan başka çare olmadığına dair bilinci başarıyla Batı'dakilerin zihinlerine yerleştirdi. PKK ise bu sefer şehirleri devletin yönetemeyeceği bir hale getirme kozunu kullanmayı düşündü. Bu aşamada savaşı şehrin içine taşıyarak şehir ayaklanmalarını denedi. Şehirde yaşanan savaş, sivillerin zarara uğramasına, maddi manevi perişanlığa neden oldu. Hendek, barikat siyaseti her iki tarafın kesin galibiyetiyle sonuçlanmıyor, sonuçta bir inatlaşma olarak kalıyor. Halk uğradığı zarardan dolayı ne HDP'yi önemli oranda terk ediyor ne de bir halk ayaklanması gerçekleştiriyor. Ne de devletin gölgesine sığınıyor. Ancak ne PKK hendek barikat siyasetinden vaz geçiyor ne de devlet büyüyen tüm insani sıkıntılara rağmen savaşı bitiriyor.
Hendek, barikat siyasetine PKK'nın devam edeceği anlaşılıyor. Zira elindeki önemli kozu olarak görüyor. PKK bu yöntemle saha hakimiyeti kazanamayacağını ama devlete kalıcı baş ağrısı vererek masayı zorlamayı umuyor. Ancak bu koz, Kürt sorununun tartışılmasını olumsuz bir şekilde etkileyeceği gibi PKK'nın aleyhine de dönebilir. Zira çözüm sürecinde Türkler arasında kuvvetlenen devletin Kürtlerin hakkını çiğnediği düşüncesi bu yeni son hal ile gittikçe zayıflıyor. Sorun hak sorunu değil, askeri sorun olarak görülüyor her geçen gün. Sosyoekonomik seviyesi zaten diplerde olan bir halk daha fazla zorlanmamalıdır. Çünkü katlanılabilir mağduriyet bir müddet sonra PKK'nın tahmininin aksine bir bumerang gibi dönebilir.
Hendek, barikatlarda yaşananlar en başta Kürt halkına kaybettiriyor. Tahir Elçi gibi bir değerin ölümü manevi anlamda da Kürt halkının çok önemli değerlerini yitireceğini gösteriyor. Tarihi eserler, ruh halinin bozulması da yine kaybedeceğimiz değerlerdir.
Hendek, barikat siyaseti MHP'li olduğunu bırakın gizlemeyi, duvarlara hakaret cümleleri eşliğinde bunu yazan polislerin hareket alanını genişletiyor. Zira bu çatışmalarda öldürülen sivillerin, halkın uğradığı maddi manevi mağduriyetin hesabı sorulmuyor. "Hesabı sorulsun" bile denmeyen bir ortamda bu fiiller, yapanın yanına kar kalıyor.
Şehir savaşının artmasıyla halkın yaşadığı maddi mağduriyet bir noktadan sonra ideolojileri de unutturacak bir insani reflekse döner. Aç, açıkta olan bir insanın idealleri kalmaz, olayın realitesi budur. Suriçi'ni halkın %80'i terk etmişse halen bu politikanın doğru olduğunu savunmak, halk ayaklanması beklemek büyük bir aymazlıktır.
Diyarbakır, Suriçi Kobani'ye dönebilir ama Kobani direnişi gibi bir halk ortamı oluşmaz görünüyor. Zira bu direniş şekli Kürtlerin hemen her kesimi ve demokrat Türkler tarafından da eleştiriliyor. Devletin polisinin duvarlara yazı yazarak gerçekleştirdiği tahrik bir büyük öfke doğursa bile ayaklanma olmasına yol açmamıştır. Halkın sabrını çok zorlamamak gerekir. Halk barışın tadını taddıktan sonra artık bu son hale uzun süre dayanamıyor.
Hendek, barikat siyaseti PKK tarafından başarıya ulaşmasa da o sokaklardaki 7-8 yaşlardaki çocukların ilerde dağa çıkma ihtimalini çok güçlendiriyor. O çocuk yaşlarında görmemeleri gereken, kaldıramayacakları görüntüleri yaşayan bu minik bedenler bu strese fazla dayanamaz. Her iki taraf da gittikçe kazanmıyor, kaybediyor.
Tarihi eserler, camiler üzerinden yapılan siyaset her iki taraf için de yüz kızartıcıdır. Taraf olamayacak tarihi eserleri, camileri karşı tarafın yaktığı propagandası her iki taraf için de utanç verici savaş yalanlarıdır. Camilerin bu denli yoğun çatışma ortamında bırakılmasına göz yumulduğu anda zaten her iki taraf da o camileri yakmıştı. Cami gibi bir sinir ucunu psikolojik harp aleti yapmak utanç vericidir.
Devlet, hükümet hendek, barikat savaşında kazansa bile kalıcı kazancı sağlamış olamaz. Zira dönemsel taktiklerin kazanması, uzun yılları bulan, kökleşmiş bir sorunun çözümünü sağlamaz. Halkı istediğini yaptırmakta özgür kıldığı polislerin merhametine bırakan devlet en başta hukuk devletliğinden uzaklaşır.
Yapılması gereken ne devletin savaş politikasını kabullenmektir ne de hendek, barikat siyasetine mazeret bulmaktır. Tekrar masaya dönülmesi için tarafları aklı selime çağırmaktır. Devlet 30 yıllık süreçten sonra savaşla kimsenin burnunu tekrar sürtemeyeceğini anlamalı, PKK da halka büyük zarar veren bu siyasetin uzun süre sürdürülebilir olmadığını kabul edip şehir içi çatışma anlayışından vaz geçmelidir. Devlet devam eden bu savaşın sadece ve sadece Kürt halkının kopuşuna ve gençlerin dağa çıkışını hızlandıracağına hizmet edeceğini bilmelidir. Masaya dönülmesi için her iki tarafın da "artık yeter" sözünü birlikte sarf edeceği günler gelmeden önce çözüme dönmek en akıllıcasıdır.
Yapılması gereken her iki tarafın da arabuluculuğunu kabul ettiği bir heyetin oluşması ve bu heyetin her iki tarafı da ateşkes için geri adım atmaya zorlamasıdır. İki taraf da pozisyonlarından taviz vermiyor ve bu bir kördüğüme gitmişse yapılması gereken iki tarafın da bir adım geri adım atmasını sağlamaktır. Yapılabilirse şu an en önemli yoğunlaşılacak iş, asgari uzlaşma için adımları arttırarak bir çıkış yolu bulunmasını sağlamaktır.
@gergerliogluof